Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 22-12-2011 15:39   Güncelleme : 22-12-2011 15:39

Tatlı su müslümanlığı

Asla unutulmamalıdır ki insanların Allah tarafından imtihanının bir an bile söz konusu olmadığı mekân ve zaman yoktur

Tatlı su müslümanlığı
Asla unutulmamalıdır ki insanların Allah tarafından imtihanının bir an bile söz konusu olmadığı mekân ve zaman yoktur. Ve bu imtihan tarih boyunca hep insanların yaşamlarında en çok değer verdikleri metalardan (huzur, mal, şeref, güç, kudret, itibar, makam, mevki, evlat, eş vb) azaltma ve artırma ile gerçekleştirilmiştir.

 Hz. Âdem ile başlayan iyilerin kötülerle ve Ruh’un nefisle mücadelesi günümüze kadar süregelmiş ve de kıyamete kadarda devam edecektir. Resulullah efendimizin Eşrefi Mahlûkat olarak dünyayı şereflendirmesiyle başlayan ve  son uyarıcı görevini yerine getirdiği süreçte  müminler için zirveye çıkan kolektif bilinç ve “toplumsal zararın önlenmesi bireysel faydanın sağlanmasından önce gelir” prensibi, bir başka ifade ile “biz” in  “ben” den daha önemli olduğu düşüncesi kısmen 4 halife zamanının sonlarında genelde ise Emevi- Abbasi dönemimde büyük oranda geçerliliğini kaybetmiş hilafet saltanata dönüşmüştür.
 
Objektifliği tartışmalı tarihimize göre de Asrısaadet sonrasında da ecdadımız Osmanlının, adaletli ve huzurlu bir dünya için küffarla yaptığı cihat hükmündeki mücadelelerin, velhasıl başta nefsi olmak üzere mana ve madde âlemler de ki savaşlarının tamamı kuş tüyü yataklarda, bir eli yağda bir eli balda değil, savaş meydanlarında ve kanayan yüreklerde yaşanmıştır. Günümüz itibarıyla Mümin ve Müslüman olduğunu iddia eden bizlerin İslam toplumu olarak  bulunduğumuz son  nokta nedir? Bu sorunun cevabı görmesini bilenlere göre bir ceza, sadece bakanlara göre ise takdiri ilahi. Peki çözüm ne? Aslında o sorunun da cevabı çok açık.
 
         “ Siz kendinizi düzeltmezseniz biz sizin üzerinizdekileri düzeltmeyiz.”
 
Her şeyin eksiksiz olarak ifade edildiği Kuran da, âdemoğlunun yaratıcı tarafından şeytanın hilelerine karşı uyarıldığı, bu uyarıların bir bölümünde Allah’ın kullarına adeta “bu güne kadar ortalıklarda başıboş atlar gibi dolaştığınız yeter,  zaman sözde değil özde safını belli etme zamanıdır, şeytanın benimle olan mücadelesinde tercihinizi yapın ve safınızı belirleyin” dediği ayetler vardır. Kanaatimizce içinde bulunduğumuz zaman dilimi de ülke ve millet olarak topluca büyük imtihanlardan birisine tabii tutulduğumuz anlardan bir tanesidir.
 
Buradan da hareketle “Türk toplumu olarak özellikle son 8 yıldır sahip olduğumuz zahiri huzurun ve içinde bulunduğumuz bu imtihan sürecinin şükrünü  gereği gibi ödeyemez, sınavı geçemezsek bireysel ve toplumsal anlamda birçok nimetin yaratıcı tarafından elimizden alınarak sıkıntılı bir dönemle yüz yüze kalacağımız zaman yakındır” demek pek yanlış olmasa gerek.
 
Peki, biz Allah’ın bu mesajını doğru okuyarak şeytanın dini ile Allahın dini  arsında binlerce yıldır süregelen ve artık sonuna yaklaştığını düşündüğümüz DİNLERARASI SAVAŞ ta ki safımızı net olarak belirledik mi?   Elbette ki bu sorunun en doğru cevabını zaman zaman hiç farkında olmadan kendisini bile kandırabilen kul, yani bizler değil en iyi yaratıcı bilir.
 
 
Buna rağmen ufukta görünen köylerinde kılavuz istemediği de bir gerçektir. Özellikle son yıllarda maddi-manevi  nimetlerden her zamankinden daha fazla faydalanan insanımız üzerinden bir öz eleştiri yapalım. Allah bizi hesaba çekmeden biz kendimizi hesaba çekelim.Bakalım ortaya ne çıkacak.

