Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 18-07-2012 16:43   Güncelleme : 18-07-2012 16:43

Yunus Emre’nin Davetlileri İle (1)

Almanlar, İngilizler, Amerikalılar, İspanyollar on yıllar önce kendi kültürlerini, dillerini, inançlarını, felsefelerini yaymak için dünyanın pek çok ülkesinde enstitüler, okullar, dil merkezleri, Kültür merkezleri açmışlar

Yunus Emre’nin Davetlileri İle (1)
Almanlar, İngilizler, Amerikalılar, İspanyollar on yıllar önce kendi kültürlerini, dillerini, inançlarını, felsefelerini yaymak için dünyanın pek çok ülkesinde enstitüler, okullar, dil merkezleri, Kültür merkezleri açmışlar. Bu yerlerde kendi kültürlerine hayran insanlar yetiştirmişler. Tabii bu arada dillerini, ülkelerini, kültürlerini de bir kazanç aracı haline getirmişler. Sadece dillerini öğretmekle kalmamış, buralardaki kurslar, etkinlikler, geziler vb. faaliyetlerle kendilerine yabancı, ama yabancılara âşık, kompleksli insanların yetişmesine zemin hazırlamışılar.
 
İngilizlerin Biritsh Councıl’ü,   Almanların Goethe Enstitüsü, ABD’nin Amerikan Kültür Merkezleri, İspanyolların Cervantes Enstitüsü bunların bazıları. Buralar sadece bir dil okulu olarak değil aynı zamanda bir kültür aşılayıcısı olarak da çalışırlar. Bu devletler genellikle de tarihte en önemli kişilerinin adıyla enstitü kurmakla, bu enstitüleri başka ülkelerde çok büyük masraflarla açmakla sadece basit bir dil ve kültür aktivitesi yapmayı mı amaçlarlar?
Yunus Emre Enstitüsü
 
 
Böylesi kurumlar bizde niye yok diye içimiz acırdı. Bizim ülkemiz Türkçemiz ve kültürümüzü, dünya devletlerine tanıtma adına resmi kurumlar aracılığıyla bir şeyler yapmış mı? Bahsettiğimiz merkezlere benzer kurumlarımız dört yıl öncesine kadar yoktu. Bundan dört yıl önce T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Kültür bakanının desteğinde ve daha pek çok devlet kurumunun yardımıyla Yunus Emre Enstitüsü kurulmuş.
Bu Enstitü için Yunus Emre adının seçilmesi, Yunus Emre’nin Türk dili için ifade ettiği anlam düşünülürse ne kadar da isabetli olmuş! Bu yazıda paylaşacağımız intibalardan da görüleceği gibi, bu yüce ruhlar hâlâ insanları birleştirmeye, kaynaştırmaya devam ediyorlar.
 
Dört yıl içinde Yunus Emre Enstitüsü dünyanın 24 ülkesinde merkezler açmış. Buralarda Türkçe kursları, Türk kültürünü tanıtım programları, geleneksel Türk sanatları öğretim merkezleri kurulmuş. Öğrendiğimize göre sınırlı sayıda insanımız bu merkezlerde Türkçeyi ve kültürümüzü tanıtma adına haftanın yedi günü arı gibi çalışıyorlar.
 
Başkanlığını, Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’ın yaptığı bu kurumun çalışmaları her türlü takdirin üzerinde. Geçen hafta 44 ülkeden 244 öğrenci ülkemizi ziyarete geldi. Türkçe yaz Okulları adı altında düzenlenen bu etkinliğe katılan öğrencilerin tamamı kendi ülkelerinde Yunus Emre Enstitüsünün Türkçe kurslarına katılan ve dereceye giren öğrenciler.
 
Devletimiz bu insanlara başarılarının karşılığı olarak 15 günlük bir Türkiye gezisi hediye etmiş. Ülkemizin 12 faklı şehrine yaklaşık yirmişer kişilik gruplar halinde gönderilen bu öğrencilerle hedeflenen ne? Bunu kurum şöyle açıklamış: “Yaz okullarımızın en büyük hedefi, kursiyerlerimize öğrendikleri dili ve kültürü yerinde göstererek yakından tanımalarını sağlamaktır.”
Samsun’da Yunus Emre Konukları
 
Yunus Emre Enstitü’nün bu öğrencilerinden bazıları, Samsun’a Ondokuz Mayıs Üniversitesine misafir olarak gönderildiler. Yani Samsun, yabancı konukların gönderildiği 12 şehirden biriydi. Üniversitemiz, yabancı konuk öğrencileri yaklaşık beş gün boyunca ağırladı. Konukların, bir iki gün Samsun’da gezdikten sonra, civar illerden iki tanesini de gezmesi programlanmış. Bu kararın ne kadar isabetli olduğu geziden sonraki memnuniyetten anlaşıldı.
 
Gezi programını yaparken, tarihi dokusuyla Amasya ve Tokat’a yapılacak ziyaretlerin fevkalade isabetli olacağını düşündük. Az zamanda icra edileceğinden çok yoğun bir gezi planı çıkarıldı ve önce Tokat’a sonra Amasya’ya gidildi.
 
 Bambaşka diyarlardan gelen, aralarında ortak anlaşma dilinin Türkçe olduğu bu insanlarla yaptığımız iki günlük yolculuğu, bu yolculuktan kalan intibaları bu köşede yazmak istedim. Dilleri arasında hiçbir ortak nokta olmayan bu insanların birbirleriyle konuşurken, anlaşmak durumunda kalınca Türkçe’yi kullandıklarını görmek nasıl bir olağanüstü duygudur, bunu yaşamak gerekiyormuş.
 
“Yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır” demişler. Bizde de fevkalade etkiler bırakan bu geziden payımıza düşen hisseleri bir kaç yazı halinde yazacağız. Sizleri de farklı bir intibaya, pek de alışık olmadığımız bir seyahate davet ediyoruz.
adminadmin