Fikir
Giriş Tarihi : 11-04-2017 09:59   Güncelleme : 11-04-2017 09:59

Tek Parti, Tek Adamlık Veya Çanakkale'ye Hizmet Politikası(Zlığı)

​“Bir partili arkadaşımız aleyhinde açılmış dava, (...) Bünyan ilçesi başkanı ve tarafımdan müdafaa edilmiştir. Diğer bir arkadaşımız aleyhindeki aynı mahiyette açılan diğer bir dava da vaktinde haber alınamadığından müdafaa edilememiş, arkadaşımızın tecilsiz mahkumiyeti ile neticelenmiştir. Temyizde hükümler bozulursa icab eden yapılacaktır.” Kayseri CHP İl İdare Kur. Bşk. Necmeddin Feyzioğlu. KAYNAK: BCA, CHP.K 490. 01/ 169. 672. 1.

Tek Parti, Tek Adamlık Veya Çanakkale'ye Hizmet Politikası(Zlığı)

"Diyelim ki ‘evet’ çıktı... Biz yine Samsun'dan başlarız ...Ulan sizi İzmir'e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir'den denize dökeriz".

CHP Konya Mv. Hüsnü Bozkurt

Birinci alıntı 1939 ve 40'lı yıllarda CHP Kayseri İl Başkanı Necmeddin Feyzioğlu'nun Genel Merkez'e yazdığı ve tarih huzurunda bir itirafını gösteren sözleridir: Tek Parti döneminde CHP yöneticilerinin mahkemeleri nasıl yönlendirdiğinin belgesi. Kendileri şimdiki Feyzioğlu'nun büyük dedesi olurlar. Diğeri ise henüz canlı bir hadisedir. Evet çıkarsa "sizi de... Emperyalistleri de denize dökeriz" diyor, ama bu defa "emperyalistlerin" de kendisi gibi "hayır" kampında olduğunu, yani onlarla işbirliği halinde görüldüğünü unutuyor! Neyse, Bozkurt hazretleri Çanakkale 1950 doğumlu imiş. O dönemde ülkeyi ve Çanakkale'yi nasıl yönettiklerine dair CHP Çanakkale milletvekili Nurettin Ünen'in partisine ve hükümete 1948 yılında yazdığı bazı şikayetleri CHP arşivindeki belgesinden okurlarımıza ve halkımıza sunuyoruz. Ancak Ünen'in partisini eleştirdiği bu belge yakın zamana kadar Arşivde (BCA,CHP K.490.01/634.92.1) bulunmakta iken maalesef şimdi yok edilmiş[1] veya araştırıcılara kapatılmıştır! Acaba neden ve kim tarafından? Truvalıların bir sözü varmış: "Tanrıları eleştirme, yoksa kızarlar ve kahhar sıfatlarının gereği gazaba uğrarsın!"

Bu ülkede Osmanlı belgelerinin Bulgaristan'a hurda diye satıldığı, Iğdır İskan Arşivi'nin yok edildiği; 12 Eylül döneminde Konya'dan kamyonlarca Osmanlıca belgenin SEKA'ya gönderildiği; CHP arşivinin 1980'de yok edildiği iddiaları; Anavatan Partisi arşivinin de artık ortada bulunmadığı; Bursa Şeriye Sicillerinin imha edilmek üzere iken, bir memurun ve Halil İnalcık'ın müdahalesiyle kurtarıldığı; Samsun vilayet arşivinin "yandı", "selde harap oldu" gibi bahanelerle araştırıcılardan gizlendiği; Türkeş'in Nurcularla ilgili bir raporunun ortadan kaldırıldığı; Maraş-Adana yörelerindeki yılkı atlarının otladığı alanların tapularının bir CHP milletvekili tarafından yok edildiği söylentileri; Cumhuriyetin ilk yıllarında birçok "Arapça" veya "Osmanlıca" kitabın bazı şehirlerde yakıldığı; İ. Ü. Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümündeki binlerce kitabın K. Alemdaroğlu rektörken çöpe atıldığı; Milli Kütüphane'den tonlarca kitabın Hurdasan'a satıldığı; birçok yerde Osmanlıca kitabelerin duvarlardan kazındığı gibi bilgileri de hatırlayınca, bu arşiv düşmanlığına şaşmamak gerekir. Amerikan işgalinde Irak şehirlerinde ve nihayet Suriye'de tarihi eserlerin talan ve tahrip edilmesine hepimiz çok kızmışızdır. Ruslar Türkistan'ı işgal edince, onlar da ele geçirdikleri tarihi kitap ve belgeleri yağmaladılar; ama o eserleri Moskova ve Petersburg'daki kütüphane ve arşivlere koydular. Bulgarlar da bizimkilerin sattığı belgeleri arşivleyip koruma altına almışlardır. Ya biz!?

