Analiz
Giriş Tarihi : 15-11-2018 10:37   Güncelleme : 15-11-2018 10:37

Türkiye bu oyunu bozar!

Türkiye bu oyunu bozar!

Sessiz kalalım, sineye çekelim demiyorum. Tam tersi, saldırgana sessiz kalmak ondan korkup onu güçlendirmek demektir. Oyunu görerek hareket etmek gerekiyor, zıddıyla kaim olan canavarları beslememek gerekiyor. Mutedil çizgide kalıp “Bu kime fayda sağlıyor” diye iyi hesap etmeliyiz

Türkiye 3 farklı cephede doğrudan askeri yöntemle savaşıyor. DAEŞ, PKK ve FETÖ olmak üzere üç terör örgütüyle mücadele veriyor. Dünya ticaretinde terör estiren ABD’nin başını çektiği küresel çeteyle ekonomik sahada çarpışırken hakkını arıyor. Bu savaşın denizlerden gaz çıkarabilmek için askeri sınırlara dayanmış diplomatik bir tarafı da var.

Türkiye bu savaşları sürdürürken öte yandan üretime dayalı bir ekonomi inşa edebilmek için mücadele ediyor. Kerkük’ün gözü kulağı Türkiye’de; çünkü ayağımız her tökezlediğinde onlar orada haklarını kaybediyorlar. Suriye’nin gözü Türkiye’de, Filistin’in gözü Türkiye’de, Balkanlar, Kuzey Afrika, Asya derken akrabalarımızın hepsi Türkiye güçlendikçe hürriyete yaklaşıyorlar. İşte tam da böyle bir anda eskinin şeytanları sandıklarını açıp açıp eski kavgaların küllerine ateş atıyorlar.

Türkiye hep birlikte Fethullahçı vesayetle kavga ederken arkadan dolaşıp Kemalist vesayete yer arayan fırsatçılar bunlar. 118 avukat toplandılar, hakkı söyleyen, düşüncesini ifade eden bir kızın üzerine çullandılar. Başlattıkları linç, iddia ettikleri gibi Mustafa Kemal’i çok sevdikleri için değil, ölmek üzere olan bir ideolojik damara radikallik serumu içindi. Mahkeme bir hukuk skandalına imza atarak, hakkı haykıran bu kızı hapse attı. Türkiye’yi oyalamak, içinden çıkılmaz tartışmalarla boğmak, toplumsal huzuru sarsmak adına istikrarsızlaştırıcı, bölücü bir “psikolojik harp”le karşı karşıyayız.

NASIL ÇÖZERİZ?

Taviz versek huzur gelir mi, taviz işe yarar mı? Yaramaz. Milyonlarca Müslüman assanız doymayacaklar. Bütün minareleri yıksanız, bütün kitapları yaksanız da yetmeyecek. Her tavizde, her yumuşamada bir adım ötesini isteyecekler ve her seferinde daha şirret daha çirkef hale gelecekler.

Türkiye’de kendini Kemalist olarak tanımlayan seçmenlerin hepsini temsil etmeyen bu radikal azınlık grup bir canavardır. En radikal Kemalistler’in altını kazıyın ya FETÖ’cü ya PKK’lı ya da bir ajan provokatör bulursunuz. Canavara kurban vermek onu doyurmaz daha saldırgan hale getirmek için güçlendirir. Canavarı yenmenin iki kuralı vardır; ondan korkmayın ve onu aç bırakın.

Madalyonun öbür yüzü de benzer bir merdiveni tırmanıyor. Önce sözle saldırırlar, işe yaramazsa bu sefer Kemal Pilavoğlu gibi büstlere saldırırlar, ona tepki gelmezse posterleri yakıp hakaretten küfre ağır tahrike yeltenirler. Baktıkları ki ortalık karışmıyor, işi Kemalistler’e saldırmaya kadar götürüler. Bu hep böyledir. Yapmadılar mı? Bunlar olmadı mı bu memlekette?

