Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 12-03-2018 15:42   Güncelleme : 12-03-2018 15:42

Vel asr’i Başlangıç

Biz başlangıçların ayağında tarttık her şeyi. Her başlangıcın bitiş olduğunu bilen, ölüme hazırlıklıdır. Ölüm sırrını keşfetmiş olan, renklerin katında ağırlamaz kendini. Bilir ki başlangıç ve son iç içedir. Dünyaya bu pencereden bakanlar doygunluğun, iç evde saklı olduğunu bilirler.

Vel asr’i  Başlangıç

Gücünü başlangıç ilkesinden alanlar, gürültü ile oyalanmayıp, insan olma ödevi ile meşgul olurlar ki, bunlar da nadir insanlardır.  Ağır, vakur, üretken, düşünen ve insanlığa hizmeti ilke bilen, Kuran-ı Kerim ahlakını taşıyan örnek insanlar. Nefeslerini emanet bilip, durmaksızın Din- i İslam için çalışanlar. Onlar, düşünen ve düşündürenlerdir. Hayat bu minvalde güzel, manalı ve doyurucu…

Yaratılış gayesinden ayrılmadan, insan olmanın güzelliği ile aydınlanan ve aydınlatanlar, dirilişi işaret ederler. Hedefleri,  kâmil imanı yeryüzü ışığı kılmaktır. Bu insanlık kapısında başlangıç olmak, dua gibidir. 

Heyecanların, umutların, sevinçlerin arzuların birbiri ile bakıştığı başlangıçlarda erimek, köklenmek ve ses olmak, sorumluluktur.  İnsana doğmadan önce yüklenmiştir sorumluluk hem de Âlem- i ervahta.  İlk sözünü orada vermiştir. İnsan olmanın,  yaratana kul olmanın sözünü…

Bu bağdan ayrılmayanlarla sözleşmek ve kelime kelime büyümek, dünya başlangıcının tek ilkesi tek hedefi ve son sorumluğu. Yaratılış hikâyesinin, kalbe işlenmesi… Evet, o muazzam haz örtüsü ile sabitlenmek, ruhun doygunluğudur.  Burası aşk işte. Bu iç evde yanmak, nasiptir.   Şiddetli bir sancı ile kıvranmak, baktığı her şeyde alemin yaratıcısını görüp, o huşu ile var olmak. Aşkın özü budur. Kalpte çakan sayısız şimşekler içinde insan, aşk sarhoşudur. Bir o kadarda dünya sorumluğunun farkında olan.

Mecnun öyle bir aşk yaşamıştır ki mecnunun ismi zikredildiğinde, aşka hayranlık daha da artar.                                

Yusuf ‘un zindan ile komşuluğu aşktandır. Hz İbrahim'in ateşe atılırken, Cebrail’e  (a.s)  ‘senin yardımına ihtiyacım yok’  deyişi, teslimiyettir. Aşkın en güzel mertebesi, teslimiyet ile Halilullah  diye anılışı, haz durağıdır. Böyle güçlü başlangıçlara tutunan, dünya kirliliği ile uğraşmaz. Parmağını gök sancısına dolayıp, dua sağanağında mest olur.

Kürre-i arza inen insan, söz vermenin doyumsuz güzelliğini, ilk kendine anlatır. Söz ile kurulan bağı, son nefese kadar terk etmeyen, hakikatin sırlarında ağırlanır. Dünyanın bütün renkleri üzerine hücum etse de hep aynı renkte kalan insanın; inanış temeldir, verdiği söz. 

Gök ve yer arasını kaplayan kırılmaz bir kabuktur;  söz ve sır. İnsanın başlangıcı da budur işte.  Sır bir asalettir kökü yaratılışta olan. Hiçbir yerde bulamadığımız kalp huzuru, sırdan bir fanusun içinde muhafaza edilir. Kimimizi başkalaştıran şeyin, sırra olan düşkünlükten başka bir şey olmadığını anlayamaz çoğu kişi.

Söz ve sır ile dengelenen ruh ikliminde olmak ilahi bir bağıştır. Böyle ulvi bir nizam ile yeryüzünü imar etmek, müthiş bir iman yankısından başka ne olabilir ki…   

Bu çerçeveyi onur ile muhafaza edenlerin yolculuğu, çilelidir.