Ak Parti iktidarında bile, CHP'yi eleştiren belgeler devlet arşivlerinden yok mu ediliyor? Hâlâ Tek Parti iktidarı bürokraside devam mı ediyor? Cumhurbaşkanına "diktatör" diyen bu parti, kendisi muhalefette iken bile böyle davranabildiğine göre, iktidarda olsaydı acaba neler yapardı? İktidar yıllarında acaba ne kadar belge ve kitabı buharlaştırdılar? Yetkilileri arşivlere sahip çıkmaya, arşiv ve kütüphaneler üzerindeki bu şeâmetli havayı dağıtmaya ve o belgeyi yerine koydurmaya davet ederek, belgenin önemli kısımlarını kamuoyunun bilgisine sunuyoruz:

"Çanakkale'de halkın hiç bir dileği yerine getirilmemektedir. Ortaokul binası imparatorluk devrinde lise ayarında okulları barındırmış iken, bugün binanın ve malzemenin elverişli olmasına rağmen, bu ortaokul vahî ve hayalî gerekçelerle liseye çevrilmiyor. İstanbul ve Ankara'daki ders saati az iltimaslı öğretmenler gönderilmiyor. Bakanlığın lise açmama nedenlerini kürsüden sordum. Cevap vermeğe lüzum görmediler. Milletin şahlanan eğitim arzusu önünde bir set olmak MEB'nın vazifesi midir? Bayramiç Hacı Bâli Câmii'nin tamiri hususunda istenen para için cevap dahi vermeyen müdür, gözümün önünde bir arkadaşın telefonuyla başka bir kasabaya ödenek vermiştir... Vali ve kaymakamların durumu meclisçe biliniyor. 'Şu memur hırsız' deriz, talimatla müfettiş gönderilir; biz yalancı çıkarız veya o memur ilin başka bir ilçesine nakledilir.

(...)Hükümet kendi aleminde, parti de halka kapısını kaparsa işin sonu ne olacak? Seçmenlerime karşı 'ben uğraşıyorum, fakat hükümet ve parti kulak asmıyor' desem olur mu?(...) Hükümet, Çanakkale'nin hemen hiçbir derdi ile ilgilenmemektedir. Halk dileklerine dair bütün ricalarıma red cevabı aldım.  Halk CHP Hükümetine karşı muhalif kalmaya mecbur edilmiştir... Bu şartlar altında bağlı olduğumuz partinin bu ilde kazanmasını ummak safdillik olur. Seçmenlerimize 'Hükümet planlı çalışmıyor, Çanakkale'yi kasten ihmal ediyor' mu diyelim?... Bu ilin zaruri ihtiyaçlarını Peker hükümetine duyurdum. Hiç biri neticelenmedi. 'Hükümet sizi tutmuyor, parti de şikâyet ve müracaat kapısını kapamıştır. Sizi temsil edecek kudrette olmadığımı anladım. Çekiliyorum', desem ve böylece milletime bir fazilet ve feragat örneği versem acaba alakadarlar uyanır mı? Ümitsizliğin verdiği yeis ve bedbinlikle yazdığım bu uzun satırların dahi okunacağına ve cevaplandırılacağına inanmıyorum. Çanakkale ilinde imparatorluk devrinden kalan yollar, köprüler, okullar harap olmuş, halk mahzun, hükümet bihuş, vali fodlacı gibi köy köy dolaşmakta, halk hayrette, ben şaşkınlık içindeyim. Bana kalırsa şimdilik Çanakkale'de vilayet makamına lüzum yoktur. Bu işi Cumhuriyet Savcılığı'na devredip vilayet makamına ait her çeşit ödeneğin memleketin imarına sarf edilmesi daha yerinde olur. Bakanlığın  şikâyetlere rağmen  valiyi yerinde tutmakta  ısrarına esef etmekteyim.