Sen, “Kemalistler’in Mustafa Kemal’e taptığına inanıyorsun” diyelim. Peki. Sana ne? Niye kızıyorsun onlara? Müslümansın diye kızıyorsun ve onlara da hakkı tebliğ etmek istiyorsun. Müslümanca bir niyetin var madem; o halde, yönetimin niye kâfir yöntemi? Madem Müslümansın niye En’am Suresi’nde verilen emre muhalefet ediyorsun, niye onların taptıklarına sövüyorsun? “Mine Kırıkkanat itiraf etti” diyorsan, “Ben tapıyorum” lafını delil sayıyorsan, bir geri zekâlı Fransız ajanının, Cumhuriyet Gazetesi eliyle Türkiye’ye yakıştırdığı putperestliği, “Mustafa Kemal yarı tanrıdır” zırvasını bütün Kemalistler’e mal ediyorsan hiç kusura bakma, yaptığın şeyin adı da fırsatçılıktır. İftira ederek mi İslami mücadele vereceksin. “Bütün Müslümanlar DAEŞ’tir” diyen PKK’lı argümanıyla “Bütün Kemalistler putperesttir” diyemezsin. Bir Müslüman bunu diyemez. Kemalizm’le böyle mücadele edilmez, bu Kemalizm’i besleyip büyütmekten başka hiçbir işe yaramaz.

Susalım, sesiz kalalım, sineye çekelim demiyorum. Tam tersi, bir saldırgana sessiz kalmak ondan korkup onu güçlendirmek demektir. Oyunu görerek hareket etmek gerekiyor, zıddı ile kaim olan canavarları beslememek gerekiyor. Mutedil çizgide kalıp “Bundan kim ne fayda sağlıyor” diye iyi hesap etmek lazım. Ayetlere, hadislere, içtihatlara dayanan Müslümanca refleksler geliştirmek lazım. O kızı hapisten kurtarmak lazım. Kim ki zıddı olmadan yok oluyorsa Allahualem o batıldır; çünkü batıl olan ancak zıddından beslenip, zıddıyla var olur. İslam hakikattir ve varlık için zıddına muhtaç değildir... Müslüman oyuna alet olmaz, oyun bozar, oyun kurar...

Erem Şentürk / Diriliş Postası

***

Türkiye seçim sath-ı mailine girdiği her dönemde siyasiler kendi seçmenlerini konsolide etmek için gerilimi tırmandırırlar. Bu siyaset sahnesinde bir noktaya kadar kabul edilebilir bir durumdur. Fakat, son birkaç haftadır ülkemizde “Kemalistler ve dindarlar çatışması” şeklinde piyasaya sürülen suni gerilim, ülkemizin geleceğine yönelik çok daha büyük ve sistemli bir saldırının işaret fişeği olarak görülmelidir.

Tezgaha konan kaos planı, CHP'li bir vekilin tek parti diktasına özlemlerini ifade eden “Ezanın evrensel dilinde okunmasının yasaklanması çağrısı”yla başladı. 10 Kasım törenlerinde bir öğrencinin küçük çaplı protestosunun sosyal medya eliyle tüm ülkeyi önce tarafgirliğe, sonra giderek artan bir düşmanlık seline yerini bırakması izledi. Nihayet tesettürlü bir başka hanımın Mustafa Kemal heykeline çekiçle vurması, aynı yöntemle servis edildi.

Tüm bu eylemlerin aktörü olduğunu düşünen kişiler bir provokasyonun parçası olmayabilirler. Ancak, 1930’da Menemen Hadisesi’nde, 28 Şubat'ta Kalkancı-Fadime Şahin Tiyatrosu’nda bilmeden ya da sadece iyi niyetle tarafgir olanlar, ülkenin felaketine istemeden de olsa iştirak ettiler. Cumhuriyet tarihi boyunca, halkın kutuplaştırılmasını sağlayan tüm bu girişimlerin tek galibi oldu: Kaostan beslenen, güçlenip semirdikçe daha da şedit olan vesayet odakları.

Türkiye, kendisini boğmaya, sınırlarına çekilmeye ve İslam dünyasıyla bağını kopartmaya çalışan dışarıdaki vesayet odaklarıyla, onların içerideki yerli taşeronlarıyla mücadele ediyor. Ülkemiz bir yandan Afrika kıyılarında askeri üsler inşa eden, bir yandan Suriye ve Irak’ta operasyonlar yürüten, bir yandan da tüm İslam dünyasını Kudüs için bir araya getirip, bu konuda Batılı ülkelere dahi haklılığımızı kabul ettiren güçlü bir siyasi aktör olduğu için bu saldırılara muhatap durumda.

15 Temmuz günü milletimizin çelikleşen iradesi karşısında bozguna uğrayanlar, kaos planlarıyla bu iradede delikler açmaya çalışıyorlar. İrademizi teslim almalarına izin vermeyeceğiz. Ülkemizi yeniden askeri vesayet rejimlerinin karanlığına terk etmeyeceğiz. Milletimizi kirli pazarlıkların ve suni tarafgirliklerin parçası haline getirmeyeceğiz. Gelin bu oyunu birlikte bozalım.

Murat Özer / Diriliş Postası

 

adminadmin