Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 10-09-2016 09:35   Güncelleme : 10-09-2016 09:35

Var mıdır, hacer gibi ana?

Kurban, Hz. Âdem’den bu yana olan bir ibadet. Hayvan boğazlama şeklinde yaptığımız kurban ibadetiyse, Hz. İbrahim’den ümmetimize miras.

Var mıdır, hacer gibi ana?

İnsanlığın her döneminde kurban olmuş. Kurban ibadeti olmayan bir din yok gibi. Her inanç kendince kutsal gördüğü veya kutsal olarak algıladığı varlıklara kurbanlar adamış veya kesmiş. Yahudiler bitkilerden de kurban olabileceğini düşünürken, Hıristiyanlarsa Tanrı oğlu Mesih’in çarmıhta kanının akmasını kurban olarak algılamış ve çarmıhta Hz. İsa’nın tüm insanlık için kendini feda ettiğine inanmış. Yapageldikleri ekmek şarap ayinlerindeki şarabı Hz. İsa’nın kanı, ekmeği de eti olarak sembolleştirmiş, şaraplı ekmeği yemekle de Hz. İsa ile bütünleşeceklerine inanmışlar. Yine tarihin çeşitli dönemlerinde değişik bölgelerde bulunan farklı farklı inançlardaki insanlar, kendi hemcinsleri olan insanları bile Tanrılarına kurban olarak sunabilmişlerdir.

Dinimizdeki kurban ibadeti ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den gelen bir dini gelenek. Hayvan boğazlama şeklindeki kanlı kurban ise Hz. İbrahim’den günümüze kadar uygulanagelmiş. Burada Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i kurban etme olayını da anımsamak gerek. Hz. İbrahim’in ilerlemiş yaşına rağmen çocuğu olmamış ve O da Allah’a kurban etmeye söz vererek bir evladının olması için dua etmiş. Duası gerçekleşip, bir oğlu olmuş Hz. İbrahim’in. Hz. İsmail… Hz. İsmail de babası Hz. İbrahim gibi peygamber olacaktır zaten. Hz. İsmail biraz büyüyüp de gezip oynayacak yaşa geldiğinde kurban etmek için verdiği sözü tutması istenir, Hz. İbrahim’den. Peygamber oğlu peygamber olan Hz. İsmail’e, Hz. İbrahim emredildiği şeyi aktarınca; Hz. İsmail “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın, der.” (Saffat Suresi, 102) Hz. İbrahim oğlu İsmail’i kurban etmek üzere yatırır fakat bıçak İsmail’i kesmez. Gökten melek bir koç ile iner ve onun yerine bunu kurban et diyerek, günümüze kadar gelen kurban geleneğini de başlatmış olur. Peygamber efendimizin de her yıl muhakkak kurban kestiğine dair kuvvetli rivayetler mevcuttur.

 Günümüze kadar gelen kurban geleneğinin iki önemli aktörü olan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail rollerine bürünmek ve düşünmek lazım belki de bu bayramda…

Önce Hz. İbrahim olalım…

Bir baba düşünün, yıllarca çocuğu olmamış. Dualar etmiş yalvarmış, bir erkek evlat istemiş. Hatta eşi Sare bu isteğini bildiği ve ona bir evlat veremediği için cariyeleri olan Hacer’i eşiyle evlendirmek için çabalamış ve eşini bu evliliğe ikna etmiş. Hz. İbrahim ilerlemiş yaşına rağmen ikinci eşi olan Hacer’den bir erkek evlat sahibi olmuş. Yıllardır özlemle beklediği oğlunu kurban etmesi için verdiği söz ilahî beyanla hatırlatıldığında, bu vazifeyi yerine getirmek için yıllarca özlemle beklediği evladını bıçağın altına yatırabilmiş. Bıçağı vururken; “Nasılsa bu bıçak kesmez, ben peygamberim; Allah bana acır” düşüncesinde değil, emri bihakkın yerine getirmek düşüncesindedir. Yani Hz. İbrahim’in içinde bir pazarlığı yoktur. Fakat o bıçak kesmez. Feda edecektir Allah için en sevdiğini. Yıllarca özlemle beklediği, gözünün önünde gezip oynarken belki de keyiflendiği yavrusunu. Feda edebilecektir. Şimdi şöyle bir düşünmek lazım. Hz. İbrahim Allah için oğlunu bile feda edebilecekken; biz Allah için nelerimizi feda edebiliriz veya neleri feda edebiliyoruz?

Şimdi de Hz. İsmail olalım…

Küçük yaşta olmasına rağmen peygamber oğlu peygamber Hz. İsmail, Allah’ın emri babası tarafından kendisine tevdi edildiğinde, tam bir teslimiyetle, pazarlıksız, hiç ikiletmeden; “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın, der.” (Saffat Suresi, 102) Yani, “Eğer, Allah verdiği canı yine kendi yolunda, kendi emriyle alınmasını istiyorsa işte boynum, vur bıçağı, ayır gövdemden” diyebilmiştir. Bunu diyebilen Hz. İsmail; bu sözleri söylediğinde daha küçük bir çocuktur. Ve bıçağın altına boynunu uzattığında da nasılsa bu bıçak kesmez düşüncesinde değildir Hz. İsmail. Biz inancımız için, dinimiz için bırakın boynumuzu, canımızı, rahatımızdan taviz veremezken Hz. İsmail canından vazgeçebilmiştir.

 Bu sahnede bir kişi eksik değil mi? Evet. Hz. Hacer…

Ya Hacer olabilmek, Ya Hacer olabilmek kolay mıdır? Evladını bile bile ölüme göndermek? Hem de, evladını kesecek olan da babası. Hacer’in duyguları yok muydu? Hissiz bir kadın mıydı sizce? Hayır, elbette ki öyle değildi. Ama Allah’ın emri karşısında eşi ve çocuğu gibi O da tam bir teslimiyet içerisindeydi. Var mıdır, Hacer gibi ana?

NOT: Arefe günü sabah namazından başlayarak kurban bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar (ikindi namazı da dâhil) "Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi'l-hamd" şeklinde 23 vakit namazın farzı kılındıktan hemen sonra teşrik tekbirlerinin getirilmesi vaciptir. Unutulması veya terk edilmesi halinde kazasının yapılması gereklidir.

 
adminadmin