Kültür
Giriş Tarihi : 10-06-2018 15:00   Güncelleme : 10-06-2018 15:07

Zamanın Onurunu Kurtardı Onlar

Zamanın Onurunu Kurtardı Onlar

Unutmamamız gerekenler için “unutmak” kelimesini hayatımızdan çıkaralım. Unutamadıklarımı birbirimize hatırlatalım… Şahsımın unutamadığı çok kadın var. Onlardan biri ile tanıştırayım sizi; Doğu Türkistanlı Meryem… Kırmızının renginin üzerine siyah yansıdığı, hüznü sırtında küfe olarak taşıyan kadınlar onlar…

Acının alevi ile yüreğinde sıcak diye ısınan kadınlar onlar…

Kimi eşini kimi çocuğunu kaybeden kimi de mülteci konumuna düşmüş kadınlar onlar…

Mazlum coğrafyalarda tüm kötülüklerin karşısında direnişin sembolü kadınlar onlar…

Suriye’den Myanmar’a kadar birçok mazlum coğrafyada işgal ve sömürüden en çok etkilenen kadınlar onlar… Bulunduğumuz tarih dilimi içerisinde büyük çoğunluğunun adını dahi duymadığımız ama kahramanlıklarını alkışlayarak, elimizi ağrıtmakla yetindiğimiz zamanın onurunu kurtaran kadınlar onlar…

Özellikle son yüzyılda savaşların çoğunun İslâm ülkelerinde yaşandığını, Emperyalizm ve Siyonizm’in amaçları doğrultusunda ya direk işgal yoluyla ya da Mısır’da olduğu gibi Sisi gibi işbirlikçiler eliyle Müslümanların katledildiğini artık bilmeyen yok.

Sömürünün formülü de hep aynı. Mezhep çatışmaları çıkararak Müslümanları birbirine kırdırmak bunların başında geliyor.

Dünya medyası ise yaşananlar karşısında sadece istenileni, o da çarpıtarak veriyor.

Mesela; Birleşmiş Milletler raporlarına göre dünya üzerinde en çok eziyet gören etnik gruplardan biri Rohingya Müslümanları. Budist çetelerin saldırıları ve Myanmar hükümetinin buna seyirci kalması ile ilgili medyada çok fazla haber göremezsiniz.

Orta Afrika’da yetkililer, öldürülen Müslüman sayısını saymayı bile bırakmış durumda! Batı medyasına göre ölümlerin sebebi (kendi kurdukları) sözde Müslüman terör örgütleridir.

Bu bağlamdan yola çıkarak direnen birçok kadınla röportaj yapan bir gazeteci olarak kendi payıma düşen biliyorum ki sadece hüzündü.

Birincil mesele ise topyekûn bu yaşananlar karşısında bizlerin nerede durduğu.

Kendimize birkaç soru soralım şimdi;

- İşkence gören, tecavüze uğrayan, eşini, çocuğunu kaybeden kadınlar için bugün ne yaptın?

- Zengin sofralar eşliğinde yapılan toplantılarda çocuklarına bir dilim ekmek veremeyen kadınlar aklına geldi mi?

Hemen bulunduğun masada bir mesaj ile da olsa yardım kuruluşları aracılığı ile onlara maddi katkıda bulundun mu?

- Çocuğunu sıcak yatağına yatırırken evi bombalar ile yıkıldığından dolayı evlatlarını soğuktan korumaya çalışan anneyi aklına getirdin mi?

- Daha konforlu bir ev, daha lüks bir araba almak isterken, zulümden kaçarken ayakkabısı bile olmayan kadınların kanayan ayaklarını hiç düşündün mü?

Kadının toplum ve iş hayatındaki yerinin bile biz değil ben çerçevesinde ele alındığı bir ortamda, birbirimizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olmadığımızı bile bile bunu yapıyorsak yukarıdaki sorulara da verecek cevabımız olmayacaktır.

Savaş, katliam, açlık v.b durumlar kadınların direnişini, mücadelesini takdir etmek ise hiç samimi gözükmüyor.

Adalet üzere direnen kadınlar adına yapılacak çok şey var da en azından her duamızda onlara da yer ayıralım. Merhamet ve şefkat duyduğumuz evlatlarımıza bir çift ayakkabı alırken yanında bir yetimi de sevindirelim.

Alışverişe çıkarken bir miktarını ayırıp, direnen kadınlara yollayalım.

