Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 30-07-2012 14:02   Güncelleme : 30-07-2012 14:02

Yeteneksizlerin sanal zaferi

Bal arıları sosyal yaşam süren böceklerdir

Yeteneksizlerin sanal zaferi
Bal arıları sosyal yaşam süren böceklerdir. Yaklaşık 50 milyon yıldır yeryüzünde varlıklarını sürdürmektedirler. Günümüze kadar gelmelerine etki eden en önemli faktörün bu sosyal yapıları olduğu düşünülmektedir. Bu sosyal yapıları sayesinde kötü çevresel koşullara daha dayanıklı hale gelmekte ve yaşama güçlerini artırmaktadırlar. Tek başına iken oldukça güçsüz olan bal arısı, koloni haline geldiğinde bir disiplin ve üretim makinesine dönüşmektedirler.
 
Bal arısı kolonilerinin bu güçlü yapısının ardında yatan birinci gerçek, güçlü bir ana arıya sahip olmalarıdır. Ana arı günde 1500-2000 yumurta atma performansına sahip bir canlıdır. Ancak atılan yumurta sayısından ziyade atılan yumurtanın toplam miktarının önemi daha fazladır. Zira bir ana arı her gün kendi ağırlığınca yumurta atmaktadır. 200 miligram ağırlığa sahip bir ana arının, attığı yumurta miktarı da 200 mg’dır. Böyle muazzam bir üretimi sağlayan ana arı, ömrü boyunca sürekli olarak arı sütü beslenir.
 
Ana arı yumurtlama dışında, kolonide çok büyük bir işlevi de yerine getirmektedir. Ana arı, vücudundan feromon denilen bir takım kimyasal maddeler salgılamaktadır. Ana arıyı beslemek ve temizlemek gibi nedenlerle yanına gelen işçi arılar bu kokuyu alarak tüm koloniye yayılmasında etkili olmaktadırlar. Salınan bu koku, kolonide disiplini sağlayan en önemi araçtır. Bu kokunun varlığı ve etkisi sayesinde kolonideki tüm arılar, bir ana arılarının var olduğunu ve kolonide işlerin onun sayesinde düzenli gittiğini bilirler. Bu nedenle hiçbir işçi arı, ana arıyı görmese de görevini aksatmaz. Bu koku sayesinde tüm işçi arılar, dişi olduklarının dahi farkına varmazlar. Zira dişiliklerinin farkına varmaları koloninin sonu demektir. Bir kolonide bir ana arı olur. İkinci bir ana arı, kolonide işlerin düzgün gitmediğini ve yakında büyük bir olay yaşanacağının habercisidir. Bu nedenle ana arı, ikinci bir ana arıya tahammül edemez ve onu öldürmek için her şeyi yapar. Aksi halde mevcut koloninin disiplin ve düzeni aksayacaktır.
 
Bir koloni için en kötü durumlardan birisi, ana arı herhangi bir şekilde yok olduğunda durum ne olacaktır? İşte bu aşamada bal arılarının davranışı değişmekte ve bu durumdan kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Ana arı öldüğünde ilk saatlerde ölümü pek anlaşılmaz, yani hissedilmez. Ana arının kokusu kolonide halen etkili olduğu için öldüğünün farkına varamazlar. Yaklaşık 6 saat sonra kokunun etkisi tamamen ortadan kaybolur. O zaman tüm koloni ana arının yokluğunu anlar ve kolonide bir telaş başlar. En kısa zamanda kendilerine bir ana arı yetiştirmek için çalışmaya başlarlar. Bunun için de kolonide yumurta veya uygun yaşta larva ararlar. Bulduklarında hemen onları arı sütü ile besleyerek ana arı olarak yetiştirilmesini sağlarlar. Daha sonra çıkan ana arı çiftleşerek kovana hakim olur ve eski düzen tekrar kurulur. Ana arı iyi kalitede ise önceki ana arıdan daha da verimli olur.
 