“Kanımız aksa da zafer İslam’ın” deriz, ama canlarımızı bir tarafa bırakın mallarımızla ve nefislerimizle bile mücadele etmeye pek gönüllü değilizdir. “Düşünmez misiniz ?, akletmez misiniz ?“ ayetlerinin muhatabıyız ama düşünmek yerine bir yerlere tabii olmayı, kendisini kul ile Allah arasında olmazsa olmaz aracı gören birilerine biat ve onların gönüllerini hoş etmeyi kurtuluşunun ve Rızayı İlahinin garantisi sayarız.Cennet ve yaratıcının rızası için kimimiz bir ağabeyin, şeyhin eteğine sarılırken, kimilerimiz bir efendinin, hocanın ağzından çıkanı Allah’ın ayetleri ile bir, hatta onlardan daha üstün  tutarız.Cemaatimizin sayısının çokluğu ile gurur duyar,cemaatimizin liderini ve müritlerini cennetle müjdelenenler olarak görür,diğer Müslümanlar için en fazla  Allah’ın onları affetmesi ve tek doğru yol kabul ettiğimiz kendi cemaatimize katılmaları için ağız ucuyla Allah’a dua ederiz.

 Bazen bu kadarıyla da yetinmez bizim dışımızdakileri diğer olarak gördüğümüz  ve ebedi cehenneme mahkum ettiğimiz 72 fırkaya dâhil ederiz. Farkındayız güç, mal mülk, makam, mevki sahibi birilerinin zülfüyârına dokunduğumuzun.Ama kim bilir belki  bizede  bu dönemin çöllere sürgüne gönderilmesi, aforoz edilmesi gerektiğine inanılan Ebu Zer’i olmak nasip olur. Ama ne çare ki bu yazdıklarımızın hepsi bizim insanımızın gerçeği ve bizde bu gerçeği dillendiren bir garip bencileyiniz. Elbette ki niyetimiz halis. İnşallah akıbetimizde halis olur.               

Velhasılıkelam, sözde değil de özde “ilahi rızanın” peşinde koşan samimi inanmışların “tam teslimiyet” ve  “ilahi rıza” konularını acilen gündemlerine alarak biran önce enine boyuna tekrar gözden geçirmeleri akıllıca olur kanaatindeyiz. Kaldı ki sözümüz bu konuda bilmeden hata yapanlara, bilmeden yanlış yolda olduklarının farkında olmayanlaradır. Yoksa kalpleri, gözleri ve kulakları mühürlenmiş Ebu Leheb lere etki etmemiz ne mümkün.
                    
Biz kimiz ki özellikle son 8 yıldır ne yaptığını iyi bilen, gücün ve zenginliğin ifadesi olarak  şehir içinde Q 7, X-5 jeep kullananlara,  ayrıcalıklı olmanın göstergesi kabul edilen ( İtalya, Paris etiketli eşyalar ile dayayıp döşenen)  boğazdaki yalılarının veya tripleks villalarının 120 metrekarelik salonlarında, (lüks yaşam meraklısı, gerektiğinde uzak doğudaki muta nikahlı kaçamaklarınızı bile görmezden gelen, duymayan  kör ve sağır) Hürrem karakterli  cariyelerinin cilveleri eşliğinde  “kanımız aksa da zafer islam’ın” türünde slogan atıp;  vicdanlarını rahatlatmak adına garip gureba üç beş talebeye verdikleri üç kuruşluk burs ile, hem dünyada hem de ahirette  VİP  hayali kuran; hem  bu dünyada  gönlünce yaşayan hem de ahirette kevseri isteyen, kısaca “ne yardan ne serden”  geçmek niyetinde olan uyanıklara , bir başka ifade ile kırk bayraklı TATLI SU MÜSLÜMANLARINA söz söyleyelim.
 
Ülkemizde  mafya raconunu iyi bilen kesimlerce   kullanılan ”Az dan az, çoktan çok gider” ifadesi  bu türdeki insanların muhatap olacakları muhtemel “son” için ideal bir ifadedir.Allah dahil kimse sizden ağzınızdaki su damlacığı ile Hz. İbrahim’in ateşini söndürmenizi beklemiyor.Sizden beklenen “safınızı belirlemeniz”
Sonra demedi demeyin.
adminadmin