Mektubun gerçekliği, 1949 yılında Princeton Üniversitesi'nde öğrenci olan Münir Ülgür tarafından da doğrulanmaktadır.
Ülgür, Einstein ile konuştuğunda, laf Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk'ten de açılmıştır.
Ülgür'ün anlattığına göre Einstein şöyle demiştir:
Biliyor musun, sizin ülkeniz asrın en büyük liderini yarattı.
Bir süre daha sohbet eden ikilinin arasında geçen konuşmada Einstein'ın söylediği şu sözler de ilgi çekicidir:
1930'lu yıllarda Atatürk'ten Türkiye'deki bir üniversitede eğitim vermek için davet aldım. Ne yazık ki kaderde yokmuş.
Einstein Türkiye'ye gelememiş olsa da, sözünü ettiği ve yukarıda verilen mektupta belirtilen 40 bilim insanı Türkiye'ye kabul edilmiştir.
Daha 1930'larda bile fazlasıyla meşhur olan Einstein, kendisini kabul eden 3 üniversite olan Oxford Üniversitesi, Caltech Üniversitesi ve Princeton Üniversitesi arasından sonuncusunu seçmiş ve ABD'ye gitmiştir. Einstein, bu tercihini şöyle açıklamaktadır:
Pricenton'ı seçtim, çünkü göreliliği kabul eden ilk üniversite oydu.
MEKTUP KİME GÖNDERİLDİ?
İlk etapta sadece mektuba bakarak hitabın kime yapıldığı kestirilemese de, mektup her ne kadar Maarif Vekaleti'ne (Eğitim Bakanlığı) ithafen yazılsa da, Türkiye Cumhuriyeti Başvekâleti Celilesi'ne (Başbakanlık) iletilmiştir. Dönemin başbakanı İsmet İnönü'dür. Sonradan öğrenildiği üzere, gerçekten de mektup doğrudan Başbakan İsmet İnönü'ye yazılmıştır.
MEKTUBUN ORTAYA ÇIKIŞ HİKAYESİ
1933 yılında Weimar Cumhuriyeti ile onun çöküşüyle doğan Almanya'nın ikinci cumhurbaşkanı olan Paul von Hindenburg, baskı altında çok yanlış bir karara zorlanarak "nasyonel sosyalist" olduğu iddiasında olan Nazi Partisi'nin lideri Adolf Hitler'i Cumhuriyet Şansölyesi olarak atadı. Zaten Yahudi düşmanlığının tırmanışta olduğu dönemde, Naziler'in yükselişe geçmesi ve "Stoßtruppen" (fırtına birlikleri) isimli askerlerle Yahudi avına çıkmaya başlamalarıyla birlikte Yahudiler Almanya'dan kaçmaya çalıştılar.
İşte bu dönemde Sami M. Günzberg isimli Yahudi-Türk bir diş hekimi, Paris Yahudi Popülasyonunu Koruma Birliği (OSE) Ulusal Konferansı'na katıldığı sırada onur konuğu olan Albert Einstein ile tanıştı.
Dr. Günzberg, Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin diş hekimi olarak görev yapıyordu. Ancak Dr. Günzberg'in geçmişinde sadece Atatürk'ü tedavi etmek yoktu. Sultan 2. Abdülhamit ve Vahdettin'in de dişlerini tedavi etmişti. Tabii ki Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü sonrasında Günzberg, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hekimi haline gelmişti. Atatürk'ün dişlerini tedavi etmekle kalmamış, aynı zamanda Dolmabahçe Sarayı'nda kendisine bir diş koltuğu ayarlanmıştır. Günzberg, ayrıca İsmet İnönü ve Celal Bayar'ın dişlerini de tedavi etmiştir.
Bir araya gelen Günzberg ve Einstein, sohbetleri sırasında Nazi Almanyası'nın Yahudiler üzerindeki artan baskısından ötürü Yahudi bilim insanlarının kaçacak ülkeler aradığı üzerine sohbet ederken, Türkiye'nin böyle bir sığınak için uygun olduğu fikri çerçevesinde bir plan geliştirdiler.
Bu plan dahilinde dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanına Einstein tarafından bir mektup yazılması ve mektubun Sami Günzberg tarafından Türkçeye çevrilerek iletilmesi bulunuyordu. Aldıkları kararı hemen uygulamaya geçirdiler.
Albert Einstein, 17 Eylül 1933'te Einstein'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne bir sığınma talebi mektubu yazdı. Bu mektup, 30 Eylül 1933'te Sami Günzberg tarafından Türkçeye çevrildi. Üzerine Günzberg, bir de kapak mektubu yazarak konuyu izah eden ve Einstein'a desteğini veren bir yazı kaleme aldı. Bu belgelerin hepsi, yazımızın en sonunda görülebilir.
