Analiz
Giriş Tarihi : 13-12-2014 14:27   Güncelleme : 13-12-2014 14:27

Truva Atları, Sigara ve Nakil...

Ateist olduğunu kendisi bildiren ve şu anda dünyayla irtibatı bulunmayan Aziz Nesin, Kur-an'ı kerim azümüşşanın Türkçesini okumadan önce hafızmış, okuduktan sonra sapıtmış

Truva Atları, Sigara ve Nakil...
Ateist olduğunu kendisi bildiren ve şu anda dünyayla irtibatı bulunmayan Aziz Nesin, Kur-an'ı kerim azümüşşanın Türkçesini okumadan önce hafızmış, okuduktan sonra sapıtmış... Bu bilginin doğruluğunu isteyen araştırsın öğrensin..   Bizim konumuz Aziz Nesin'in ateistliği veya sapıklığı değil, sapıtmamak için neye dikkat etmemiz gerektiğini öğrenmek ve bilmektir. Velhasıl, nakle dayanmayan dini bilgi doğru da olsa sakınmak gerek. Zira, bırakalım tefsiri Kur'an-ı kerimi okuyup anlayacak kadar Arapça bilsek bile ilgili ayeti kerimelerin ne zaman neden niçinlerini bilmeden yorumlamak anlamak insanı sapıttırır. Öyle olmasaydı, doğru anlaşılabilseydi Araplar doğru anlar ve sapık Vehhabi mezhebinin pençesine düşmezlerdi. Hal böyleyken bu cahil aklımızla bunu tartışmak bile doğru değil. Sonra çıkar Kur'an- kerimde, hadis-i şeriflerde ve dahi müctehid alimlerin kitaplarında adı geçmeyen sigaraya laf atarız ki bu benim moralimi bozar.   Mısır El-Ezher müderrislerinin hiçbir delile dayanmadan sigaraya "mekruh" demeleri sadece benim değil tüm sigara içen dostlarımızın kalbini incitir. Başta da Necip Fazıl Kısakürek'in ruhunu incitir. Şeyh Mahmut Semani Hazretleri'nin mübarek ruhuna dokunur. Sigaraya "mekruh" demek şöyle olabilir ki, çok uyumak, çok konuşmak ve çok yemek mesabesindedir. Mekruh olmayan her şeyin çoğundan kaçınılmalıdır. Sigara da böyledir. Bu konu az daha uzarsa nikotinin faydalarını anlatmaya başlarız, patlıcan ve patateste nikotin bulunduğunu söyleriz ki konu sigara değildir. Tefsirdir, mealdir...   İslam alimleri kitaplarında emirleri, farzları, sünnetleri, hukuku, alış-veriş ilmini, evlenme bahsini, namazın nasıl kılınacağını, oruç, zekat, fıtra, hac, iman ve itikat ve bilimum dinde lazım gelen bilgileri aktarmışlardır. İlmihal kitaplarında bu bilgiler mevcuttur. Nakle dayalı eserler okunduğunda "yuh" denilmekten haya edilecek bilgiler vardır. Bu bilgilerle amel eden, ehl-i sünnet alimlerinin naklettiği hususlarla dinini yaşamaya çalışan müslümanlar ebedi saadetin erleridir... Şu şeyh, bu tarikat, falan hoca özellikle son 100 yılda gelip İngilizlerin pofpoflamalarıyla güzel dinimizi bozan şarlatanlardan din öğrenmek fevkalade tehlikelidir.   Akılların her 100 senede bir azalacağını en akıllıların peygamber efendimizin eshabının olduğu sonra onların peşinden daha sonra onların peşinden gelenlerin devamında da peşpeşe gelenlerin akıllarının öncekilerden az olacağı bildirilmiştir. Bilginin artması ve çoğalması doğru olduğunu göstermez. Öyle olsa idi Aziz Nesin sapıtmaz ve dinden çıkmazdı. Bugün toplumun önünde olduğu varsayılan Yaşar N. Ö., Zekeriya B., Mustafa İ., Harun Y. ve Fethullah G. gibi isimler dini içeriden yıkan truva atları olmazlardı.   Velhasıl dinini nereden öğreneceğini bilmeyenler önüne geçen hıyarın arkasına tuz alıp giderler. Allah-ü tealâ o hıyarlardan koruduğu gibi bizi de eline tuz alıp hıyar arayan kulları olmaktan korusun. İHL ve ilahiyatçı olmak mevzuuna da gelelim: Bu her iki yapının da kimler tarafından kurulduğunu ve ilk müderris yani öğretmenlerinin kimler olduğunu iyi araştırmak gerekir. Yani bu kurumlardan önce islam coğrafyasında bu güzel dinimiz yaşanmıyor muydu da bugün İHL ve ilahiyatçıları kuru fasulyeden nimet sayıyoruz? Öyle olsaydı ilahiyat kadrolarını dolduranların ekseriyeti namaz ile çalışmayı aynı kefeye koyanlarla dolmazdı. Bunlardan da Allah-ü tealaya sığınırız. Bu arada namaz kılarken ayaklar 4 parmak açılır..   Ayrıca peygamberimiz efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme kadar uzanmayan silsile dışındaki bugünkü icazetsiz sahte şeyhlerden, hocalardan, hocaefendilerden şiddetle sakınılmalıdır.   Nefsleri devreye girip icazet almadan ayrı yol tutanların bugünkü hallerini hep birlikte görüyoruz. Mevleviler müzik eşliğinde dönerek, diğerleri çalgı aletleriyle raksederek, bir başkaları yahudilerle, hıristiyanlarla tasavvuf musikisi adı altındaki garabetle sözde sırat köprüsünden yürüyerek dinimizde bid'at çıkarmaktır. Dinimizi bozmaya çalışmaktadırlar. Sözde laik devlet bünyesindeki Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu'ndaki mürekkep yalamışların 1983'de namazlardaki temkin vakitlerini kaldırmaları ve camilere sandalye koltuk sokmaları, mikrofonla ezan okuyup namaz kıldırmalarının yanı sıra bağlı hocalarının müzik grubu kurarak güzel dinimizi bozmaya çalışmaları garip müslümanları ziyadesiyle incitmektedir.   Gerçi "Ahir zamanda müslümanlar garip olacaktır ve ne mutlu bu garip müslümanlara." Şu dahi unutulmamalıdır ki, "Eshabım mı yoksa ahir zamandaki müslümanlar mı üstündür bilinemez" mübarek sözü ne kadar müjdeli bir sözdür. (Hadis-i şeriftir). Bilinmez buyurmamışlardır. Elbetteki eshab üstündür. Bilinemez buyurmuşlardır ki İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elfi Sani Hazretleri bunu şöyle açıklamıştır: Ahir zamanda öyle müslümanlar gelecek ki, aynı Eshab-ı Kiram gibi yaşayacak. Onlar gibi namaz kılacak, ibadet edecek, dinin emir ve yasaklarına onlar gibi riayet edecek...   İslamiyet, salim olan akla ve mantığa uygundur lâkin nakil dinidir, akıl yürüten sapıtır. Çünkü akıl tek başına yetmez... Fazla ve eksik sözden Allah-ü tealâya sığınırız... Kalın sağlıcakla...  
adminadmin