Samsun Haber
Giriş Tarihi : 13-01-2013 12:47   Güncelleme : 13-01-2013 12:47

Yabancılar göre Türkler

Leylek hangi dama yuva yapmışsa o ev türk eviymiş.

Yabancılar göre Türkler

 
“Türkler az yerler, ne çok çeşit ne de nefis yemeklere düşkündürler. Türkiye’de lokantacılık hiç de kârlı bir iş değildir.” deniyor Prof. Ahmed Djevad’ın hazırladığı Yabancılara Göre Eski Türkler kitabında. Alıntı 1665 yılında yayınlanmış bir kitaptan yapılmış.

Onlarca Batılı seyyah, maceracı, elçi, seyyah ve papazın Anadolu’yu gezip-görüp yazdıklarından oluşan bu kitapta, oryantalistçe yaklaşımlar ağır bassa da geneli itibariyle bu kişilerin gördükleri saygı, hürmet ve misafirperverliğin yansımalarını görürüz.

Seyahat notları ve hatıralardan oluşan bu metinlerin gerçekliği ve nesnelliği tartışılacak olsa da, genelde olumlu izlenimlerle, Batı’daki Doğu tasavvurundan farklı ve öte bir anlam taşıdığını vurgulayan itiraflarla karşılaşırız.

Uzun yıllar görevi gereği Anadolu’da kalanlar, aile sistemi, devlet yönetimi, dinî hassasiyetler, yabancılara karşı takınılan müsamahalı tutumlar, verilen sözü tutma gayreti, mahremiyet bilinci ve daha birçok konuda gözlemlerini yazmış, bu gibi birçok konuda şaşkınlıklarını dile getirmişlerdir.

Türkiye’de güzel telakki edilmenin ölçüsü çok çocuk yapmakmış

Osmanlı’da yaşayan diğer kavimlere mensup olanlarla ve Hıristiyan olan tüm unsurlarla Müslümanların kıyasını yapan bu Batılı gözlemciler, kendi dinlerine mensup olan Ermeni, Rum ya da kimi yerde Yahudilerle ilgili ibretlik notlar aktarırlar.

Padişahın doktoru, kahyası, tercümanı daima Yahudi olurmuş. Menfaatine son derece düşkün olan bu kavmin bundan ne derece istifade edeceklerini tahmin etmek güç olmasa gerektir. Yahudiler Türkiye’de daima sarayın himayesine mazhar olacak şekilde kendilerini yetiştirmenin sırrını keşfetmişlerdir.

Türkiye’de güzel telakki edilmenin ölçüsü çok çocuk yapmakmış. Yankesicilik, ev soymak veya yol kesmek gibi hadiseler Türkiye’de görülmemiş, harp zamanlarında dahi yollar hep aynı derecede ve evler kadar emniyet içinde olmuştur. İstanbul’da hırsızlık çok nadir görülmüş ve bunun sebebi de Türklerin hırsızlığı insan tabiatına layık olmayan aşağılık bir hareket saymaları olarak gösterilmiştir.
Hiçbir zaman aldatmayan, namuslu, iffetli ve doğru sözlü olan Müslüman Anadolulu, yakınlarına çok bağlı olup elindeki her şeyi paylaşır ve bunun karşılığında da hiçbir şey beklemezmiş. Fıtrattaki bu iyilik tesir sahasını hayvanlara kadar göstermiş ve birçok yerde eşeklere haftada iki gün dinlenme izni verilmiştir.

Kitapta yer alana Batılı gözlemcilerin anlattıklarına göre, bir çınarın dalına yahut evin damına tünemiş leyleğin yuvası da mes’ud bir aile manzarası arz etmekte imiş. Türklerle Rumların karışık yaşadıkları yerlerde bir evin kimlere ait olduğunu anlamak için eve girmeye lüzum yokmuş. Leyleğin damına yuva yaptığı ev Türk evi imiş.

Yüce Kitabımız ve karakterimiz casusluk yapmamıza cevaz vermez

Türkiye’nin gizli polis teşkilatı yokmuş. İngiliz elçisi Lord Redcliffe bu görevi üzerine alarak çalışmalara başlasa da, teşkilatın müdürlük ve memuriyetleri için İstanbul’da yeterince Müslüman Türk bulunamaz. Bu görevde bulunmak istemeyen Müslüman halkın verdiği cevap aşağı-yukarı aynıdır: “Kur’an-ı Kerim ve karakterimizin doğruluğu bizim casusluk yapmamıza cevaz vermez. Biz kendi haremlerimizdeki hususi hayatımıza hürmet edilmesini istediğimiz gibi gâvurların da hususi hayatlarına hürmet ederiz.”

Türklerde yalancılık, cinayet ve hilekârlık olmadığı, Hak yoldan ayrılanları yakmadıkları, padişahlarına tahtta kaldıkları müddetçe itaat ettikleri ve Allah’a da hiçbir engizisyona ihtiyaç olmadan mü’min ve muti oldukları da kitapta zikredilen ilginç hususiyetlerden birkaçı….

Yine bu yazarlara göre Türkler o kadar dürüst ve namusludurlar ki, başka türlü olunamayacağını düşündüklerinden ve herkesi kendileri gibi sandıklarından daima aldatılırlar. Türklerin sakin cesareti, şayanı hayret tevekkülleri, fevkalade mülayemetleri haklı bir takdir ve şöhrete mazhar olmuştur. Ama ne kadar hayran olmaya değer olurlarsa olsunlar Türk milletini ve imparatorluğunu mahvedecek olan da bizzat bu faziletleri olduğu da bu yabancı gözlemciler tarafından dile getirilmiş.

Lâleyi Türkiye’den Avrupa’ya götüren Batılı, modern askeri müziğini, savaş usulünü ve maden ocağı işletme tekniğini de Türkiye’den almış.

Onlarca eserden derlenerek oluşturulan ve Yağmur Yayınları tarafından basılan kitap, Batılı zihnin ve idrakin Müslüman Anadolu halkı ile ilgili gözlemlerinin dipnotunu veriyor. İsimler, eserler ve mekânlar hakkında da geniş bir malumat sunuyor.
 
Yavuz Ertürk / dünya bizim.com
adminadmin