Sonrasında bu mektuplar, Başbakanlık Ofisi'ne iletildi. Kapak mektubunun belirttiğine göre, mektup şu adresten atılıyordu:
“Diş Tabibi, Sami Günzberg, Beyoğlu, İstiklal Caddesi, No. 356.”
EİNSTEİN'IN MEKTUBUNDA YAZANLAR
Einstein tarafından kaleme alınan mektup şu şekildedir:
Ekselansları,
OSE Dünya Birliği'nin şeref başkanı olarak, Almanya'dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye'de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya'da halen yürürlükte olan yasalar nedeni ile mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler.
Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda müracaat arasından seçilmişlerdir. Bu bilim insanları, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler.
Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etmek cüretini buluyorum.
Ekselanslarının sadık hizmetkarı olmaktan şeref duyan,
Prof. Albert Einstein
Rıfat Bali'nin aktardığına göre, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde 030.10..116.810.3 sayı altında kayıtlı olan mektubun ekinde (a) Einstein’in istihdam edilmesini istediği hekim ve profesörlerin listesi, (b) mektubu ve kendi hazırladığı Türkçe çeviriyi Başvekâlet’e sunan dönemin ünlü diş hekimi Sami Günzberg’in dilekçesi, (c) İnönü’nün 5 Kasım tarihli iki, 7 Kasım tarihli tashihli birer cevap taslağı ve nihayet bu tashihler ışığında kaleme alınmış 14 Kasım 1933 tarihli ve İnönü imzalı cevap yazısı yer almaktadır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN CEVABI
Başta da anlattığımız gibi mektup, Mustafa Kemal Atatürk'e hitaben değil, dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye hitaben yazılmıştı.
İsmet İnönü, 9 Ekim 1933 tarihinde, şu sözcükleri kullanarak talebi reddetti (bu cevabın kısa bir özeti, mektubun altında İsmet İnönü'nün kendi yazısıyla okunabiliyor):
Maaşları, bizim karşılayabileceğimizin çok ötesindedir.
Bu notun üzerinde "Başbakanlık Ofisi"nin dikdörtgen damgası ve ay-yıldız işaretleri görülebiliyor.
İsmet İnönü'nün ofisinin Fransızca olarak kaleme aldığı ret mektubu gözükmektedir:
Sayın Profesör,
Almanya’yı idare eden kanunlar yüzünden artık bilimsel ve tıbbî çalışmalarını Almanya’da yürütemeyecek olan kırk profesör ve hekimin Türkiye’ye kabul edilmelerini isteyen 17 Eylül 1933 tarihli mektubunuzu aldım.
Bu beylerin hükümetimizin emirleri altında müesseselerimizde bir sene boyunca ücretsiz olarak çalışmayı kabul edeceklerini de not ettim.
Teklifinizin çok cazip olduğunu kabul etmeme rağmen bu teklifinizi ülkemizin kanun ve nizamnameleriyle uyuşturma imkânı görmediğimi söylemek zorundayım.
Sayın Profesör, bildiğiniz gibi kırktan fazla profesör ve hekimi mukavele ile istihdam ettik. Bunların çoğu mektubunuzun konusu olan profesör ve hekimlerle aynı siyasi şartlar içinde bulunmakta ve onlarla aynı vasfa ve kapasiteye sahip. Bu profesör ve hekimler halihazırda geçerli olan kanun ve nizamnamelere uyarak bizde çalışmayı kabul etti.
Şu anda menşei, kültür ve dilleri açısından çok değişik üyeleri ihtiva eden ve hassas bir mekanizma olan bir organizmayı kurmaya çalışıyoruz. Bu nedenle içinde bulunduğumuz şartlarda bu beylerden daha fazla sayıda personel istihdam etmemiz maalesef mümkün olmayacaktır.
Sayın profesör, isteğinizi tatmin edememekten dolayı üzüntülerimi bildirir, en derin hislerime inanmanızı rica ederim.
NEDEN REDDEDİLDİ?
Ret sebebi her ne kadar maaşların yüksekliği ve taleplerin yasalarla uyuşmaması gibi muğlak bir neden verildiyse de, özellikle de 1 sene boyunca ücretsiz çalışmayı teklif eden saygın ve elit bir bilim insanı grubuna maaş veya halihazırda nizamnamelere uyan Yahudiler'in bulunuyor olması gerekçesiyle ret göndermek pek tutarlı bir cevap gibi gözükmemektedir.