Ruhu azapta bırakan şey; yaratılış gayesinin uzağındaki bir hayat seyridir. Boşluğun uçlarında özenti yumağına sarılmak, yegâne ödev olan öze muhalif serseri bir yaşamda sefilleşmek… Kulağı nasıl da tırmalıyor bu cümleler.  Nefes alırken içimim acıdığını hissediyorum. İnsanlığın taşlaşmış hali canımı yakıyor

Batının fikrinde sakatlanan net göremez.  Sağlıklı düşünce sisteminin içinden çıkmış,  duyu organlarını yitirmiş bu insanlara, cümleler dolusu kitap sunsanız yine kâfi gelmez. Soren Kierkegaarrd ‘’ iman, bir meydan okumaktır’ diyor.  Bu meydan okuma, yaşam ile olmalı… Ahlak ile olmalı. Değerlerin inceliği iman sahiplerinde, hissedebilmeli. 

Sırdaki hikmet cemale olan şiddetli tutkudur. Cemale duyulan özlem, aşkın en şah makamıdır.

Dünya adlı kasırga yok edişe programlanmış bir aldatmaca.  Dava hürriyeti kısıtlayan,  insanı kimliksizleştiren dünya ağı,  o kadar geniştir ki anlayamazsın kalbin ile öptüğün elin bir menfaat kesiti olduğunu.  Maskelerin gölgesinde, maskeler olduğunu fark edemezsin. Çoğu zaman omzunda dokunan el, özünü yitirmiş bir iskeletten ibarettir.

Nerede duracağını bilmeyen, yönünü teşhis edemeyen dağınık ve pesimist insan, narsisizm pençesinde dünyevi zevklere odaklanmıştır.  Samimiyetini yitiren,  dostluklarını pazarlık üzerine kuran insanın, bitmeyen hileleri… Değerlerini yok sayan,  geçmişini silip atan, kültürüne muhalif insan kendi bataklığından çıkamaz. Utanamayacak kadar kör tarif edilemeyecek kadar zelil ve bütün enerjisini insanlığın dışında tüketen, hastalıklı ruhun sahipleri…

Oyunların gizli haritasına gebe olan kimi ruhların eziyetini, kader ile karşılayacak kadar güçlü bir bağımız vardır başlangıç ile. Çürümüşlük bir kramp gibidir,  girdiği yerde kalan. Hayatını boşa geçirmeye yemin etmiş gibi birçoğu o boşlukta; ne deseler doğru, ne deseler kanun.                          

Şuur temayülleri darp edilmiş, öz evini yıkılmış insan; mutsuzdur, sıkıntılıdır, huzursuzdur. Öyle bir esinti hakim ki; ruhun duyumunu ret edip, bilimsel konjonktür ile yaratılışın kodlarına açılmak isteyen ama ne hikmetse hep tıkanan, ilerlemeyen bir esintinin içinde benliğin mabedine gömülen topluluk. Hissi keşfedemeyenlerin ruh aynası; kör bir nokta, eksik bir satıh.

Teslimiyete ram olmuş yaralı kalplerimizde misafir ettiğimiz ayetler; dirilişe, teselliye ve cihada sürükler bizi.

Kırgın kalbimi, Vel asr-i süresine yaklaştırıyorum. Bu tarifsiz bir huşu, diğer yandan ürperti. Aşkı tazeleyen bir ayet ile insanlığa dokunuyorum. Başlangıcı hatırlatan, başlangıca doğru yolculuk yaptıran, Asr süresinin ruhuma sunduğu haz için,  binlerce defa hamd-ü sena.

‘Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz insanlar hüsrandadır’’

Hz Allah’ın zamana yemin ederek başladığı ayet ile ruhun derinliğine doğru yolculuğa çıkıyorum. Dünya ve insan arasındaki çizgide, zaman bağı en özel ilkem. Bu çerçeveye yerleştirdiğim her şey bana denge. Değer duygusunun zaman ile fotoğraflanması, izharı mümkün olmayan ruh dansı… Zamanının içini, zamana değecek kişiler ile doldurmak yaşam sanatıdır.

Zaman ve başlangıç,  mana ufkunda uzun bir yolculuktur… 

Zamana tutunarak, tenha kılıyorum ruhumu…

Ümit Zeynep Kayabaş

adminadmin