Gündem
Giriş Tarihi : 19-09-2018 09:08   Güncelleme : 19-09-2018 09:08

Suriye Masasında Patron Türkiye

Suriye Masasında Patron Türkiye

Küresel güçlerin vekâlet savaşlarının kıskacındaki İdlib için “ateşkes” ve “silahsızlanma” önerisini Soçi mutabakatına dönüştüren Türkiye, dünyanın süper iki gücünden bir olarak gösterilen Rusya’ya rağmen Suriye’deki denklemleri değiştirebilecek güçte olduğunu gösterdi.

İran’ın bölgedeki gücünün azalacağına dikkati çeken uzmanlar, yeni süreçte ülkede devrimcilerin söz sahibi olacağını vurguladı.

Ağustos ayında ABD’nin ortaya attığı “Kimyasal saldırı” bahanesiyle bölgede hayati riskin üst düzeye çıktığına dikkat çeken Dr. Eray Güçlüer, Türkiye’nin 7 Eylül’de Tahran’da gerçekleştirilen zirvede gündeme getirdiği ateşkes anlaşmasının önceki gün Soçi’de Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında varılan uzlaşmayla somut hale geldiğini söyledi.
İDLİB’DEKİ MODEL ÖRNEK OLMALI

Ağustos ayında özellikle ABD tarafından yapılan “İdlib’de kimyasal silah kullanılırsa müdahale ederiz” şeklinde yaptığı açıklama ile ortaya çıkan, konvansiyonel riskin kontrollü bir krize dönüştürülmesine karşı Türkiye’nin Rusya nezdinde yaptığı girişimler sonucu önce 7 Eylül’deki Tahran Zirvesi’nde, sonrasında ise önceki gün Soçi’de yapılan görüşmelerle İdlib sorunu kontrol altına alınabilir bir hale geldi. Aslında İdlib sorununu sadece İdlib üzerinden okumamak lazım. İdlib’de ortaya konan model aynı zamanda bütün Suriye veya Irak gibi hatta bütün Ortadoğu’da benzer sorunlar yaşayan bölgeler için de bir çözüm modelidir. Yani bu model demografik oranlara göre yerel yönetimler oluşturulup tesis edilecek anayasayla ortaya çıkacak devlet yapısında bu yerel yönetimlerin eklemlenmesinin sağlanması çok önemli bir modeldir. Ve toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, tüm alt grupları ve toplumsal hizipleri kapsayan bir modeldir. Dolayısıyla burada Tahran Zirvesi’nde konuşulanların somut karşılığının alındığı bir görüşme yapılmıştır. Bundan sonra şunu söyleyebiliriz; artık konvansiyonel risk oldukça azalmıştır. Bu durum bölgede mevcut durumun ve istikrarın korunmasını sağladığı gibi diğer bir yönüyle de provakatif eylemleri baskı altına almak suretiyle bu tür eylemleri bahane ederek bölgeye ABD ve müttefiklerinin dışarıdan müdahale etmesinin de önene geçmiş oldu. Bunu başarabilmiş olmak çok önemli bir aşamadır.

SURİYE'DEKİ DENKLEMİ TÜRKİYE BELİRLEYECEK

Üzerinde mutabık kalınan İdlib Planı ile birlikte, terörist gruplar ile terörle ilgili olmayan ılımlı grupların birbirinden ayrıştırılacağını belirten Güçlüer, “Bölgedeki ağır silahların toplanarak bölgenin silahlardan arındırılması. Bunlar çok önemli iki adım olacak” diye konuştu.

Bugüne kadar Suriyeli muhalif grupların Suriye devlet yapısı içinde olup olmayacakları meselesinin bir muamma olduğunu belirten, Güçlüer, “Rusya ve Türkiye’nin baskısı sonucu İran, Esed için Suriye’de destek verdiği gruplardan desteğinin çekmek durumunda kaldı. Bu önemli bir başarıdır.

Gelinen aşamada muhaliflerin Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olacağı dolayısıyla Suriye denklemini aslında Türkiye’nin belirleyeceği bir noktaya ulaşıldı” diye konuştu.

TÜRKİYE ETKİSİNİ ARTIRACAK

Suriye’de yeni süreçte demokratik devlet yapısının oluşmasında ve anayasa yapım sürecinde Türkiye’nin etkili bir rol oynayacağının altını çizen Güçlüer, “Burada toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir sistem kurulacak.

Esed’in ve Rusya’nın bunu kabullenmesi çok ama çok önemli. Bunun bir sonraki adımda Esed muhtemelen yeni devlet yapısı içerisinde olmayacak” ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE SAHADA DAHA AKTİF OLACAK

Burada iki yöntemden söz edebiliriz: Birincisi; Terörist gruplarla terörizmle ilgili olmayan grupların ayrıştırılması. İkincisi; bölgedeki ağır silahların toplanarak bölgenin silahlardan arındırılması. Bunlar çok önemli iki adım olacak.