Bu konudaki yaygın görüşlerden birisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya ile ilişkileridir. İddiaya göre İsmet İnönü'nün Yahudiler'i reddetme nedeni, Almanya ile ters düşmeye korkmasıdır.
İsmet İnönü, bireysel motivasyonları ve düşünceleri gereği gerçekten de Almanya ile ters düşmekten çekinmiş olabilir; ancak bazı kaynakların iddia ettiği gibi bunun hukuki bir zorunluluğun ürünü olduğu fikri kesinlikle doğru değildir. Nazi Almanyası ile Türkiye arasındaki saldırmazlık antlaşması, 18 Haziran 1941 tarihinde imzalanmış; bu yöndeki ilk adımlar ise 4 Mart 1941 tarihinde Adolf Hitler'den İsmet İnönü'ye gönderilen mektup ile atılmıştır. İsmet İnönü'nün ret mektubu ise, söylediğimiz gibi, 9 Ekim 1933 tarihinde, bu olaylardan 8 yıl kadar önce kaleme alınmıştır. Elbette İsmet İnönü, hızla yükselen Nazi Almanyası'ndan korkarak böyle bir adımdan uzak durmuş olabilir; fakat bu ancak stratejik bir hamle olarak görülebilir, hukuki bir mükellefiyet olarak değil.
Bir diğer gerekçe olarak giderek yükselen Yahudi karşıtlığıdır. Bu problem, özellikle de Atatürk'ün ölümünden sonra belirginleşmiştir ve Türkiye Cumhuriyeti, en azından Yahudiler'e karşı genel bir mesafe koyma politikası gütmeye başlamıştır. Bunun hükümet kanadındaki izlerini, Atatürk'ün ölümünden öncesine, 1930'lara kadar takip etmek mümkündür. Ancak özellikle de 1942 yılında Fransa'da yaşayan Yahudi asıllı Türk vatandaşlarının sınır dışı edilmesi sırasında onları korumak için Türkiye Cumhuriyeti'nin dikkate değer herhangi bir girişimde bulunmamış olması, Atatürk'ün ömrünün son dönemlerinde etrafındaki kişilerin kendi siyasi duruşlarının Einstein'ı reddetme kararında rol oynadığını düşündürmektedir.
Gerçekten de, İ. İzzet Bahar'ın Nazi Dönemi'nde Yahudiler'in Kurtarılması ve Türkiye başlıklı tezinde şunlar yazılıyor:
Yaptığımız çalışmada; Türkiye'nin Alman-Yahudi akademisyenlerini kabul etmesinin ardındaki nedenlerde herhangi bir hümanitaryen motivasyon değil, Türk devletinin çıkarlarının tek ve en üstün motivasyon olduğunu görmüş bulunmaktayız. Bu bilim insanlarının Yahudiliği, onlara iş verilmesi konusunda alınan kararda hiçbir rol oynamamıştır.
ATATÜRK'ÜN KARARA MÜDAHALESİ
Murat Bardakçı'nın iddiasına göre, İsmet İnönü'nün ret kararından kısa bir süre sonra bu haber ve Einstein'dan gelen mektup Mustafa Kemal Atatürk'e ulaştı. Böyle bir talebin reddedilmesini kabul edilemez olarak gören Atatürk, derhal başbakanı, Eğitim Bakanlığı'nı ve Dr. Günzberg'i bir araya getiren bir toplantı ayarladı. Einstein'ın teklifinin kabul edileceğini açıkladı. Hemen bir davet mektubu hazırlandı.
Kaleme alınan davet mektubu, sadece adı verilen 40 bilim insanını değil, tüm Yahudi bilim insanlarını kapsayacak şekilde genişletildi. Mektupta, Türkiye Cumhuriyeti'nde yüksek öğretimin yeniden yapılandırıldığından, bu bilim insanları için özgür ve verimli bir ortam yaratılacağından bahsedildi. Yani Einstein'ın mektubu sadece Türkiye ile ilginç bir etkileşim yaratması dolayısıyla değil; aynı zamanda ülkemizdeki eğitim reformuna can vermiş olması bakımından da ilginçtir.
Diğer Kaynaklar
Ancak konu hakkındaki kaynaklar çeşitlidir. Türkiye'de yaşayan Yahudiler ve tarihleri üzerine araştırmalar yürüten Rıfat Bali ise bunun hatalı bir iddia olduğu kanaatinde. Atatürk'ün bu konuya hiçbir müdahalesi olmadığı, Prof. Dr. Ülgür'ün 90 yaşındayken anlattığı 57 senelik hikayelerin kanıtı olmadığını ve bunca sürede anıların bozulabileceğini düşünüyor. Einstein’ın özel arşivi Princeton Üniversitesi ile İbranî Üniversitesi bünyesindeki Yahudi Millî ve Üniversite Kütüphanesi’nde muhafaza edilen metinlerde, Türk hükümeti ve/veya Atatürk ile Albert Einstein arasında cereyan eden herhangi bir yazışma mevcut olmadığını vurguluyor.