Pusulası, Allah rızası olan herkesin boynuna büyük bir borçtur yapamadıklarımız!

İyi bir insan olmanın tüm kodlarını İslâm bize öğretirken hiç ölmeyecek gibi bu dünyaya bağlanmanın nihai sonu unutmayalım ki toprağın altı…

Gideceğiz, belki de bir saniye sonramız olmayacak.

Tüm güzelliklerin konuşmaktan öteye gitmediği bir dünyada bu kadarını da yapamıyorsak susalım, hep birlikte susalım.

İnsan haysiyet ve onurunun ayaklar altına alındığı yeryüzünde belki susmanın bir anlamı olur!

Elbette bir şeyler yapılıyor, bunu da yok saymıyorum. Türkiye olarak savaş sebebi ile ülkesini terk etmek zorunda kalan herkese kucak açtık. Fakat kastım bireysel olarak ne yaptığımızdır. Yardım etmek ile acımak arasındaki farkı bilip bilmediğimizdir.

Meselelerini mesele edinmek, dertleri ile dertlenmek gerektiğini fark etmektir.

15 Temmuz hain darbe girişimi karşısında tankların önünde durabildiysek, bizler çok şey yapabiliriz.

Yeter ki unutmamamız gerekenler için “unutmak” kelimesini hayatımızdan çıkaralım. Unutamadıklarımı birbirimize hatırlatalım…

Şahsımın unutamadığı çok kadın var.

Onlardan biri ile tanıştırayım sizi;

Doğu Türkistanlı Meryem

Bir programda tanışmıştım Meryem ile…

Hiç dinmeyen gözyaşları ise halen aklımda.

Meryem şunları anlatmıştı;

Kızlarımız, zorla fabrikalara çalışmak üzere götürülüyor. Ailelerimiz karşı koyduğunda hapse atılıyor. Kızlarımızın bir kısmı ancak kaçmayı başarabilirse kurtuluyor. Maalesef büyük çoğunluğu fuhşa zorlanıyor, tecavüze uğruyor.

Fabrikaların içerisine başörtüleri ile girmeleri yasak. Yemekhanelerde ise bizlerin dinen yiyemeyeceği yemekler dışında hiçbir şey vermiyorlar. Türk dili, üniversitelerde yasakken şimdi bu yasak ilkokula kadar indi. Sokaklarda istediğin gibi dolaşamıyorsun. Tarlalarını Türkistan halkına geri verdik deseler de bizleri o tarlalarda çalıştırıp, karşılığında çok az ücretlere ürünlerimizi alıyorlar.

Camilerde namaz kılmak serbest gidin, diyorlar ama camiye saldırı ya da patlama olursa biz karışmayız açıklamasında bulunuyorlar. Üstelik üst başımız aranıyor. Vaaz verme, uzun dua okuma ve Kur’an’dan ayet okunmasına da kısıtlamalar getirildi. Zaten memurların, işçilerin ibadet yerlerine gitmeleri, ibadet yapmaları yasak... İbadet yapanlar tespit edilirse gözaltına alınıyor, işten atılıyor ya da para cezasına çarptırılıyor.

Evimizde din kitabı bulundurmak da suç teşkil ediyor. Hacca gitmek istediğimizde pasaportlarımıza el koyuyorlar. Üç beş kişi bir araya gelsek hemen tutukluyorlar. Çocuklara dinî eğitim veren aileleri ve hocalarını tespit ederlerse çok sert cezalandırıyorlar. Hapishanelere atılanların çoğu idam ediliyor, işkence ile öldürülüyor, ömür boyu hapse mahkûm ediliyor. İğneler ile zehirleyerek bıraktıkları oluyor. O kişi ise ya bir hafta ya da bir ay sonra ölüyor. Belki çok azı sakat olarak çıkartılıyor. Oruçtan tutun da çocuklarımızın sayısına kadar her konuda inanılmaz baskılar var.

Meryem bunları anlattığında yıl 2009’du. Aradan 8 yıl geçti ama Meryemlerin acıları geçmedi.

Dün ve bugün aynı!

Bu yazıyı yazarken kaç kez iç çektiğimi sayamadım.

Siz ne durumdasınız?

Arzu Erdoğral, “Zamanın onurunu kurtaran kadınlar!”, Bilimevi Kadın dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2017, sayı 2.

http://www.dunyabizim.com

adminadmin