Öncelikle ülkemiz deprem kuşağında yer almaktadır.
Türkiye Alp – Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır.
III. jeolojik zaman dediğimiz Tersiyer döneminde Türkiye’de karalaşma meydana geldi.
Bu dönemde güneyden Afrika plakası ile kuzeyden Avrupa plakaları ülkemizi sıkıştırdı.
Bu sıkışma faaliyeti sonucunda ise tektonizma diye tabir ettiğimiz depremler meydana gelmeye başladı.
Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Dağları, Alp orojenezi ile birlikte çevreleri de dahil olmak üzere bu dönemde Tethys denizinden kurtularak toptan yükselme görülmüştür.
Karadeniz ve Akdeniz jeosenklinal olarak tabir ettiğimiz çanaklardan oluşmuş alanlardır.
Epirojenez oluştuktan sonra KAF (Kuzey Anadolu Fay Hattı), BAF (Batı Anadolu Fay Hattı) ve DAF (Doğu Anadolu Fay Hattı) oluşmuştur.
Alp orojenezi Krarese’de başlamış ve Miyosen’e kadar devam etmiştir.
Epirojeneze bağlı olarak sıkışma meydana geldi ve Anadolu’da kıvrılma özelliği yerine kırılma özelliği aldı.
Bu durum neticesinde de fay hatları oluşmuştur.
Özellikle Ege denizi ve Ege coğrafi bölgesinde yer alan depremlerin nedeni bu kırılan fay hatlarıdır.
Ege bölgesinde yer alan fay hatları dikey yönlü tektonik faaliyet gösterir.
Bu alanlar horst ve graben sahalarını oluşturmuştur.
Horst sahalarında önemli bir sorun olamamakla birlikte graben sahaları önemli tektonik olayların yaşandığı sahalardır.
Bu fay hatlarındaki tektonik faaliyetler neticesinde enerji birikimi boşalmaktadır.
Ege bölgesinde uzun yıllardır Richter ölçeği ile 3,5’un altında sismik hareketler gözlenmektedir.
Son bir aydır bu bölgede 5’e ile 5,5 arasında depremler oluşmaktadır.
Bu depremlerin oluşmasının muhtemelen nedeni yeni oluşan ya da mevcut fay hatlarının kırılmasıdır.
Şu bir gerçek ki, ülkemizde büyük bir deprem yaşanacaktır.
Ancak bu depremin etkisini bu şekilde deşarj olan fay hatları ile beşeri yapıların dayanıklılığı ile azalacaktır.
Sefa COŞKUN – Akasyam Haber
