Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 08-07-2012 14:26   Güncelleme : 08-07-2012 14:26

Tecavüze uğramamak için denize atlıyorlar!

Çok değil birkaç ay önce ülke olarak daha normal günlere gidiyoruz diye düşünüyordum

Tecavüze uğramamak için denize atlıyorlar!
Çok değil birkaç ay önce ülke olarak daha normal günlere gidiyoruz diye düşünüyordum. Ancak son 5-6 aylık gelişmeler daha çok tepetaklak gittiğimizi düşündürmeye başladı. Öyle ki, dünyayı ve ülkeyi ne olup bittiği hissiyle değil ait olunan ideoloji, parti, cemaat, gurup, mezhep açısından yorumlamaya başladık. Hakkaniyet, adalet ve sorgulama hak getire… İnsanlıkla bağımızı koparmaya yaklaştığımız günler gibi geldi bugünler…
 
Bugünlerde bir yerde büyük bir zulüm yaşanıyor ve tepetaklak gündem içirişinde birçoğumuzun dikkatini bile çekmiyor, o yer Arakan!

Dünya üzerinde Arakan diye bir yer var, ben de Arakan’da yaşanan zulmü yeni duyanlardanım.

Vaktiyle Arakan İslam Devleti çatısı altıda yaşayan Arakan halkı, bugün eski adı Burma olan Myanmar’ın zulmü altında inliyor. Arakan’ı sömüren ülke İngiltere bölgeden ayrılırken Arakan’ı Budist Burma Sultanlığına bırakmış. Bugün ise Arakanlı Müslümanlar, 50 bin kilometrekarelik bir alandan 10 bin kilometre karelik bir alana hapsedilmiş durumda.
Elbette Arakan’daki Müslümanların çilesi bununla ve bugünle sınırlı değil. Zulüm 1962 yılında askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Komünist General Ne Win tarafından başlatıldı. Yüzlerce İslam Âlimini kurşuna dizdiren Ne Win, Arakan’daki bütün camilerin kapısına kilit vurdurdu ve camiler birer eğlence mekânına dönüştürüldü.

Yine bu dönemde Arakanlı Müslüman kadınlar toplama kamplarına götürüldü, tecavüze uğradı… Hacca gitmek, kurban kesmek, toplu namaz kılmak yasaklandı. İnsan hakları kuruluşları tarafından açıklanan resmi rakamlara göre Arakan’da 1962 ile 1984 yılları arasında 2OO bin Müslüman öldürüldü. 1 milyona yakın Arakanlı da komşu ülkelere, özellikle de Bangladeş’e kaçtı.

Bugün ise Arakan’daki Müslümanların evlenmesi yasak. Müslüman bir çocuk lise ve üniversite eğitimi almak için din değiştirip Budist olmak zorunda. Ülke içinde bir yerden başka bir yere gitmek için ve hatta bir aileyi evinde misafir etmek için devletten izin almak gerekiyor. Eğer ezan okursanız ya da çocuklara Kuran-ı Kerim okumayı öğretmeye kalkarsanız cezası ölüm. Arakanlı Müslümanları internet kullanması yasak. Günde sadece 4 saat elektrik alabiliyorlar.

Arakan’da yaşanan zulmü Gerçek Hayat dergisinden Adem Özköse’nin kaleminden öğrendim, kayıtsız kalmadığı için Allah razı olsun.

Geçtiğimiz haftalarda bölgede bir kadının kaçırılıp tecavüz edilip öldürülmesi olayı Müslümanlara mâl edildi. Bunun üzerine bir gurup Budist 10 Müslümanı öldürdü. Yıllardır zulmü yoğun bir şekilde yaşayan Arakanlı Müslümanlar ve Budist Myanmarlılar arasındaki gerilim arttı. Çeşitli eylemler sırasında asker eylemcilere ateş açtı. Mynamar’da katledilen Müslümanların sayısı 400’e ulaştı.
 
Arakan’daki katliamdan kaçan Müslümanlar ise başka ülkelere sığınmaya çalışıyor. Bu ülkelerden Bangladeş artık ülkeye mülteci kabul etmediğinden Bangladeş’e sığınan mültecileri geri gönderiyor ve maalesef Arakanlı genç kızlar ülkelerine döndüklerinde tecavüze uğramamak için kendilerini denize atıyor.
 
Bunları yazmak kolay değil, an an haberleri takip ederken insan ölümleri, katliamlar ve tecavüzler parmaklarımın arasından kayıp gitmiyor. İçimde-içimizde bir yere oturup kalıyor. Özellikle son olarak Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Filistin’de birkaç aydır devam eden zulümler birer “sarp yokuş” olarak önümüze dikiliyor.
 
Tüm bu insan çığlıkları, ülkelerin (ABD, İran, İsrail, Suriye, Rusya) “seni vururum, haritadan silerim, savaş çıkar” tehditleri arasında kayboluyor. Ne o insanların çığlıklarını duyuyoruz, ne o ülkelere “dur” diyebiliyoruz. İdeolojik yandaşlığımız ölçüsünde vicdanımızı susturuyoruz. Hayrı çağırır gibi şerri çağırıyoruz.
 
Geçtiğimiz hafta Kuveyt’te ve Mısır’da bir gurup duyarlı insan Arakan’daki bu zulmü protesto etti. Ülkelerindeki Myanmar büyükelçisini geri gönderilmesini talep etti. Hani diyorum, belki Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları da bu zulme sessiz kalmamak adına bir eylem tertip etse, belki bir şeyi değiştiremeyiz ama en azından “dil ile buğz” ederiz, bu en küçüğü olsa da…

Naçizane çağrım olsun: Arakan’da zulüm var, Arakan’da katliam var; sessiz kalmayın.
adminadmin