Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 27-01-2012 17:58   Güncelleme : 27-01-2012 17:58

Türkiye'de Amerikalı, Avrupa'da Türk olmak

Az çok gözlem yeteneği olan okuyucularımız Tv de veya sinemada İzlediği Hollywood yapımı filmler de bir Amerikalının ABD dışında ki bazı ülkelerde ( Japonya, Çin, Rusya, Arabistan, Türkiye vb) “ben vergilerini düzenli bir şekilde ödeyen vergi mükellefiyim” şımarıklığının sağladığı ayrıcalıklı insan muamelesiyle muhatap olmadığını veya hak ettiği muameleyi görmediğini düşünen Amerikan vatandaşlarının “Ben Amerikan vatandaşıyım bana bu şekilde davranamazsınız” çıkışını hatırlayacaklardır

Türkiye'de Amerikalı, Avrupa'da Türk olmak
Az çok gözlem yeteneği olan okuyucularımız Tv de veya sinemada İzlediği Hollywood yapımı filmler de bir Amerikalının ABD dışında ki bazı ülkelerde ( Japonya, Çin, Rusya, Arabistan, Türkiye vb) “ben vergilerini düzenli bir şekilde ödeyen vergi mükellefiyim” şımarıklığının sağladığı ayrıcalıklı insan muamelesiyle muhatap olmadığını veya hak ettiği muameleyi görmediğini düşünen Amerikan vatandaşlarının “Ben Amerikan vatandaşıyım bana bu şekilde davranamazsınız” çıkışını hatırlayacaklardır.

İlk bakışta kişinin sadece hangi ülkenin vatandaşı olduğunu ifade etmek istemesi gibi masum bir amacın ifadesi olarak görülen bu söylem aslında pasaportunu taşıdığı ülkenin büyüklüğüne güvenen kişinin karşısında ki insan üzerinden misafiri olduğu ülkeye verdiği küçümseme ve gözdağı mesajından başka bir şey değildir.

Hatta bazen ABD li kişinin söyleminin arkasında yatan gizli tehdit mesajı ilk anda karşısındaki tarafından anlaşılmayabilir. Ama kişinin ABD vatandaşı olduğunu ifade eden pasaport zaten elinde olan o ülkenin gümrük görevlisine bu sözü söyleyenin   asıl ifade etmek istediği “gereksiz ve fazla sorular ile beni daha fazla meşgul etme, yoksa kendi ve ülkenin başını derde sokarsın” tehdidinden başka bir şey değildir.

Normalde ülkemizde bu tür ifadeleri kullanan ABD vatandaşlarına hadlerini bildirmek ve Türkiye’nin ABD ye ait bir eyalet olmadığını layıkıyla öğretmek adına yapılması gereken muamele, ülkemize Afrika ve Güney Amerika ülkelerinden gelen ve genelde uyuşturucu kuryesi olan insanlara yapılan detaylı güvenlik kontrolü prosedürü ile birebir aynı olmalıdır. Peki, bu yapılabiliyor mu? Hayır.

ABD vatandaşlarının devlet ve iş adamı gibi önemli olanlarını bir kenara bırakın incirlik üssündekileri sıradan bir ABD vatandaşının bile ülkemizde ki gümrük görevlisine veya pasaport polisimize; tabiri caizi ise posta koyacak kadar cesur davranmasının arkasında yatan sebep ne?

ABD vatandaşları bu gücü nereden alıyor?

Tabi ki tek bir yerden. ABD devletinden

Ülkesinin gücünden ve ABD devletinin vatandaşına verdiği değerden

Dünyanın neresinde ve hangi koşullar altında olursa olsun gerektiğinde vergi mükellefi sıradan vatandaşı için ortalığı ayağa kaldıran ve ona sahip çıkan ABD DEVLETİ’ nin gücünden.

Çoğumuz ABD nin neden süper bir güç olduğunu ve Amerikalı olmanın dünya üzerinde ayrıcalıklı olmak ile aynı anlama gelmesinin asıl sebebinin ne olduğunu hiç düşünmemişizdir.

ABD vatandaşlarını güçlü kılan temel sebep “Kapitalizm” dir.

Birileri kabul etmese de Amerika yı, süper güç Amerika yapan ve “ABD de yaşayan namuslu vergi mükelleflerinin devletine verdiği vergilerdir. ABD nin var olmasını, ayakta durmasını sağlayan beğenmediğimiz bu kapitalist sistemin sırf bu nedenle dahi vatandaşına sahip çıkması sizi şaşırtmasın. Çünkü ABD askerinin ve polisinin en önemli görevi ABD sisteminin güvenliğini sağlamaktır. Bu işi yaparken de işe vatandaşlarından başlar. Bu bir prestij meselesidir ve 72 milletten oluşan ABD lileri vatandaşlık duygularıyla birbirine bağlayan ve ayakta tutan önemli bir nedendir.

