Güncel
Giriş Tarihi : 04-10-2013 09:02   Güncelleme : 04-10-2013 09:02

SURİYE TEZKERESİ BİR YIL DAHA UZATILDI

TBMM Genel Kurulu'nda, Suriye'ye ilişkin hükümete verilen yetkinin süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi üzerinde görüşmeler sona erdi.

SURİYE TEZKERESİ BİR YIL DAHA UZATILDI
TBMM Genel Kurulu'nda, Suriye'ye ilişkin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkan sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için hükümete verilen yetkinin süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.
 
Genel Kurul'da kabul edilen tezkerede, Suriye'deki ihtilafın, bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik giderek artan bir tehdit oluşturduğu belirtildi. Türkiye'nin bu tehdidi her geçen gün daha fazla ve yakından hissettiği ifade edilen tezkerede, şunlar kaydedildi:
 
"Nitekim, bugüne kadar Suriye kaynaklı saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 71'e ulaşmıştır. Ülkemize yönelik göç baskısının boyutları giderek artmaktadır. Halihazırda Suriye halkıyla mevcut kardeşlik ve komşuluk hukuku çerçevesinde ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyelilerin sayısı 500 bini aşmaktadır. Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısının ise 5 milyona yaklaştığı hesap edilmektedir. Rejimin izlediği şiddet ve zulüm politikaları çerçevesinde her an sınırlarımıza yönelik ve ülkemiz üzerinde baskı oluşturacak daha büyük bir kitlesel göç hareketiyle karşı karşıya kalınması muhtemeldir. Suriye kaynaklı kitlesel göç hareketi de muhtemel sonuçları itibarıyla ülkemiz yönünden dolaylı bir tehdit oluşturmaktadır.
 
Rejim, uluslararası hukuku hiçe sayarak halka yönelik balistik füzeler dahil, ağır silahlar ve ayrım gözetmeksizin havadan yaptığı bombardımanlara ilaveten, kimyasal silah da kullanmaya başlamış; son olarak 21 Ağustos 2013 günü Şam'da kimyasal silahlarla yaptığı saldırıda önemli bir çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 1400'ü aşkın Suriye vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Bu saldın insanlığa karşı işlenmiş bir suç olup, bu husus 16 Eylül 2013 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan '21 Ağustos 2013 tarihinde Şam'ın Gota Bölgesi'nde Kimyasal Silah Kullanımı İddialarına İlişkin Rapor'da da teyit edilmiştir.
 
Suriye rejiminin kimyasal silah da dahil uluslararası hukuk (1925 tarihli Boğucu, Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Bakteriyolojik Araçların Savaşta Kullanımının Yasaklanmasına İlişkin Protokol) tarafından yasaklanmış silahları kullanması, başta ülkemiz olmak üzere Suriye'nin komşularına yönelik yakın ve ciddi tehdidi de azami düzeye çıkarmıştır. Suriye'deki gelişmelerin seyri, bu tarz silahların kullanılmasının engellenmesi ve caydırılmasının sağlanmasına yönelik tedbirlerin alınmasını, ulusal güvenlik çıkarlarımız açısından zaruret arz eden seviyeye ulaştırmıştır.
 
Gelişmeler Suriye rejiminin uluslararası normlara aykırı her türlü yöntemi ve silahı kullanabileceği noktaya vardığını göstermektedir. Türkiye, rejimin yapabileceği her türlü saldırıdan ve Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok etkilenecek ülke konumundadır.
 
Nitekim, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Eylül 2013 tarihinde kabul ettiği 2118 sayılı Karar da Suriye'de kullanılan kimyasal silahların uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu teyit etmiştir.
 
Yukarıda belirtilen tüm gelişmeler, ulusal güvenliğimize yönelik Suriye kaynaklı açık ve yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme karşı, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız doğrultusunda gereken tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır.
 
Bu mülahazalarla; ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümet'çe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkan sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı TBMM Kararıyla Hükümete verilen izin süresinin 4 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasını Anayasanın 92. maddesi uyarınca arz ederim."
 
"Tezkere, savaş tezkeresi değildir"
 
TBMM Genel Kurul'nda Suriye tezkeresinin görüşmeleri sırasında söz alan Bozkır, başta Türkiye olmak üzere, uluslararası toplumun izan ve vicdan sahibi mensuplarınca ortaya konan her türlü iyi niyetli çabaya karşın, Suriye'deki çatışma ve kaos ortamının derinleşmesinin, engellenemediğini söyledi.
 
Suriye'de rejimin izlediği politikaların, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik açık bir tehdit oluşturduğunu belirten Bozkır, "Tehdit algılamamız bugün de artarak sürmektedir. Suriye rejiminin tedhiş siyasetinin bugün ulaştığı noktanın, son yarım asırda eşi ve benzeri görülmemiştir. Beşar Esad rejimi,
gerek BM belgelerinde, gerek birçok uluslararası örgütün açıklama ve kararlarında, gerek Suriye halkının dostu ülkelerin düzenlediği toplantılarda,
Suriye'deki insanlığa karşı işlenen suçların yegane sorumlusu olarak tescil edilmiştir" dedi.
 
