Samsun Haber
Giriş Tarihi : 19-04-2019 08:57   Güncelleme : 19-04-2019 08:57

Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı OMÜ’de Gerçekleştirildi

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı, OMÜ Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı OMÜ’de Gerçekleştirildi

19 Mayıs 1919’un 100. yılı etkinlikleri kapsamındaki çalıştayın moderatörlüğünü Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç yaparken, eski Diyanet İşleri Başkanları Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. Mehmet Görmez de çalıştaya konuşmacı olarak katıldı.

Ayrıca çalıştayda; Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Cengiz, İl Müftüsü Veysel Çakı, fakülte dekanları, yüksekokul müdürleri, akademisyenler, öğrenciler ve çok sayıda davetli yer aldı.

“Yükseköğretim kurumları içerisinde din öğretimi sürekli tartışma halinde”

Programın açılış konuşmasını yapan İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cengiz Batuk, din eğitiminin tarihsel gelişimi ile ilgili bilgiler verdi. Osmanlı’nın son döneminden itibaren yüksek öğretim kurumları içerisinde din öğretiminin sürekli tartışma haline geldiğinin görüldüğünü belirten Batuk, “Niceliğinden niteliğine kadar sayısının zaman zaman arttırıldığı, azaltıldığı durumlar söz konusu olmuştur. Sistem içerisindeki varlıklarından meşruiyetlerine kadar müfredatlarından felsefesine kadar bütün pek çok konunun bu kapsamda tartışıldığını görüyoruz. Bu tartışmaların önemli bir kısmı daha çok akademik camianın dışında yürütüldüğünü, toplumun farklı kesimlerinin ve çoğunlukla da siyasetin bu alana müdahil olduğunu gözlemliyoruz. Bu tartışmaların daha çok ilahiyatın kendi içerisinde ve büyük oranda alandaki insanların yapmasının daha sağlıklı olacağını biz düşünüyoruz. Bu bağlamda da Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurulduğu günden itibaren bu tartışmaların içinde olmaya ve bir şekilde mümkünse bunları yönlendirme konusunda çaba sarf etme noktasında olmuştur.” diye konuştu.

“Güvenli, huzurlu ve gelişmiş toplumun oluşmasında üniversiteler önemli”

Atatürk’ün ilk adımı attığı Samsun’da ve bu ilk adımla başlayan milli mücadelenin başladığı tarihin adını taşıyan Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde böyle anlamlı toplantının gerçekleşmiş olmasını da önemli buluyorum. Biz Ondokuz Mayıs Üniversitesi olarak 44. yaşımızı kutluyoruz. Büyük ve güçlü bir Üniversiteyiz. 18 fakültesi, 6 enstitüsü, 12 meslek yüksek okulu, 1 devlet konservatuarı ve 54 bin öğrencisiyle bunlara hizmet veren 6 bin 500 civarında çalışanıyla önemli bir kurumuz. Türkiye’de aslında üniversitemiz fiziki imkanlarıyla, insan sayısı itibariyle önemli bir düzeye gelmiş durumdadır. Eksiğimiz olan şeyler var tabi, ama en önemli eksiğimiz bu kıymetleri tamamlayacak kaliteli, çalışkan, iyi yetişmiş ve topluma ve insanlığı hizmet edebilecek bir nesli yetiştirmektir. İşte üniversiteler olarak bizim de aslında en önemli ve asli görevimiz bu eksikliği gidermek. Güvenli, huzurlu ve gelişmiş bir toplumun oluşmasında üniversitelerin rolü çok önemlidir. Gelişmemizde önemli rolü olan eğitim sistemimizin kurgulanmasında bunun ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ahlaklı bir toplum olmamız için gereken temel unsurların farkında olabilmemiz lazım. Din öğretiminin de bu açıdan son derece önemli yer tutuğu da açık bir gerçek.” dedi.

“Din eğitim öğretimi hep sorunlu bir alan olmuştur”

Açılış konuşmalarının ardından çalıştaya geçilirken, ilk olarak eski Devlet Bakanı ve eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu söz aldı. Din eğitim öğretiminin hep sorunlu bir alan olduğunu ifade eden Yazıcıoğlu. “Din algımız, dini anlama yöntemimiz farklı sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Din eğitiminin altyapısını oluşturan Kuran kurslarımız var, daha sonra imam hatipler ve ilahiyat fakültelerimiz var. Bu fakültelerde çok yetkin eğitim veren akademisyenlerimiz var. Günümüzde ilahiyat fakültelerinin sayısı 100’ü geçmiş durumda. Fakat rakamların büyük bir mahiyeti yok, önemli olan işin mahiyetidir, kalitesidir. Diyanetin artık özellikle gençlere ulaşacak yoları arayıp bulması gerekiyor. Gençler çok farklı bir üslup içinde yetişiyorlar. Ellerindeki cihazlarla dünyada olup biteni takip ediyorlar. Bizim bu din dilini değiştirmemiz veya gençlere hitap edecek bir kanal bulmamız gerekiyor. Yoksa önümüzdeki dönemde şikayetlerimiz çok daha artacaktır.” şeklinde konuştu.