Bu açıklamalardan sonra size sormak istiyorum.

Size seçme şansı verilse veya elinize fırsat geçse, (her zaman bir Türk olmaktan gurur duyan birisi olsanız dahi) siz bu sistemin geçerli olduğu ve düzenli olarak vergisini ödediği için saygı duyulan, Mısırlı, Japon, Çin, Arap kökenli birisi dahi olsanız dünyanın neresinde olursa olsun gerektiğinde sadece cebinizde ABD pasaportu taşıdığınız için size sahip çıkan, dünyanın genelinde VİP muamelesi görmenizi sağlayan bir ülkenin vatandaşı olmak istemez misiniz?

Belki bende bir yakınım (sırf Türk pasaportu sahibi olarak resmi yollardan ülkeye giriş yaparken Avrupa’nın en çağdaş ve demokrat ülkesi kabul edilen İsviçre havaalanın da ) Zürich polisinden gördüğü kötü muameleyi bana anlattığı güne kadar bu soruya vereceğim cevap ülkemi seviyorum, “kesinlikle ABD vatandaşı olmak istemiyorum” şeklinde olurdu.

Ama yakınımın bana anlattıklarından sonra “Amerikan vatandaşı olmak ister misin?” sorusuna hayır cevabını vereceğimden emin değilim.

Çünkü ben bir insanım ve benim için yaratılan bu kâinatta benimle aynı fiziki özelliklere sahip burnunu silmekten aciz, kıçı kırık bir İsviçre polisinin vatandaşı olduğu ülkenin siyasilerinin ve idarecilerinin Türk insanına olan “3. dünya ülkesi vatandaşı” bakışından ötürü bana 2. sınıf insan muamelesi yapması beni son derece rahatsız eder ve bu konudaki fikirlerimi gözden geçirmeme sebep olur.

Nitekim oldu da.

Adı geçen yakınımın Zürich havalimanında karşılaştığı kötü muameleyi sizinle paylaştığım da ne demek istediğimi daha net anlayacağınız düşünüyorum.

İşte tatil için İsviçre ye giden yakınımın başına gelenler.

Sömestr tatili ve kış olduğu için ulaşım ücretlerinin de uygun olmasını fırsat bilen yakınım geçen gün 15 yaşında ki oğlu ile birlikte bir haftalığına İsviçre ve Almanya ya gitmek üzere İstanbul’dan Zürich’e uçar. Hem oğlunda hem de kendisinde yurt dışı seyahatlerinde kullanılmak üzere Türk makamlarınca verilmiş geçerli hususi (yeşil) pasaport vardır.

Yakınımın ve oğlunun kılık kıyafeti, tipleri, evladının yabancı dil bilgisi üzerlerinde ki para ve kredi kartlarını bir tarafa bırakın sahip oldukları “Hususi Pasaport” bile tek başına o ülkede kendilerine saygı duyulmasına yeterde artar. Biz Türkler her yerde ABD vatandaşları gibi ayrıcalıklı muamele görmeyi beklemediğimiz halde birilerinin bir yerlerine batan Türk pasaportundan dolayı olsa gerek normal prosedürün gereğinden biraz daha fazlasına bile eyvallah ederiz. Yakınım tanıdığım en sakin kişilerden olmasına rağmen İsviçre polisinin kendisine ve oğluna yaptığı bu aşağılayıcı muamele onu bile çileden çıkartmaya yetmişte artmış.

Peki, yakınlarıma ne yapmış Zürich polisi. Dilimizin döndüğünce anlatalım.

Pasaport kontrolünde polisin yakınıma yönelttiği saçma sapan sorular aslında fazla detaya gerek olmaksızın yapılan kötü muamelenin şiddetinin ve amacının ne olduğunu açıkça ifade ediyor. Pasaportları eline alan gümrük polisi yakınımın ve oğlunun çıkış noktası olarak İstanbul u gördüğü halde sorularını peş peşe sıralamaya başlar.

Nereden geliyorsunuz?

Neden geldiniz?

Buradan başka bir yere gidecek misiniz?

Yakınımın bu sorulara verdiği net ve anlaşılır cevaplar rağmen pasaport polisi dönüş biletlerini görmek ister ve yakınım dönüş biletlerini de ibraz eder. Buna rağmen görevli yeni bir soru daha sorar.

Üzerinizde ne kadar para var?

Bu soruya aldığı 2000 Euro cevabına inanmaz ve parayı görmek ister ve görür. Ahiret soruları bununla da sınırlı kalmaz ve görevli sorduğu gereksiz sorularla adeta çıngar çıkartmaya çalışır.

Yanınızda kredi kartı var mı?

Evet, cevabı üzerine kredi kartlarını görmek ister. Yakınım içinden hasbinallahu venimel vekil çekerek üzerinde adının yazdığı kredi kartlarını gösterir.

