Mevlâna törenleri’nin 84. Yılı irfan vakti

“Bütün ilimlerin aslı-ruhu, insanın kendisini bilmesidir.“ 748. Vuslat Yıldönümü’nde Hazret-i Mevlâna’yı Anma Törenleri’nin özel konusu olan İrfan, İslam’ın insanlığa armağan ettiği en değerli kavramlardan biridir.

Fikir - 08-12-2021 13:47

İrfan; anlama, sezme, bilme, biliş v.b anlamlarıyla gündelik dil içinde kullanılırken tasavvufi metinlerde “daha özel ve incelikli bilmeyi ve sezmeyi” kastetmek üzere kullanılır. Anadolu sahasındaki manevî duyuşun sıradan insanın erdemlerine etkisini anlatırken de zaman zaman kullandığımız “halk irfanı” terkibinde; uzun yıllarca tecrübe edilmiş, bilgi düzeyindeki anlamayı aşmış, doğal olarak ortaya çıkan güzel ve olumlu davranışlardaki incelik, zarafet, nezaket, Hakk’a, adalete ve insanlığa uygunluk anlamındadır.

Mevlâna’nın Divan-ı Kebir ile Mesnevi adlı eserinde kelime hem irfan olarak orijinaliyle, hem de bazı Arapça ve Farsça karşılıkları ve çağrışımlarıyla kullanılmaktadır.  Buna göre Hazret-i Mevlâna’nın tasavvufî dili, irfanı hem orijinaliyle hem de çağrışımlarıyla içermektedir.  Vakt kavramı ise Arapça’da“oluşun kabı” anlamına gelmektedir. Hazret-i Mevlana, ölüm karşısındaki duruşu, hissedişi ile de marifet ehlinin, irfan sahibinin nasıl olması gerektiğini resmetmiştir. Onun ölüm karşısındaki pervasızlığı, korkusuzluğu, hatta ölümü; “Sevenle sevilen arasında inceden bir beden gömleği kaldı, onu da çıkarıp o güzelle çırılçıplak kalayım.” “Canı sen aldıktan sonra ölüm şeker gibi tatlıdır” gibi sözleri, İslam’ın, çağları aşan üstün söyleminin bir parçasıdır.

Ölüm, hepimiz için mutlaktır. Ancak iman ehli öldüğünde yok olmaz. Hakk’ın huzurunda tazelenmiş ve nimetlere gark olmuş olarak başka bir halde vücut bulur. Ahiret yurdu asıl yurdumuzdur. Dolayısıyla ölüm bize armağandır, ceza değildir, v.b kabuller, irfanî bir seziş içermektedir.

İrfan kavramı, Mevlâna’nın ve diğer mutasavvıfların dilinde sıklıkla yer alan “kendini bilmek” idrakinin bir sonucudur. Bu mesele, tasavvufî metinlerde o kadar çok işlenmiştir ki, neredeyse bütün bir tasavvufî literatür bu kavram etrafında gelişmiştir. Bu yüzden Hazret-i Mevlâna ve takipçileri de asırlar boyu Arapça, Farsça, Türkçe olarak yazdıkları eserlerde irfan kavramının altını çizmişlerdir.

İrfan’ı, Kendini Bilmek olarak anladığımızda Mevlâna’nın Mesnevi, Divan-ı Kebir ve Fih-i Ma Fih adlı eserlerindeki birçok özlü sözünden bazıları şöyledir;

“Bütün ilimlerin aslı-ruhu, insanın kendisini bilmesidir.”

“Âlemde ne varsa senden hariç değildir.”

“Dilediğin her şeyi kendinde ara. Zira hepsi sensin”

“Sen baştanbaşa denizsin, ıslaklığı ne istersin ki.”

“İnsan, Hakk’ın usturlabıdır.”

“İnsan, pek büyük bir şeydir. Onda her şey yazılmıştır.”

“Ey insan, Hakk’ın kitabı sensin, sen.”

“Kâinatta ne varsa senden dışarda değil”

“Çünkü insanın beden gemisinin yelkeni inançtır.”

“Kendini ucuz satma; çünkü değerin pek fazla senin.”

“İnanan, inananın aynasıdır” dedi, “kâfir, kâfirin aynasıdır” demedi. Amma bu, kâfirin aynası yok demek değildir; onun da aynası vardır amma aynasından haberi yoktur.”

“Yüzünü aç da, yüzünü gösterecek aynayı bul.”

Bütün bu bilgiler ve yaklaşımlar etrafında İrfan kavramı şu şekilde anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır:

İrfan, bütün bilginin özüdür.

İrfan, kendini bilmektir.

İrfan, kendisi için istediğini öteki için de istemek, kendisi

için istemediğini ötekine de yaraşır görmemektir.

İrfan, bütün insanları bir bedenin uzuvları gibi görmektir.

İrfan, varlığı bir bütün olarak görmek ve her varlığa oluşuna göre hizmet etmektir.

İrfan, nezaket ve zarafet içinde olmaktır.

İrfan, bağışlayacak ayıp görmemek, gördüğü ayıbı da

kendinde bilmektir.

İrfan, halden anlamaktır. İrfan, ayrıcalıklarla kibirlenmemektir.

İrfan, insana saygı ve sevgi duymaktır.

İrfan, adaleti kendisi ve öteki ayırmadan istemek ve uygulamaktır.

Günün Diğer Haberleri