Genel
Giriş Tarihi : 18-12-2018 11:21   Güncelleme : 18-12-2018 11:21

Yeşil alanlara ve millet bahçelerine rant avcıları değil, Şehir Plâncısı Mimarlar Karşı Çıkıyor!

Yeşil alanlara ve millet bahçelerine rant avcıları değil, Şehir Plâncısı Mimarlar Karşı Çıkıyor!

Memleketin dört bir tarafında ardarda “millet bahçeleri” açılıyor…

Millet bahçesi” demek şehirlerin kalabalığından, gürültüsünden, betonundan canına tak edip rahatlamak isteyenin çoluk-çocuk gidebileceği; tabiatla içiçe olup nefes alabileceği, hem ruhî, hem de fizikî huzur bulabileceği mekân demektir.

Böyle bahçeler bizde geçmişte bol miktarda mevcuttu ama zamanla çoğu ortadan kalktı yahut kaldırıldı, neticede yabancı memleketlerdeki benzerlerine hasret çeker olduk ve yeşil alanlar uzun seneler sonra nihayet şimdi ardarda açılıp milletin istifadesine arzediliyorlar.

Halk için böylesine faydalı ve güzel bir iş yapılır da iyiye, doğruya, gerekliye ve mükemmele her vesile ile karşı çıkmayı vârolma sebepleri zanneden ideolojik takozlardan “İstemezüüüüük!” çığlıkları gelmez olur mu?

Geldi! İyi olan herşeye muhalif olan mâlûm Mimar-Mühendis Odaları Birliği’nin bünyesindeki “Şehir Plâncıları Odası”ndan “Mekân Politiktir; Millet Bahçeleri İktidar İdeolojisinin Mekansal Boyutta Yeniden Üretilmesinin Bir Aracıdır” başlıklı bir bildiri olarak geldi…

Ama ne bildiri! Dağınık ve ille de muhalefet edebilme inadı ile yazıldığı için neye, niçin karşı çıkıldığını ifadeden ve ne istediğini açıkça söyleyebilmekten âciz; karmakarışık bir Türkçe ve üslûp ile kaleme alınmış, en kısa cümlesi beş satır olan muammadan da beter bir metin!

BU BİLDİRİYİ OKUYUN VE GÜLÜN!

Bu “İstemezüüüük!” metninden birkaç paragrafı gülüp eğlenmeniz ve hiçbir şekilde ciddîye almamanız gerektiğine bizzat karar verebilmeniz için burada aynen naklediyorum:

“…Planlama disiplini açısından diğer kentsel kullanımlardan farklı olarak, varlığı ve oransal büyüklüğü ile çoğu zaman koşulsuz bir biçimde olumlanan bu alanlara yönelik olarak yerel yönetimler veya merkezi iktidar tarafından oluşturulan kararlar ve yapılan müdahaleler de kuşkusuz siyasi bir içerik taşımaktadır…”

“…Öyle ki, iktidarın yeni bir kentsel yeşil alan projesine ilişkin kararı, kamusal alan miktarının artacak olması nedeniyle olumlanmakta, bu kamusal alanda tariflenen kullanım biçimi veya gündelik hayat pratiklerine etkisi gibi önemli bileşenler değerlendirilmeksizin, teknik-apolitik bir bakış açısıyla, yapılan müdahale tamamen meşru kılınmaktadır…”.

“…Kentsel-kamusal alanlara ve mekana dair kararların siyaset ile olan doğrudan ilişkisi, iktidarın mekanın yeniden üretilmesi süreçlerinde izlediği yöntem ve kullandığı araçlar birlikte düşünüldüğünde, millet bahçelerinin yeşil alan miktarının arttırılması üzerinden salt teknik bir değerlendirme ile olumlanmasının hatalı bir yaklaşım olduğu açıktır…”.

Hani 1970’li senelerde bir “sol kitap” furyası vardı; sol düşüncenin Batı’daki önde gelen isimlerinin eserleri Türkçe’ye çevrilirdi… Ama tercümelerin bazıları öylesine berbat idi ki, metinde ne denmek istendiğini anlamanın ve dolayısı ile sol kavramları, teorileri kuralları, vesaireyi doğru ve düzgün şekilde öğrenebilmenin imkânı yoktu; dolayısı ile herşey bir “slogan” bulutunun içerisinde kalırdı!

Bu eserleri gençlik senelerinde orijinallerinden değil de güdük bir Türkçe ile ve hattâ bazı bölümleri makaslanmış şekilde yayınlanmış tercümelerinden okuyup da solcu, entel, çevreci, antiemperyalist, vesaire olduklarına inananların kaleme aldıkları bildirilerde dilin de, üslûbun da bu şekilde kırık-dökük olmasına hayret etmemek gerekir!

SORUMLU KİMDİR, MERAK ETTİNİZ Mİ?

Ikına sıkına yazılmış böyle bildiriler bu işin aslında basit ve artık alışılmış tarafıdır; asıl ise garabet “mimar” unvânını taşıyanların iyi ve güzel olan herşeye muhalefet hırsını milletin nefes alabilmesini sağlayacak olan yeşil alanlara da karşı çıkmaya kadar götürebilmeleridir!

Bir meslekî kuruluş yeni yollara, köprülere ve havaalanlarına karşı çıkabilir, hattâ sesini duyurabilmek uğruna üzerlerine hiç vazife olmadığı halde daha önce de yaptıkları gibi Suriye politikası, emperyalizm, İslâmî hareketler, cihad gibi kavramları da kullanabilir; “Adamlar meslekî değil ideolojik çaba içerisindeler işte” der, ciddîye almaz, güler geçersiniz…

Ama mimarlıkla, hem de şehir mimarîsiyle alâkalı bir meslek birliği “Yeşil alana hayır, bahçeye hayır, millete nefes aldıracak mekânlara hayııır!” demeye kalktığı takdirde iş hakikaten vahim hâle gelmiştir!

“Mekân Politiktir; Millet Bahçeleri İktidar İdeolojisinin Mekansal Boyutta Yeniden Üretilmesinin Bir Aracıdır” terânesi ile yeşil alanlara karşı çıkan beyler ve hatunlar!

İstanbul’u bugün baştanbaşa saran çarpık-çurpuk binaların, göz zevkini kör eden çirkin yapıların ve şimdi şikâyet ettiğiniz bütün gökdelen ve rezidans projelerinin hepsinin altında bakkalın, kasabın yahut manavın değil, üyeleriniz olan mimarların imzaları vardır! Doksan küsur yaşındaki Cumhuriyet’in dünyaya kendini tanıtabilmek için hâlâ asırlar öncesinin sultan saraylarından, haremden, Peribacaları’ndan, hamamlardan ve Bizans yapılarından medet ummasının sebebi de övünebileceğimiz tek bir eser bile verememeniz ve sadece lâfta kalan “Cumhuriyet Mimarisi”ni sembolü olacak tek bir bina bile dikememenizdir!

Üstelik sadece İstanbul değil, memleketin bütün şehirleri üyeleriniz tarafından böyle hunharca kirletildiği için milletin yeşil alanlara muhtaç kalmasının sorumlusu da sizlersiniz!

Ama nerede o akıl, idrak ve hayâ?

Murat Bardakçı / Habertürk

adminadmin