İsviçre polisinin sonraki sorusuna ve arkasında yatan şerefsiz imaya bakar mısınız?

Neden bu kartların arkasında imza yok?

Daha önce sorduğu gereksiz sorulara rağmen hemen peşine sorduğu bu soru bile işin içinde kötü bir niyet olduğunu anlatmaya yeter. Türkiye de olsa bu soruyu soran birisini eşek sudan gelinceye kadar döverler. Hatta yerine göre bu soru adamı katil etmeye yeter. Buna rağmen sabır küpü olan yakınım kartların arkasına imza atmayı unuttuğunu söyler. Ben olsam  o şerefsize “yok ananın….. mı”  cevabını verirdim herhalde.

Siz bile yakınımın başına gelenleri oturduğunuz yerden okurken ne kadar sinirlendiniz değil mi? Ama durun hemen sinirlenmeyin. Yakınıma yapılan kötü muamelenin bu kadarla sınırlı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Büyük bir ihtimal ile ermeni kökenli olduğunu düşündüğüm bu şerefsiz İsviçre polisi yakınıma boş bir kâğıt uzatır ve imzalamasını ister.

Yakınım kendisine uzatılan kâğıdı imzalar. Kâğıdı eline alan Türk düşmanı bu köpek kâğıdın üzerindeki imzayı pasaporttaki imza ile karşılaştırır. İmzaların aynı olduğundan ve gelenlerin ülkede kaçak kalmak gibi yasadışı veya buna benzer kötü bir amaçlarının olmadığından emin olduğunu ifade eden bir tavır sergiler. Yakınım İsviçre polisinin yüz şeklinden ve mimiklerinden “bu sefer ikna oldu, artık ülkeye girmemize müsaade edecek galiba” diye düşündüğü bir anda bu adi polis ani bir hareketle hakkı olmadığı halde yakınımın el çantasına bakmak istediğini söyler.

Bu istek karşında sok olan ve gümrük polisi kılığındaki bu şerefsizin yaptığı tüm kışkırtma ve tacizlerden amacının ibnelik yaparak tatillerini zehir etmek olduğunu anlayan yakınım polisin bu amacına ulaşmasını istemez ve derin bir nefes alarak az önce X ray cihazından geçirilen çantasının bir kez de elle kontrol edilmesine razı olur. Bütün bunlar yaşanırken pasaport kontrolünde ki diğer bankolarda yakınımın ile aynı uçakla gelen hiç kimse kalmaz.

Yakınım yaklaşık bir saat süren bu psikolojik tacizler nedeniyle uçağın inişinden bir saat sonra kalkacak olan trene yetişemez ve kendilerini gidecekleri yere götürecek olan treni kaçırır. Yakınım la havle çekerek havalimanından ayrılır ve gideceği yere 2 saat sonra kalkan bir sonraki trene binmek için istasyonun yolunu tutar.

Bu arada sabah saatlerinde İstanbul da başlayan ve saat 13.45 de Zürich e indikleri yolculukları akşam saat 16.30 olduğu halde henüz sona ermemiştir. Yakınım yaklaşık bir saatlik tren yolculuğundan sonra kendilerini İsviçre ile Almanya sınırında ki gölden geçirerek Almanya’nın Fredrikschafer şehrine götürecek gemiye binmek üzere iskeleye yönelirler.

İskelede ki gümrükte de benzer sorulara muhatap olan yakınım sabahtan beri Zürich havaalanında yaşadıklarının üzerine birde burada aynı kötü niyetli uygulama ile karşılaşınca sinirlenir ve Türkiye ye geri dönmek ister. Ama ilk defa yurt dışına çıkan oğlunun tatilini zehir etmemek için yine derin bir nefes alır ve la havle çekerek sabreder.

Yakınımın sinirlendiğini anlayan gümrük görevlisi saati geldiği için hareket etmek zorunda olan geminin düdüğünün de baskısıyla yakınıma ve oğluna gemiye geçiş izni verir ve normalde 16.00 da sona ermesi gereken yolculuk saat 20.00 da eve ulaşmaları ile son bulur.

Bir şerefsiz yüzünden kaybedilmiş dört saat, gerilmiş sinirler, muhatap olunan aşağılayıcı muamele ve iki saat soğukta beklemenin verdiği rahatsızlık da cabası.

Hani derler ya s…misin sabaha mı bırakırsın?

Yakın bir zamanda yaşanmış bu hikâyeyi tüm ayrıntılarıyla size anlatmam elbette ki sebepsiz değil.

