Samsun Haber
Giriş Tarihi : 05-04-2012 20:06   Güncelleme : 05-04-2012 20:06

Tek parti döneminde din dersi

Tek parti döneminde okullarda okutulan din dersi görenleri hayretler içinde bırakıyor. Vahiy için "ilham kaynağı"; hicret için ise "kaçtı" deniliyor.

Tek parti döneminde din dersi
Cumhuriyet’in ilanından sonra eğitim sistemi, yeni metotlar ve programlarla şekillendirilirken dönemin yöneticilerince “Cumhuriyet devrimlerini koruyacak yeni nesiller yetiştirmek” fikri temel kabul edilmişti. Bu düşünce çerçevesinde sistemde birliğin, laikliğin, çağdaşlığın, bilimselliğin, disiplinin ve karma eğitimin sağlanması ilkelerine doğru atılan ilk adım 3 Mart 1924 tarihli “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”yla olmuştu.            
 
Bu kanun ile bütün eğitim ve öğretim kurumları birleştirilerek Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştı. Mustafa Necati Uğural’ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde çıkarılan 22 Mart 1926 tarihli “Maarif Teşkilatına Dair Kanun” ise bakanlık bünyesinde “Talim ve Terbiye Dairesi”nin kuruluşuna imkân vermişti. Eğitim sistemi üzerinde her türlü değişiklik ve yönetim bu dairenin tasarrufuna bırakılmış, okul kuruluş sistemi değişmiş, ilköğretimin ardından, liseler, orta mektepler, ilk muallim mektepleri ve köy muallim mektepleri olmak üzere eğitim kurumları yeniden şekillenmişti.
 
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yer alan “Dil Encümeni”nin çalışmaları ve Mustafa Kemal Atatürk’ün başöğretmenliğiyle 1928’de gerçekleştirilen “Harf İnkılabı” dil ve kültür tarihimizde bir dönüm noktası olmuştu. İsmet İnönü’ye göre: “Bu inkılâpla Ortaçağ’dan çıkıp yirmi birinci yüzyıl uygar topluluğuna girme ve batı medeniyetine yönelme hedefi” gerçekleşirken, Tarihçi Bernard Lewis’e göre de artık yeni yazıyı öğrenip eskisini unutmak suretiyle geçmiş unutulabilecek Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş kolaylaşacak ve yalnız yeni Latin harfli Türkçede ifade edilen fikirlere açık yeni bir kuşak yetiştirilecekti. 
                 
Bu eğitim amacına uygun şekilde ders kitapları da ele alınarak yeniden yazılmış ve 1930 tarihli “Lise ve Orta Mektepler Talimatnamesi”yle, öğretmenlerden programları işlerken özellikle Türkçe, Tarih, Coğrafya, Yurt Bilgisi, Sosyoloji ve Felsefe derslerinde Cumhuriyet devrimleri ve yurttaşlık eğitimini hassasiyetle vermeleri istenmişti. Böylece telkin ve terbiye yoluyla halka benimsetilen devrimlerle yeni ulus-devlet, dönemin siyasilerinin ifadesiyle “kaynaşmış kütle” elde edilecek, Osmanlı geleneğine ve dinin katı kurallarına karşı modern laik bir yaşamla “asırların, sakat din telakkileri” ile mücadele etmek mümkün olacaktı.
 
Eğitim sistemi yapı olarak bu şekilde yeniden dizayn edilirken, CHP’nin tek parti yönetiminde dine, Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed(A.S)ın hayatının öğretimine yönelik bakışı dikkat çekici idi. Bir örnek olması bakımından Esat Sagay’ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, M. Tevfik, Samih Rifat, Akçuraoğlu Yusuf, Dr. Reşit Galip, Hasan Cemil, Baki, İsmail Hakkı, Reşit Saffet, Sadri Maksudi, Şemseddin, Şemsi, Yusuf Ziya Beylerin ve Afet Hanım'ın oluşturduğu TTK heyetince hazırlanan 1931 basım tarihli “Tarih II-Orta Zamanlar” ders kitabının İslam Tarihi kısmında Hz. Muhammed (A.S)’ın hayatı anlatılırken “Hicret” yani Hz. Muhammed (A.S)’ın Mekke’den Medine’ye göçü “Muhammet’te Mekke’den kalkıp Medine’ye kaçtı” cümlesiyle kaçış olarak değerlendirilmekteydi. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim ve vahiy hakkında ise: “Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba “Kur’an” denir. Bu esasları ihtiva eden cümlelere ayet, ayetlerden mürekkep parçalara da sure derler. İslam an’anesinde(geleneğinde)bu ayetlerin Muhammed’e “Cebrail” adında bir melek vasıtasile Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.” denilmekte, Kur’an-ı Kerim “Muhammet’in koyduğu esaslar” olarak sunulurken, tarihsel açıdan düşünüldüğünde vahiy ve peygamberlik fikrinin Hz. Muhammed(A.S) kendi kendisinde uyandığını öğretmekteydi.
                                 
Kitap’ta devamla: “Muhammet birdenbire Allah’ın resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur... Muhammet uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu.” denilerek Kur’an-ı Kerim ayetlerinin Allah kelamı olduğu inkâr edilmekteydi. Muhammed’i ve onun nasıl bir din müessisi(kurucusu) ve dini bir devlet reisi olduğunu anlayabilmek için onun bilhassa askeri faaliyetlerini tetkik etmek” gereğini salık veren ders kitabı Hz. Muhammed (AS) için saygı ifade eden herhangi bir sözcüğe yer vermeksizin yalın şekilde “Muhammet” ismini tekrarla içermekteydi.
 
Emre Gül/ Dünya Bülteni – Tarih Servisi
adminadmin