Öte yandan, Death on the High Sea: the Untold Story of the Struma isimli kitabın yazarları Franz ve Collins, bu fikrin ilk etapta zaten Atatürk'ten çıktığını belirtmektedirler. Kitaplarında şöyle yazarlar:
Atatürk, Avrupa çizgilerine uygun bir şekilde ülkeyi modernleştirmek için hırslı bir yol haritası çizmişti. Geleneksel fesi yasakladı, bunun yerine vatandaşların fötr şapka giymelerini emretti. Latin alfabesini benimsedi, modern dans ve Avrupa müziğini halka tanıttı, başkenti Ankara'ya taşıdı... Bu sırada Atatürk'ün dişleriyle ilgili problemleri vardı. Bu nedenle dişçi Sami Günzberg'e gitti. Uzun diş tedavisi seansları boyunca Günzberg Atatürk ile konuştu, Hitler'in yükselişi dolayısıyla Yahudiler'in içerisinde bulunduğu durumdan bahsetti. Türkiye'nin liderinin bir fikri vardı: En yetenekli Yahudiler'e mülteci statüsü önerebilirdi. Böylece bu beyinler, Türkiye'yi modern bir ülke haline getirebilirdi.
SONUÇ
Uzun lafın kısası, gerçekten de Yahudi, Alman ve Avusturyalı birçok bilim insanı, hekim, arkeolog, dilbilimci Türkiye'ye gelmiş ve Türkiye'nin yeni bilim insanlarını yetiştirmiştir. Dönemin Ermeni yapı ustaları meşhur olduğu için, bu kişiler Ankara'daki binaları Türkiye'nin başkentine yakışacak şekilde tasarlayıp üretmeleri için işe alınmıştır. Bu kişilerin sadece kendileri değil, aileleri ve asistanları da Atatürk'ün kabulüyle Türkiye'ye getirilmiştir. Bu kişiler, sonraki 10-15 sene boyunca tıp okulları, bilim ve teknoloji birimlerinde görev almış, özellikle İstanbul'da kendilerine bir yer edinmişlerdir.
Tabii ki, 1950'li yıllarda İsrail'in kurulması sonucu bu kişilerin birçoğu İsrail'e veya ABD'ye göç etmiştir. John Hopkins, Harvard, Columbia ve Chicago gibi üniversitelere geçmişlerdir.
Fakat ne olursa olsun, Türkiye'nin bugünlere gelişinde önemli rol oynayacak birçok kıymetli bilim insanı, az daha Türkiye'den geri çevrilecekken, Atatürk'ün duruma el atması sonucunda Türkiye'ye gelmişler ve kıymetli katkılar sunmuşlardır.
Konuyla ilgili Çankaya Üniversitesi tarafından hazırlanan kısa bir anlatım, buradan izlenebilir.
ARŞİVDEKİ BELGELER
Mektubun resmi arşivlerdeki Türkçe çeviri ve yorumuna aşağıdaki belgelerden ulaşılabilir:
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi. Sayı: 030.10..116.810.3
Aşağıdaki mektup ise, Sami Günzberg'in Einstein'ın bu mektubuna ek olarak yazdığı "kapak mektubu" olarak bilinen destek mektubudur:
Kaynak:
Çankaya Üniversitesi. Einstein Ve Atatürk Belgeseli. (2012, Ağustos 09). Alındığı Tarih: 10 Kasım 2018. Alındığı Yer: Çankaya Üniversitesi
Bülent Atalay. Einstein’s Letter To Ataturk’s Turkey. (2012, Mayıs 22). Alındığı Tarih: 10 Kasım 2018. Alındığı Yer: National Geographic
USHMM. Adolf Hitler Appointed Chancellor. (2018, Kasım 10). Alındığı Tarih: 10 Kasım 2018. Alındığı Yer: United States Holocaust Memorial Museum
R. Bali. Einstein'ı Türkiye'ye Kim Davet Etti?. (2019, Temmuz 15). Alındığı Tarih: 15 Temmuz 2019. Alındığı Yer: Rıfat Bali
Yazar Çağrı Mert Bakırcı - Çankaya Üniversitesi. Einstein Ve Atatürk Belgeseli