Fikir
Giriş Tarihi : 29-12-2022 11:05   Güncelleme : 16-02-2023 11:38

İsa Doğan Bezm-i Elest

İnsanoğlu kendi hayatıyla, çıkar ve menfaatleriyle ilgili yanlışları hemen düzeltiyor da dini ve inancı ile ilgili yanlışları ve hataları hep erteleyip devam ettiriyor. Neden? Çünkü dinini ve inancını hep ikinci, üçüncü plana atıyor, çıkar ve menfaatleri kadar dinine önem vermiyor ve saygı duymuyor da ondan.

İsa Doğan Bezm-i Elest

 

İnsanoğlunun öncelikleri hep dinin dışında olmuş; bütün önceliklerini dünya hayatına göre belirlemiş ve dünya hayatıyla sınırlamış. Bu yüzdendir ki Yüce Allah insanoğlu için Kur’an’da: İnsan bencil, egoist, çıkarcı ve basit düşünceli yaratıldı.(El-Me’aric:19-21) Bu durum şaşılacak veya hayret edilecek bir şey değil; çünkü Yüce Allah peygamberleri ile vahiy göndermiş; bildirdiği doğrulara göre yaşamalarını insanlara emretmiştir. Aynen Kur’an’da buyrulduğu gibi tarihte de günümüzde de insanların ekserisi Allah’ın emirlerine uymamıştır.

İnsan açısından dünya işleri hep çıkar, menfaat, zarar ve ziyan işleri olmuştur. Bu yüzdendir ki insanoğlu dünyanın maddi değerlerini kendi merkezine almıştır. Psikolojisini, ahlakını, aklını, kalbini ve hemen hemen her şeyini çıkar ve menfaatine göre düzenlemiş ve oluşturmuştur. İnsanın bu yaratılışı karşısında Allah’ın emirlerini ve yasaklarını da kabul etmemesini de çok fazla yadırgamamak gerekir. Çünkü Yüce Allah Kur’an’da insanoğlu için şunlar doğrudur, şunlar yanlıştır; ister doğruları tercih edip yaparsın, isterse yanlışları tercih edip yaparsın; her iki durumun da sana yansıyacak olumlu ya da olumsuz farklı sonuçları olacaktır, şeklinde muhtelif ayetlerde insanın karar ve tercih özgürlüğüne sahip olduğunu bildirmiştir.

İnsanoğlu, hayatını Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği buyruklarına göre tanzim edeceği yerde, tam tersi hareket ederek Allah’ın dinini kendi heva ve hevesine, çıkar ve menfaatlerine göre ve yaşamak istediği hayata göre düzenlemek istemiştir. Onun içindir ki Müslümanlar ta başından beri sahip oldukları İslami anlayışın temellerini böylesi psikolojik eğilimlerle kendileri oluşturmuşlardır.

İslam’ın temelleri ile taban tabana zıt olduğu halde takriben 1350 seneden beri bizzat Müslümanlar tarafından oluşturulan, Müslümanların din anlayışının kara kutusunu teşkil eden ve Bezm-i Elest (Elest Meclisi) diye adlandırılan hikaye ya da senaryo Müslümanların böylesi eğilimlerinden ortaya çıkmıştır.

Bezm-i Elest hikayesine göre Yüce Allah bütün insanların ruhlarını levh-i mahfuzda yani ezelde çok önceden yaratmış olup kıyamete kadar onların bütün durumlarını takdir etmiştir. Sonra onların içinden önce Adem’i yaratmış ve Adem’in sırtından diğer insanların zürriyetlerini çıkartmış ve onların Rabbi olduğuna dair kendilerinden söz ve misak almıştır.

Bütün İslam alimleri, bu hikayeyi Kur’an’da A‘raf Suresinin 172. ayetine dayandırarak bu ayetin baş kısmını buna göre okuyup tercüme etmişlerdir.