Kışları ilçeler, yıkılan köprüler ve bozulan yollar yüzünden mahsur kalıyor. Hasta vatandaşların ilaçsızlıktan ve hastaneye gidememekten geçmişteki gibi öleceklerine yanmıyorum. Tabutluk kereste bulunmadığından zavallıların günahkârlar gibi hasır içinde çukurlara gömüleceklerini düşünüyorum da tüylerim ürperiyor. Bu vilayetin dertleri ciltlere sığmaz, gelin görün... Askeriye, Tapu, Maliye ve Nüfus işleri halkın huzurunu boza gelmektedir. İmroz Polisi tefessüh etmiştir. Yunanistan'a pirinç kaçırmaktadır. İmroz nüfus memuru 10 liraya nüfus vermekte... Bayramiç yargıcının kötü hali defalarca tarafımdan ve halk tarafından şikayet edildiği halde hala yerindedir. Talimatlı müfettişlerle himaye edilmiştir. Yargıçlar ikide bir rapor alıp gidiyorlar. Halk 'Bayramiç'te adalet felce uğradı' diyor.         Fakirin zengine, cahilin alime, halkın hükümete kini var. Büyük bir çoğunluk küçük bir zümreye ve hükümete diş biliyor. Hükümet ve ileri gelenler hala kendi menfaatleriyle meşguldür... Bozuk idare, çocuklarını okutacak lise ve enstitülerin bulunmayışı ve iktisadi tazyik dolayısıyla zenginler İstanbul'a sanatkarlar İzmir'e göç etmekteler. Fakir halk da ıstırap içinde ümitsizlikle yaşamaktadırlar. Ortaokullarda günden güne azalan öğrenci sayısı incelenirse iddiamızın doğru olduğu ortaya çıkmış olur. Keza Çanakkale'de bir cumartesi günü çarşıyı gezenler dükkânların kapalı olduğunu görürler. Çünkü göç ve iflas eden Türk ticarethaneleri tamamen Yahudilerin eline geçmiştir. Çünkü Türk vatandaşlar hükümetten ne nispette zorluk görüyorlarsa, Museviler de o nispette kolaylık görmektedirler. Halk bunu Amerikan yardımının tabii neticesi olarak görmektedir. Mesela Yahudi vatandaş bir okula maddi yardımda bulunur. Hükümet buna mükafaten vesikalık tevzi hakkını ona verir. Fakat o yine halkın sırtından çıkar. Çanakkale'de Ziraat Bankası'ndan başka banka bulunmadığından halk çarnaçar Yahudi'ye borçlanır ve ona iktisaden mahkûm olur. Borcunu ödeyebilmek için de mahsulünü yok pahasına Yahudi'ye vermeğe mecbur kalır. İş bununla da bitmez, maliye memurları vergi tahsilini ve tahakkukunu bilhassa geciktirirler ve cezalı olarak tahakkuk ettirirler. Fakat Yahudilere el altından rüşvet mukabili haber verirler. Onlar da vaktinden evvel ödeyerek cezadan kurtulurlar. Bu suretle Çanakkale'de yerleşip emlak sahibi olan gelir memurları vardır. Bunlara kimse hesap sormaz...

 Köy hayatını yakından takip ettim. Çok acı hakikatler öğrendim. Gözyaşlarımı içime akıttım. Köylü cidden acınacak halde ve sahipsizdir. Sağıla sağıla bir kuru derisi kalmıştır. Köylümüz ineği, eşeği, karısı, torunu, gelini, kızı ve oğluyla sabahın karanlığından gecenin karanlığına kadar çalışır. Kooperatif borçları, Ziraat Bankası'nın % 12,5 faizi, Yahudi'nin istismarı, köy bütçesi, tam harman zamanına rastlayan bedeni ve nakdi mükellefiyetler yüzünden ayağı çıplak, üstü perişandır. Bunlar yetmiyormuş gibi, ilaç ve doktorsuzluk, yolsuzluk, hele memurların kaba ve çirkin hareketleri yarasına tuz biber ekmektedir. Köylü demokrasiden ümidini kesmiş, iyi idare kuracak bir kurtarıcı aramaktadır... Biz bu vatandaştan ne hakla oy isteyeceğiz. Köylü "hükümete işimiz düşecek diye tir tir titriyoruz" demiştir. Rüşvet, savsama, hakaret,  köylünün en çok yıldığı durum. "Bizi düşünmüyorlar. Köyümüze ancak para almak için geliyorlar. Hiç olmazsa hakaret etmesinler" diyor; "Allahtan ki rüşvetle olsun biraz iş görebiliyoruz" diye teselli bulmaktadırlar...Vali ve diğer idareciler köy köy dolaşırlar. Köylü maiyetleriyle beraber onları doyurmaktan bıkmıştır. Çünkü bir köyde en az 3 gün besiye girerler. Köylü bunların yolluk almak için dolaştıklarını bilir ve "şu harcırahı dolaşmadan alsınlar" der. Bu adamların köylere hiç bir faydası dokunmaz. Bilakis köylerde eskiden kalma yollar, köprüler ve çeşmeler de bozulmuştur. Bir belediye başkanının valiyi ağırlamaktan yaka silktiğine şahit oldum. Bu durum içişleri bakanlığına defalarca duyurulmuş, cevap alınamamıştır. Köylü, bir vatandaş derecesinden daha aşağı derecelere düşürülmüştür. Memur en ufak bir iş için onu 6 saatlik yolu birkaç defa gidip gelmeye mecbur eder. İdareciler memurlarla hiç alakadar olmazlar. Bu cennet vatan sanki harpten çıkmış gibi harabeye dönmüştür. Cumhuriyetin feyzinden nasibini alamayan halk, hiç olmazsa imparatorluktan kalan eserlerin muhafazası kaygısıyla çırpınmaktadır. Hükümet bir prensip kararı vermişçesine halkı üzmekte ve huzurunu kaçırmaktadır. Devletin bu ilde iktisadi kalkınmayı ihmal için sanki kastî bir kararı vardır.  Bozcaada halkı bugün sefalet içindedir. Halk diyor ki, verdiğimiz vergilerin yekûnuyla hazine sarfiyatı karşılaştırılsın. Memur aylık ve yollukları hariç, devlet Çanakkale'ye ne harcamıştır? Çanakkale'ye ait ne istense, ya prensip kararından veya bütçe imkânsızlığından bahsedilir... Çanakkale CHP yöneticileri dahi gayri memnundur, hükümetin usulsüz işinden müteessir olanlar idare kurulundan istifa etmektedir.

