Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 29-09-2016 11:37   Güncelleme : 29-09-2016 11:37

Türkiye Ve Ortadoğu İlişkileri

Tunus’tan başlayan ve sırasıyla Libya, Mısır, Bahreyn ve hali hazırda Suriye’de devam eden Arap Baharı iyi gene kızışmaya başladı.

Türkiye Ve Ortadoğu İlişkileri

2012 senesinin Haziran ayından itibaren Suriye’nin Türkiye’yi kışkırtması ve savaşa çekmeye başlamasından itibaren Türkiye’nin çok uluslu güç ortaklarına başvurmasıyla Türkiye- Suriye arasında bir savaş çıkması tahmin ediliyor.

Türkiye 2012 yılının ilkbaharından itibaren Suriye’ye ambargo uygulamaya başlaması ve gümrük kapılarını kapatmasıyla beraber ekonomi alanında kan kaybı yaşanıyor.

Türkiye’nin ithalatında ve inşaat sektöründe bir numaralı müşterisi Orta Doğu ülkeleri.

1991 ve 2003 yılında gerçekleşen 1. ve 2.  Körfez Savaşlarıyla Türkiye Amerika’nın istediğini yaparak ambargo uygulamaya başladı ve Türkiye ekonomisi bu durumdan oldukça sarsıldı ve yaklaşık olarak 100 milyar dolar civarında ithalat açığı oluştu.

Bu ekonomik durum Türkiye’de 2001 krizinin tetikleyicisi oldu.

2005 yılında basında yer alan ve Amerika tarafından önerilen aktif cephe açma girişimini ise, Türkiye kanadınca reddetmişti.

1.ve 2. Körfez savaşlarında Amerika ve İngiltere müttefik olarak Irak’a girmişlerdi.

Özellikle 2.Körfez harekâtı neticesinde Irak’ın yeniden yapılandırılması konusunda Amerika ve İngiltere işveren konumlarında yer almaya başladılar ve Türkiye’ye taşeronluk sunarak 5 yıl içinde her yıl 30 milyar dolar kazanacağı şekilde bir antlaşma yaparak Türkiye’nin ekonomisine katkı sağladılar.

Suriye savaşından sonra bu sefer Türkiye ve Amerika işveren konuma geçeceği tahmin edilebilir ve Türk ekonomisi ciddi anlamda bir atak yapacak.

Ha keza gerçekleşen Arap Bahar’ın olduğu ülkelerde iç savaş sonrasında Türkiye Libya, Tunus ve Mısır’ın yeniden inşa edilmesi konusunda ekonomik antlaşmalar imzaladı.

Mısır’daki anlaşmalar ise Hüsnü Mübarek’e yapılan darbe ile başa gelen Abdül Fettah El Sisi ile son buldu.

Bunun gerekçesi ise Türkiye Hüsnü Mübarek’i cumhurbaşkanı olarak gördü ve Sisi’yi tanımamasıdır.

Bu antlaşmalar imzalanmadan önce ise, Türkiye’de Arap Bahar’ından nasibini alarak ihracatında belirli bir düşüş gözlenildi.

Ancak, yapılan ikili anlaşmalar ile Türkiye’nin bu kaybı kısa sürede kapatacağını ve misli şekilde kar yapacağı gözleniyor.

İsyanlarla şekillenen ve yeniden kurulan Orta Doğu düzeninde ise, Türkiye artık eskisi gibi pasif rol oynamıyor.

Körfez Savaşları’nda, Filistin Savaşları’nda Türkiye bundan 12 yıl öncesine kadar pasif bir şekilde bakıyordu.

Ancak Ak Parti hükümeti seçildikten sonra Orta Doğu ile olan ilişkilerimiz kademeli şekilde artarak günümüz siyasetinde söz sahibi olmaya başladık.

Mavi Marmara saldırısı ve Davos krizi ile birlikte Orta Doğu’nun Avrupa’daki sesi konumuna geldik ve Orta Doğu halkı Türkiye’ye ayrı bir sempati ile bakmaya başladı.

Bu durumların cereyan etmesinden sonra ise Avrupa’da, Türkiye’nin haklı sesini artık duymaya başladı.

2000’li yıllara gelinceye kadar Türkiye ve Orta Doğu halkları kendilerine örnek olarak Avrupa’yı alıyorlardı.

Ancak gelinen son durum gösteriyor ki, Orta Doğu’da artık Türk modeli örnek alınmaya başlanarak 200 yıllık bir tabunun sona ermeye başladığının bir göstergesi.

Diğer taraftan ise, başta ABD olmak üzere devletler Orta Doğu’da münasebetlerini Türkiye aracılığıyla gerçekleştiriyorlar.

Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin prestijini elbette ki önemli bir şekilde artırarak Türkiye’nin güçlülüğünü tüm Dünya kamuoyuna ilan ettiğinin bir göstergesidir.

Basında da yer alan ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ında tekerrür ettiği gibi: mazlumun yanında yer almaya başladık.

Bu söz, Türkiye’nin dış politikasının anahtarı durumunda.

Cumhuriyetin yüzüncü yılına Türkiye belki de Dünyanın süper gücü olarak girecek kim bilir?

Velhâsıl kelam, Türkiye ve Orta Doğu’nun kardeşliği gittikçe güçleniyor.

Sefa COŞKUN

adminadmin