Kolonide yumurta veya uygun yaşta larva yok ise durum gerçekten çok kötü olacaktır. Eğer arıcı dışarıdan kovana müdahale edip sürece etki etmezse kovan yok olmaya doğru gidecektir. Kovanda ana arı yok olmuş ve yerine de bir ana arı yetiştirilemediği durumda, bir müddet sonra o güne kadar dişiliklerini unutmuş işçi arılar üzerindeki ana arı kokusunun etkisi ortadan kalkacaktır. Pek çok işçi arı kendisini ana arı zannederek yumurtlamaya başlayacaktır. Fakat bu işçi arılar, ana arı kalite, yetenek ve özelliğinde olmadıklarından çiftleşemeden yumurta atmaya başlayacaklardır. Bu durumda döllenmemiş yumurta atacaklar ve hepsinden de erkek arı çıkacaktır. Arıların dünyasında erkek arılar çiftleşme dışında hiçbir yerde görev almadıklarından koloni kendini geliştiremeyecek ve kısa bir zamanda tüm arılar ölecektir. Ana arının ölümü ve yeni bir ana arı yetiştirememe ile başlayan süreç, o zamana kadar baskı altında kalan işçi arıların kendisini ana arı sanmasıyla koloninin sonunu getirecektir.
 
Bal arılarının dünyasında yaşanan bu olay tarih boyunca insanların dünyasında da yaşanmaktadır. Otoritenin varlığı veya yokluğuna bağlı olarak yaşanan olaylar tıpkı bal arısının dünyasındaki gibi gerçekleşmektedir. Devletlerin başında güçlü ve otoriter bir yönetici olduğu durumlarda tüm kurumlar ayakta durmakta, tüm halk huzur ve güven içerisinde bulunmaktadır. Kuranı Kerimde Hz. Süleyman’ın adalet ve egemenliğinden bahseden ayette (34/14) geniş bir alana yayılmış olan devlette adaletin hakim olmasının, Hz. Süleyman’ın hayatta olduğuna delil olduğu vurgulanmaktadır. Egemenlik ve adaleti temsil eden asanın kırılması, yani adaletin kalkması ile Hz. Süleyman’ın öldüğünü çok uzaktaki insanlar dahi görmeden anlamaktadır. Zira Hz. Süleyman’ın yaşadığı dönemde otorite varlığının etkisi ile her şey düzgün giderken, ölümüyle birlikte otorite zarar görmüş, her türlü suç işlenmeye ve masum insanlar zarar görmeye başlamıştır.
 
Tıpkı bal arılarının kolonisinde olduğu gibi çeşitli insan topluluklarında ve kurumsal yönetimlerde de aynı şey söz konusudur. Otoritenin ölmesi veya zayıflamasına paralel olarak o güne kadar susup bir kenarda oturan ve kendi işini yapan sıradan bireyler, birden başıbozuklaşmakta, kendi başlarına buyruk olmaktadırlar. Daha sonra bu kişiler önce yakın çevresine sonra da tüm topluma veya kuruma zarar vermektedirler. Bu tip insanlar, tıpkı ana arı yok olana kadar kendi işini yapan işçi arıların, ana arının yok olmasından sonra başıbozuklaşmasına benzemektedirler. Kendilerini hiçbir yetenek ve özellikleri olmadıkları halde ana arı sanmaları ve koloninin yıkımını başlatmaları gibidirler. Bir özlü sözle açıklamak gerekirse, “bir yerde küçük adamlarının gölgesi büyüyorsa, orda güneş batıyor demektir”. Yada “yeteneksizlerin sanal zaferi, kurumların batışının habercisidir”.
 
İnsanlığın geçmişinde otoritenin varlığı/yokluğu ile başıbozukluğun varlığı/yokluğu konusunda pek çok örnek olay ve bilgi vardır. Bu anlamda tarihin tekerrür etmesi olarak nitelenen olay, aslında doğa kurallarının sürekli olarak geçerliliği anlamında doğrudur. Yoksa tarihsel vakaların tekrar yaşanacağı anlamında değil. Zira pek çok birey kendinden önce yaşanan deneyimleri bilse de kendi yaşamadan kavrayamamaktadır. Deneyim, bilmekten daha öğretici olmaktadır. Bu nedenle ne arıların dünyasını bilmemiz ne de geçmişteki olayların yaşanmışlığı, gelecekte yaşayacaklarımıza beklendiği kadar etki etmemektedir. Ancak deneyimlerden ders almamak da af edilecek veya göz ardı edilecek bir hata da değildir. İlla ki bir şeyi deneyerek öğrenmek istiyorsanız, doğru olan yöntem, sizden öncekilerin deneyimlerini de bilerek yeni deneyimlere girişmenizdir. Yada başlangıç için bal arılarının yerine kendinizi ve çevrenizi koyarak bu makaleyi bir daha okumak daha yararlı olacaktır.
adminadmin