Hatta bir değil, bir den çok amacı var bu hikâyeyi sizinle paylaşmamın. Bu amaçlarımdan bir tanesi size bilgi vermek suretiyle tedbir almanızı sağlayarak aynı sıkıntıları yaşamanıza engel olmak, bir tanesi ise hükümetten birilerinin gözümüzün içine baka baka sürekli tekrar ettiği “ülkeye çağ atlattık, itibarımız artı” yalanına kanmanıza engel olmak.

Peki, bu tedbirler ne?

1-Yurt dışına çıktığınızda böyle bir durum sizinde başınıza gelebilir. Sizde yakınımın yaşadıklarını veya benzeri bir muameleyi yaşamak istemiyorsanız yabancı dil bilmek, üzerinizde yeteri kadar para bulundurmak, kredi kartlarınızın arkasını imzalamak ve dönüş biletinizi yanınıza almak gibi gerekli tedbirleri alın ve yurt dışına öyle çıkın.

2- Yurt dışında size yapılan bu tür kötü muameleleri bulunduğunuz ülkedeki Türk temsilciliklerine ( konsolosluk veya büyükelçilik)Türk dışişlerine yazılı olarak bildirin ve cevabını da yazılı olarak isteyin.

3 -Türkiye de herhangi bir yerde size kötü veya 2. sınıf insan muamelesi yapan o ülkenin vatandaşlarına rastlarsanız önce elinizden geldiğince o insanlara yardımcı olun daha sonra da ülkesinde kendi ırkdaşlarının size yaptıklarını anlatarak onlar üzerinde psikolojik bir baskı oluşturun. Bu şikâyetler ile muhatap olan o insanların önemli bir bölümü emin olun bu tür de ki şikâyetlerinizi kulak arkası etmeyecek ve ülkesinde konuyu ilgili yerlere taşıyarak konunun takipçisi olacaktır.

Yakınımın başına gelen ve sizin ile paylaştığım İsviçre de yaşanmış bu olaydan sonra yazının başında sizlere sorduğum soruyu tekrar sormak istiyorum.

Eğer tercih şansınız veya imkânınız olsaydı (Türk kimliğinizden, inançlarınızdan ve değer yargılarınızdan taviz vermemek kaydıyla) devlette yönetici veya üst düzey devlet memurlarına ve belediye başkanlarına verilen, dünyanın 8 ülkesi hariç size vizesiz olarak istediğiniz ülkeye gitme ayrıcalığı sağlayan Yeşil Türk pasaportu mu, yoksa sıradan Amerikalının kullandığı Amerikan pasaportu sahibi mi olmak istersiniz.

Ama, fakat, yani vb bağlaçlar kullanarak kıvırmaya çalışmayın sakın. Birçoğunuzun ABD pasaportu taşımak için yanıp tutuştuğunuzu biliyorum.

Dürüst olun. Herkes dürüst olsun. Ülke ve millet olarak şöyle saygınız, böyle hatırımız sayılıyor diye kimse kimseyi kandırmaya ve aptal yerine koymaya çalışmasın. Resim ortada bir ülkenin uluslararası arenada ki saygınlığı, o ülkenin sıradan vatandaşına yurt dışında gösterilen saygı ve verilen değer ile doğru orantılıdır.

Ben bir gazeteci olarak buradan üzerime düşeni yapıyor, yukarıda anlattığım bu olayın gereğinin resmi kanallardan yapılması için, konuyu gündeme taşıyorum.

Benim devletimin yetkili makamları ölüm riski yüksek olan ve bu ülkenin insanları için defalarca hayatını tehlikeye atarak helalinden rızkını kazanmaya çalışan memurunun (hem de saygınlığın ifadesi olan yeşil pasaportlu ) ailesine yapılan bu aşağılayıcı muameleyi kendine yapılmış kabul etsin ve İsviçre makamlarının adı bende saklı bu yakınımdan ve Türkiye Cumhuriyetinden resmi olarak özür dilemesi sağlasın da o zaman saygınlığı olan büyük devlet olduğumuza inanalım.

Aksi takdirde bu muameleyi yakınımın şahsında Türkiye cumhuriyeti devletine yapılmış kabul ederim ki buda vatanını seven bir Türk olarak beni derinden yaralar.

Devletim konunun gereğini gecikmeden yapsın ki vergi mükellefi olan bizler de güçlü bir ülkenin saygın vatandaşları olduğumuza inanarak ve göğsümüzü gere gere çıkalım yurt dışına.

Bu tür aşağılayıcı muameleler ile muhatap olma korkusu olmadan dünyayı dolaşalım.

Birileri her fırsatta büyük devlet olduğumuzu ifade ediyor. Büyük devlet olmak meydanlarda boş atıp dolu tutmak veya muhalefet ile söz düellosuna girmek değildir.

Büyük devlet olmanın gereği zor zamanlarında ve ihtiyaç hâsıl olduğunda vatandaşına sahip çıkmaktır.  

Lafla peynir gemisi yürümüyor. İcraatlarınızı görelim.
adminadmin