Kültür
Giriş Tarihi : 23-06-2019 11:30   Güncelleme : 23-06-2019 11:30

Yalancının mumu Yatsıya kadar yanar

İstanbul’daki Fatih Medresesi’nin her odasında dört beş talebe beraber kalır, memleketlerinden getirdikleri fasulye, bulgur, mercimek, nohut vesaireyi beraber pişirir, yerler. Nöbet usulüyle bu işlerin takibini yaparlar. Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumların da parasını aralarında toplayıp o haftaki nöbetçi talebeye verirler, o da mumu çarşıdan alır.

Yalancının mumu Yatsıya kadar yanar

Talebelerden biri çok açıkgözdür. Her gece şamdanın dibinde kalan kırıntı mumları toplar, eritir, şekil verir, yenisini almak için toplanan parayı da cebine atar. Fakat onun yaptığı mum, yeni mumlar gibi uzun müddet odayı aydınlatamaz ve erkenden söner.
Gel zaman git zaman işin farkına varan talebeler, bir gece yine yatsı namazından sonra karanlıkta kalınca arkadaşlarını sıkıştırırlar:
“Biz sana parasını verdik, ne diye mum almadın?”
“Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor.”
İçlerinden birisi:
“Tabii o kadar yanar. Çünkü sen hilekâr bir adamsın, yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” der.
BİR İNCİ
“Aldanışta insanın son sığınağı, tehlikeyi görmezlikten gelmektir. İnsan, tehlikeyi çok uzakta sayarak harekete geçmeyi hep yarına erteler. Düşünmeye zaman ayırabilmesi için zevk ve ihtirastan artacak zamanı gözler; yani gerçekleşmesi imkânsız bir hayalle avunur.”

Kemal Ural
Osmanlıca
Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yek-pâre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihân-tâbla tartılsa sezâdır
Nedîm

Sözün Gücü
Zamanın birinde bir kadın, gittiği her ortamda komşusunun aleyhinde konuşuyormuş. Hakkındaki yerli yersiz konuşmalar kulağına gelen komşu, bu kadından şikâyetçi olmuş. Mahkeme günü kadın, kendinde bir kusur göremeyerek hâkime “Sözler kimseye zarar vermez ki, neden beni buraya çağırdınız?” demiş.
“Peki,” demiş hâkim, “Şimdi evine dön ve bir kâğıda komşunla ilgili neler konuştuysan yaz. Sonra kâğıdı ufak parçalara ayırıp pencereden dışarı savur. Yarın da buraya gel, davanın sonucunu açıklayacağım.”
Kadın denileni yapıp ertesi gün hâkimin karşısına gelmiş. Hâkim “Dün yırtıp sokağa attığın kâğıtları toplayıp bir araya getirebilirsen serbestsin ama bunu başaramazsan bir yıl hapis cezasına çarptırılacaksın.” demiş.
Kadın, “Bu mümkün değil, rüzgâr onların her birini başka bir yere savurmuştur.” diyerek isyan etmiş.
Hâkim son sözünü söylemiş: “Sözün kime ne zararı var ki diyordun. Söylediğin sözler de o kâğıt parçaları gibi etrafa dağıldı, kim bilir nerelere ulaştı ve hakkında konuştuğun komşunun itibarını zedeledi. Artık senin o komşuna verdiğin zararı telafi etmen çok zor.”
Esmâ-i Hüsnâ
er-Rakîb: Her an ve her durumda insanların bütün hâllerini, davranışlarını, sözlerini gözetleyen, haber alan, bilen, murakabe eden, koruyan, yarattıklarından gafil olmayan, hiçbir şey kendisine gizli kalmayan

Kırkambar / Diyanet Dergisi

adminadmin