Yahudilerin işgali dolayısıyla Küçük Filistin adını alan Çanakkale'de yol faaliyeti namına mütemadi tamir için beslenilen bir nafıa kadrosundan ve müteahhitlerle yüz göz olmuş mühendislerin kahvelerde gevezeliklerinden başka bir şey görülmez. İlçe yolları işinin ele alınacağından da ümit kesilmiştir. Bu yollar yapılmadıkça Çanakkale'nin iktisaden gelişmesine imkân yoktur. Halk bunun içindir ki, hükümetin iyi niyetinden emin değildir. Köy ve kazalarda hastalar yolsuzluktan hastaneye gidemezler, ilaç bulamazlar, doktor nazlanır gelmez. Bu yüzden ölüm çoktur. Köy yolları hala ortaçağ halini muhafaza etmektedir. Güya askeriye, vapurların, elindeki iskeleye yanaşmasına müsaade etmişti. Hâlbuki iskeleden bir askeri vasıta hemen hiç ayrılmaz. Paşanın hanımı rahatsız olmasın diye yolcu vapuru yanaştırılmamakta imiş. Lâpseki iskelesi müsait olduğu halde oraya da haftada bir gelen vapur yanaşmaz. Karayolu da olmayan ve Çanakkale'ye 35 km mesafedeki Lâpseki iktisaden mahvolmuştur... Lâpseki de ölmek yaşamaktan zordur. Halktan biri "öldüğümüze yanmıyorum, kerestesizlikten ölülerimizi hasıra sarıp gömüyoruz" diye haykırdı. Orman bakım memurları halkı soymaktadır. Yakalanıp mutemede teslim edilen hayvanların üzerindeki kömür vs bu adamlar tarafından alınmaktadır... Sağlık işleri yürekler acısıdır. Hükümet doktorları köye gitmek için araba isterler. Araba pahalıdır, köylü kira veremez ve ölür. Beyçayırı kışın doğu illeri gibi kapanır, dışarıyla ilgisi kesilir; bir sağlık memuru gönderilmez.

Çanakkale'de sivil teşkilatın halkı ezdiği yetmiyormuş gibi, askeri teşkilat da iktisadi rekabete kalkmıştır... Çanakkale her tarafından vurulmuş, tarihî şerefi adeta inkâr edilmiştir. CHP ve Belediye başkanları, hatta köy muhtarları dahi ümitsiz ve müteessir vaziyettedirler... Hükümet ve iktidar partisinin meram anlamayacağı ve asla harekete geçmeyeceği kanaati bir amentü gibi halkın kafasına yerleşmiştir. Adalet müesseselerinde bile bir kayıtsızlık vardır. Şikâyet ettiğimiz tapucular başka bir ilçeye gönderilir ve ceza görmez. Bayramiç tapucusunun aylık rakı sarfiyatı benim ödeneğime denktir. Ayvacık tapucusu şikâyet üzerine İmroz'a kaldırıldı. Orada daha serbest iş görmektedir. Ayvacık malmüdürü ve gelir memuru hala yerindedir." (...)

         Ünen böyle haykırmış! İki ilin oy tablosunu anlamıyorum: Dersim (Tunceli) ve Çanakkale. Bu husus bana üstad Cemil Meriç'i hatırlatıyor: "Yığın (...) ırzını teslim edecek zorba arar."

Prof. Dr. Fahri Sakal

[1] Belgeyi yayınladık: Bir İnsan-ı Selim Prof. Dr. Azmi Özcan'a Armağan, Lotus Yay., Antalya 2016, s. 363-388.

adminadmin