Bozkır, 21 Ağustos tarihinde Şam'da çoğunluğu kadın ve çocuk, sivil halkı hedef alan kimyasal silah kullanımının, rejimin gözü dönmüşlüğünün ve kitlesel imha politikalarının son ve en zalimane örneği olarak tarihe geçtiğini söyledi.
 
Rejimin işlediği insanlık suçlarının cezasız kalmamasının, uluslararası toplumun başlıca görevlerinden birisi olduğunu kaydeden Bozkır, Suriye'de işlenen bu insanlık suçunun hesabının er ya da geç sorulacağına inandıklarını ifade etti.
 
Bozkır, Suriye'deki ihtilafın giderek artan oranda askerileştiğini, şiddet sarmalının genişlediğini kaydederek, "Bunun temel gerekçelerinden birisi de Suriye rejiminin, kendisine dışardan sağlanan lojistik, mali, diplomatik ve askeri destek marifetiyle bekasını idame ettirebilmesidir. Bu şekilde, çatışmaların Suriye dışına taşarak bölgeselleşmesine zemin hazırlanmış, Doğu Akdeniz havzasının istikrarsızlaşması riski artmıştır" diye konuştu.
 
"Gerektiği hallerde kararlılığın sergilenmesi"
 
Bozkır, geçen yılki verilerle kıyaslandığında Suriye'de ölü sayısı beş kat artarak 150 bine,  Suriye’deki beşeri yıkımın maliyetinin100 milyar dolara, yardıma ihtiyaç duyan Suriyelilerin sayısı 7 milyona, komşu ülkelerdeki Suriyeli sığınmacı sayısı yedi kat artarak 2.1 milyona ve Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısı ise en az iki misli artarak 4.5 milyona ulaştığını söyledi. Bozkır, sadece bu rakamların dahi Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelerin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal külfet ile güvenlik risklerini gözler önüne serdiğini dile getirdi.
 
Türkiye'nin, tarih boyunca yaptığı gibi bu durumda da kendisine sığınan insanlara kapılarını kapatmadığını ve kapatmayacağını ifade eden Bozkır, "Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin Suriye'den kaçmak zorunda kalan kardeşlerimize kucak açan bu insanca tutumunu ve onlara sağladığı imkanları öven dünya ülkelerinin, artık sadece söylemlerini değil, yükü paylaşmaya yönelik katkılarını da ortaya koymalarını bekliyoruz" dedi.
 
Suriye'de rejimin yarattığı kaos sonucunda, sınırın bitişiğinde otorite ve güç boşluğu ortaya çıktığına işaret eden Bozkır, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
"Bu durumdan istifade eden radikal ve terörist unsurlar ise bu otorite ve güç boşluğunu doldurma gayretlerine hız vermiştir. Suriye halkının demokratik talep ve beklentileri ile herhangi bir ilgisi bulunmayan bu gruplar, sınırımızın diğer tarafındaki bu kaostan yararlanarak münferit ve radikal gündemlerini takip edebilmektedirler. Ülkemizin bu grupların varlığına ve faaliyetlerine müsamaha gösterdiğine dair zaman zaman muhalefet partilerimizce de dile getirilen ithamların kabulü ve izahı mümkün değildir. Bölgemizde ikinci bir Afganistan'ın doğmasından, mezhep temelli çatışma ve şiddet ortamının bölgesel istikrar açısından ortaya çıkaracağı olumsuzluklardan en fazla ülkemizin etkileneceği kuşku götürmez bir gerçektir. En önemli önceliğimiz vatandaşlarımızın ve topraklarımızın güvenliğinin muhafaza edilmesidir. Bir vatandaşımızın dahi hayatını kaybetmesine veya yaralanmasına ve egemenliğimizin herhangi bir şekilde ihlaline cüret edilmesine hoşgörüyle yaklaşmamız asla düşünülemez. Askeri strateji bağlamında etkin bir caydırıcılık sağlanması ve gerektiği hallerde kararlılığın sergilenmesi önem taşımaktadır.
 
Türkiye’nin dostluk elini, yüzbinlerin kanıyla eli kirlenmiş zümreler, yönetimler ve liderler hakedemez. İktidarlarını korumak uğruna ülkelerini yıkıma mahkum edenlerle işbirliği tesis edemeyiz. Halkına zulmedenlere, aman bize bir şey olmasın mantığıyla seyirci kalamayız. Suriye rejiminin insanlık onuruna ve saygınlığına karşı mütecaviz tutumuna ve katliamına bugün ses çıkarmayanların, yarın kendileri bu rejim ve destekçilerinin saldırganlığına maruz kaldıklarında, şikâyet etmeye hiç de hakları olmayacaktır. Suriye'deki sorun, çok daha vahim gelişmelere gebe olabilecek özellikler taşımaktadır. O nedenle, uluslararası camianın ve Türkiye iç siyasetinin, bu sorunun bir an önce çözüme kavuşması için gayret göstermesi, sorunun devamından, kendi çıkarları için medet ummaması şu aşamada zaruret arzetmektedir. Bu tezkere bir savaş tezkeresi değildir. Daha önce yüce Meclisimizin verdiği yetkinin, o yetkinin verilmesini gerekli kılan şartların devam etmesi nedeniyle bir yıl daha uzatılmasından ibarettir."
adminadmin