Tarih
Giriş Tarihi : 07-08-2016 14:00   Güncelleme : 07-08-2016 14:09

Türkiye Üzerine İngiliz Projeleri

1800’lerde, dönemin süper devleti İngiltere, uzun soluklu ve iki aşamalı bir plan yaptı...

Türkiye Üzerine İngiliz Projeleri

Planın özü ve özeti, yüzyıllar boyu Batılı devletler tarafından sömürüle sömürüle zengin kaynakları bitmeye yüz tutan eski sömürgelerin yerine yeni sömürgeler bulmaktı.

İslâm dünyası bu iş için biçilmiş kaftandı: Zaten buhar gücünün yerini yavaş yavaş petrol almaya başlamıştı ve Ortadoğu petrol yatakları bakımından oldukça zengindi. Fakat bir engel vardı: Osmanlı...

Osmanlı fiilen Ortadoğu’ya ve Balkanlara hâkimdi. Hilafet gücü ile de tüm İslâm dünyasını kontrol ediyor, etkisini her anlamda hissettiriyordu. Hindistan Müslümanları, Malezya ve Endonezya bu etkinin altındaydı. Ayrıca Osmanlı Devleti hâlâ güçlüydü ve İslâm âleminde ona rağmen oyun kurmak imkânsızdı.

Osmanlı’dan kurtulmak lâzımdı. Bunun için de Osmanlı İmparatorluğunun önce zayıflatılması, ardından parçalanıp bölüşülmesi gerekiyordu...

Bu, plânın birinci aşamasıydı...

Fakat yetmezdi: Çünkü imparatorluk dağılsa bile, Osmanlı Hanedanı’nın elinde bulunan hilâfet gücü, İslâm dünyasını kontrole devam edecekti...

Sadece imparatorluk (dolayısıyla saltanat) değil, hilâfetin de Osmanlı Hanedanı’ndan alınması ve bitirilmesi lâzımdı.

Böylece, “birleştirici unsur”dan mahrum kalacak olan İslâm âlemi (hilâfetten) savrulup her türlü sömürüye açık hale getirecekti.

İngiltere, birtakım devletleri de yanına alıp (Fransa ve dönem dönem Rusya) güçlendikten sonra, düğmeye bastı: 1800’lü yılların başında operasyonu başlattı...

Bu plan da iki aşamalıydı: O zamana kadar Osmanlı Devleti şemsiyesi altında sorunsuz yaşamış azınlıklar kışkırtılıp ayaklandırılacak, bir taraftan da ordu içine ve saraya kadar girilip hem subaylar arasında hem de hanedan üyeleri arasında “fitne” çıkarılacaktı.

Bu çerçevede, Batı’nın hoşuna gideceğini düşündüğü reformları yine Batı’nın dayatmasıyla bir bir yürürlüğe koyan Sultan II. Mahmud’u dikkate almadılar.

Tahtta kaldığı 31 yıllık zaman diliminde ülke rahat yüzü görmedi: Padişah bazen içeride bazen dışarıda karışıklıklarla uğraşmak zorunda kaldı.

Bir yandan Balkanlar, Sırp ve Yunan isyanlarıyla çözülürken, bir yandan da Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarıyla uğraştı. Navarin’de Osmanlı donanması imha edildi. Bu felaket yetmezmiş gibi, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’yı isyana teşvik ettiler. Ali Paşa’nın ordusu Suriye ve Anadolu’yu geçerek Kütahya’ya dayandı.

Sultan II. Mahmud, bir taraftan isyanlarla boğuşurken, diğer taraftan, yine Batı’nın öngördüğü reformları arka arkaya gerçekleştiriyor, bu arada Islahı mümkünken, Batı’nın telkinlerine kapılıp Yeniçeri Ocağı’nı topa tutuyor, hatta sokaklarda ve dağlarda “Yeniçeri Avı” başlatıyordu...

Öylesine dehşetli günlerdi ki, yeniçeri mezarlıkları tahrip ediliyor, mezartaşları kırılıyordu (bu yüzden günümüze çok az sayıda yeniçeri mezartaşı kaldı).

Çünkü tüm Avrupa’nın Yeniçeri Ocağı’na derin bir kini vardı: Haçlı ordularıyla Anadolu’nun üzerine ne zaman yürümüşlerse, her seferinde “Osmanlı Tokadı” yemişler, geldiklerinden beter dönmek mecburiyetinde kalmışlardı.

O tokadı atan ordunun en vurucu gücü Yeniçeri Ocağı idi.

Sultan II. Mahmud’u, taraftarları devleti tekrar ihya etmek üzere her yüzyılda bir gelmesi beklenen “müceddid” olarak görürken, halk ekseriyeti, Batı yanlısı reformlarına bakarak, “Gâvur Padişah” ilân etmişti.

Devam edeceğiz inşallah...

Yavuz Bahadıroğlu / Yeniakit

adminadmin