“Dini ilimler, hala Nizamiye anlayışının devamı niteliğinde sürmektedir”

Daha sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da, dini ilimlerin İslamiyet’ten sonraki ortaya çıkış serüveninin iyi bilinmesi gerektiğini belirterek, “Dini ilimler beşeri, insani, tabi bir seyir içerisinde Müslümanların arayışına cevap olarak ortaya çıktı. İslam’a ters düşmeden bir yol arayışıydı bu. Bir bakıma dini ilimleri biz kurtarıcı bilgiler olarak gördük. Böyle olduğu için de tarihe sığınan bir bakış açımız oldu. Dini ilimler hicri, 4.-5. Asırda zirveye ulaştı. Önemli eserler klasik bir öğretiye kavuştu. Nizamiye Medreselerinin kuruluşu ilahiyat açısından son derece önemlidir. Buradaki eğitim, dışarıdan gelecek farklı rüzgarlara karşı ana gövdeyi korumaya yönelik kurulmuş olsa da kendi içinde kalan, dış dünyaya ilişkilerinin azaltan, dört duvar arasında kalan bir eğitime dönüşmüş oldu. Bu açılma asıl olarak 19. yüzyılda başladı. Bugün dini ilimler, hala Nizamiye anlayışının devamı niteliğinde sürmektedir. Güçlü yönünü bırakıp, güçsüz yönüyle yol almaya çalışmaktadır. Dini ilimlerin en güçlü kısmı, din ile insanın kurduğu o derin ilişkidir. Ahlaktı, iç sorumluluktur, manevi yükseliş ve yüceliştir. Zayıf kısmı ise daha çok örf ve kültürle ilişkili olan şekil ve kurallar kısmıdır. Bunlar toplumların o günkü şartlarıyla alakalıdır. Biz dini ilimleri klasik dönemden itibaren daha çok öz ve iç dindarlık yönüyle değil, kalıp ve şekil yönüyle koruyabildiğimiz için bu ilimler giderek bir kabuğa dönüştü.” ifadelerini kullandı.

“Yüksek din öğretimi nice ıslahatların konusu olmuştur”

Din öğretimi konusunun öneminden söz eden Prof. Dr. Mehmet Görmez ise şunları kaydetti: “Tarihimize baktığımız zaman yüksek din öğretimi nice ıslahatların konusu olmuştur. Sözde nice reformların konusu olmuştur. Ancak bugün geldiğimiz nokta 100 yıllık bir bilgi, birikim ve tecrübeye sahip bir ülke gibi konuşmuyoruz. İşin en üzücü tarafı ise dünyanın büyük değişimlere sahne olduğu İslam coğrafyasının belki de en büyük alt-üst oluşlarının yaşandığı bir zaman diliminde bunu konuşuyor olmamız üzüntü verici. Konunun 100 yıllık gelişimine baktığımız zaman 7 safhada ele alabiliyoruz. Darülfünun tecrübesi, bir fetret döneminden sonra Ankara İlahiyat tecrübesi, üçüncüsü 1959’da yüksek İslam Enstitüleri tecrübesi, dördüncüsü bu enstitülerin ilahiyata dönüşmesi, beşincisi 28 Şubat sürecinde kontenjanların daraltılması, programların çeşitlendirilmesi, altıncısı ilahiyat fakülteleri sayısının 105’e çıkartılması, yedincisi de ilahiyatın kendi içinden çıkardığı bir programla kendisini işlevsizleştirmeye başlaması. Toplumun ilahiyat fakültelerinden 4 beklentisi var. Birincisi din konusunda rehberlik yapacak akademisyen, alim insanlar yetiştirmesi. İkincisi, 100 bin camimiz var. Bunlarda manevi rehberlik yapacak insanlara ihtiyacımız var. Üçüncüsü çocuklarımızın okul öncesi ve sonrası din eğitime ihtiyacı var. Çünkü din eğitimi, genel eğitimin çok önemli bir parçası. Son yıllarda ise bu beklentilerimize bir tane daha eklendi. Coğrafyamızda büyük değişimler yaşandı. SSCB dağıldı. Neredeyse 150-200 milyon dindaşımız ortaya çıktı, onların ihtiyaçları var. Sonuçta oralarda yaşayanlar kendi evlatlarını din eğitimi için Türkiye’ye göndermek istediler. Bir de bu açıdan uluslar arası ilahiyat alanına ilim adamı yetiştirmeyi de beklemeye başladık.”

Çalıştay soru-cevap şeklinde devam ederken, programın sonunda ise Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç tarafından katılımcı konuşmacılara fidan sertifikası takdim edildi.

adminadmin