Bu noktada Türkiye’ye çok önemli görevler düşüyor. Türkiye özellikle sosyolojik meşruiyet ve toplumsal networkunu kullanarak buradaki gücünü, alanda huzur ve istikrarın sağlanması açısından kullanacak. Bu noktada Türkiye’nin askeri gücü daha fazla sahada olacak. Bunu yaparken de Rusya ile koordineli olarak hareket edecek ve bölgede uluslar arası hukuki statü kazanmış olan bu alanda önemli saha görevi üstlenecek. Bu Rusya ile artık pek çok konuda ortak paylaşım zemini yakalandığını gösteriyor.

Bu durum Rusya’nın İran üzerinde baskısını artırmasına neden oluyor. Malum İdlib’e 10 Eylül’de bir kara operasyonu yapılması bekleniyordu ama yapılmadı. Çünkü bir taraftan Türkiye’nin bölgedeki ağırlığı ve özellikle Türkiye’nin Avrupa ülkelerinin desteğini alarak bunu sahaya aktarabilmesi, ki bu büyük bir politik başarıdır, diğer taraftan Rusya’nın alanı baskılaması bir çözüm için adım atılmasını sağladı. Bundan sonraki süreçte Rusya ile bu şekilde bir anlayış birliğine varılmış olması çok önemli.

YENİ SURİYE’DE TÜRKİYE SÖZ SAHİBİ OLACAK

En büyük sorun muhaliflerin Suriye devlet yapısı içinde olup olmayacakları meselesiydi. Esed bu yapıda muhaliflerin olmasını kabul etmiyordu. Rusya ve Türkiye’nin baskısı sonucu İran, Esed için Suriye’de destek verdiği gruplardan desteğinin çekmek durumunda kaldı. Bu önemli bir başarıdır. Gelinen aşamada muhaliflerin Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olacağı dolayısıyla Suriye denklemini aslında Türkiye’nin belirleyeceği bir noktaya ulaşıldı. Bu aşama, demokratik Suriye devlet yapısının oluşmasında da çok önemli bir aşama. Yeni devlet yapısında, anayasa yapım süreçleri çerçevesinde Türkiye ve Rusya ağırlıklı olacak. Burada toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir sistem kurulacak. Esed’in ve Rusya’nın bunu kabullenmesi çok ama çok önemli. Bunun bir sonraki adımda Esed muhtemelen yeni devlet yapısı içerisinde olmayacak.

“ABD SAMİMİ DEĞİL”

Batılı müttefiklerin ve ABD’nin memnuniyet açıklamaları samimi değil. ABD ve müttefikleri burada bu kadar hızlı bir şekilde çözüme gidilmesini beklemiyordu. Aslında Soçi’deki mutabakatın ardından Fransa ve İsrail’in Suriye’ye yaptığı saldırılar bu duruma gösterilen birer tepki olarak değerlendirilmelidir. ABD buraya müdahale için her türlü provokasyonu yapacaktır. Oradaki zemini kullanarak müdahale etmek için her türlü fırsatı kullanacaktır, bahane üretmeye çalışacaktır. Çünkü orada bir sonraki adım Fırat’ın doğusu olacağı için orada kendi kontrolünde olan bölgeden vazgeçmek istemiyor. Orada da kendisine ait tek aparat da YPG terör örgütü. Bu kadar destek verdiği bir yapını ortadan kalkması ABD’nin işine gelmez. Dolayısıyla Türkiye ve Rusya’nın mutabakata vararak bölgeyi bir istikrara kavuşturma çabaları ABD’yi agresifleştirebilir.

İRAN GERİ ÇEKİLMEK ZORUNDA

Öte yandan İran, Türkiye’nin Rusya’yı ikna etmesi ile birlikte geriye çekilmek zorunda kalıyor. İran üzerinde Türkiye ve Rusya’nın baskısı İran’ı Suriye’deki etkisini azaltmaya itiyor. Zaten İran’ın ülke içinde de sıkıntılı günler geçiriyor. Artık İran iç politikasına yoğunlaşmak zorunda. Hazar Denizi’nde diğer ülkelerle yıllarca uzlaşamayıp, geçtiğimiz günlerde anlaşmak zorunda kalması gibi geri adım atmak zorunda kalacak.

ABD’nin ambargosuna karşı İran, Türkiye’yi yanında tutarak, arkasına özellikle Çin ve Rusya’yı alarak ayakta kalmaya çalışacağı için dış politikada bazı tavizler vermek zorunda. Dolayısıyla İran’ın bundan sonra Suriye’nin geleceği konusunda fazla söz sahibi olabilecek bir pozisyonu alabileceğini düşünmüyorum.

ESED'SİZ BİR SURİYE

Özet olarak Soçi’de Türkiye ve Rusya’nın mutabakata vararak belirlediği yol haritası ile İran Suriye’nin geleceği üzerindeki etkisini yitirirken, Esed rejimi ve Rusya muhalifleri tanımış oluyor. Muhaliflerin Suriye’nin yeni devlet yapısında etkin bir şekilde yer alacak. Birleşmiş Milletler’in de katılmış olduğu yeni anayasa çalışmalarında heyetler İran, Rusya ve Türkiye’nin çalışmaları doğrultusunda belirlendi. Hazırlanan bu anayasa ve ardından yapılacak seçimlerden sonra Esed’in Suriye’de kalabilme ihtimali yok denilebilir.

Diriliş Postası

adminadmin