Bu ayet, peygamberimizden sonra İslam tarihinin ilk asırlarından beri tefsirlerde ve meallerde İslam’ın temellerine aykırı bir şekilde izah edilip mana verilmiştir. Bu ayetle ilgili olarak peygamberimizden hemen sonra sahabe savaşlarının sebep olduğu cebriyeci anlayışın şekillendirdiği bu yanlış algı ve tercüme takriben 1350 seneden beri günümüze kadar gelmiş, sözde hadislerle de desteklenerek bütün tefsirlerde ve meallerde devam etmiş ve şöyle denilmiştir: “Rabbin ademoğullarının bellerinden onların soylarını aldı ve onları kendilerine şahit tuttu. Ben sizin Rabbiniz değil miyim -Elestü bi Rabbiküm dedi. Onlar da: Evet buna şahidiz dediler. Sonra kıyamet günü demeyiniz ki, bizim bundan haberimiz yoktu”(172) ya da demeyiniz ki: “ Daha önce atalarımız Allah’a ortak edinmişlerdi biz onlardan sonra gelen bir nesildik. Onların yanlışları yüzünden bizi de mi helak edeceksin? (A’raf:172-173)

Bu ayetin baş kısmının tercümesi Arapça dili bakımından tamamen yanlıştır. Bu ayetin gerçek ve doğru tercümesi yaklaşık olarak şöyle olmalıdır:

“Rabbin Ademoğullarından (yani) onların peşlerinden gelen zürriyetlerinden gelen bazılarını sorguya çektiğinde ve ' Ben sizin Rabbiniz değil miyim ' diye onlara ' Evet Rabbimizsin ' dedirterek onları kendilerine şahit tuttuğunda gördük ki Kıyamet Günü ' Biz bundan ğafil olduk diyeceksiniz ya da daha önce babalarımız şirk koşmuştu ve biz de onların zürriyeti olduk ( yani şirk koşmayı onlardan öğrendik, bizi onlar müşrik yaptı). Yanlış yapanlar ( atalarımız) yüzünden bizi helak mı edeceksin -- cehenneme mi atacaksın-- diyeceksiniz" (A’raf:172-173) Gaflet, âbâ ve zuhur gibi anahtar kelimeler bu ayetin manasının bu şekilde olması gerektiğinin de önemli delillerindendir.

 

 

Dillerde bazı kelimeler metinlerin durum ve konularına göre farklı anlamlarda kullanılabildiği gibi Kur’an Arapçasında sadece bilim adamlarının anlayabileceği ve normal Arapçadan farklı bilimsel kelimeler de vardır. Bu durum bir lisanın mana zenginliği, fesahat ve belagat bakımından da üstünlüğünü ifade eden ve gelecek çağlara hitap edebilen bir özelliktir. A’raf 172. Ayetin başında yer alan “ahaza” kelimesi aldı, tuttu, (min harficeriyle) çıkardı, muahaza etti, sorguya çekti, cezalandırdı, azarladı gibi anlamlara da gelir. Yine bu ayetin baş kısmında geçen “zahr” , “zuhur” , sırt ve sırtlar anlamına geldiği gibi aynı kelimenin fiil ve mastar kalıbıyla peşinden gelmek ve takip etmek gibi anlamları da vardır. İşte bu ayette “ahaza” kelimesi muahaza etti, sorguya çekti, azarladı ve ceza verdi anlamlarına geldiği gibi “zuhur“ kelimesi de peşinden gelmek, takip etmek anlamlarındadır. Ayet, ölümden sonraki kabir hayatında Yüce Allah’ın kullarından bazılarıyla konuştuğunu ifade etmektedir. Benzer mahiyette Kur’an’da başka ayetler de vardır (El-Müminun: 99-100 ayetleri gibi). Bu ayetin şimdiye kadar ki anlayış ve tercüme biçimi ile:  ”Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini aldı çıkardı” gibi ifadelerin hiçbir İslami ve dini mantıkla ilgisi olmadığı gibi, Kur’an’ın başka hiçbir ayetinde böylesi bir manayı destekleyen bir durum söz konusu değildir.

Tarihte ve günümüzde Kur’an’ın ayetleri ve kelimeleri ile ilgili zahiri anlamının dışında bu tip anlayış ve uygulamaların sadece Şii, Batini geleneklerde yapıldığını görüyoruz. Üstelik Kur’an’ın anlatım biçiminde herhangi bir konunun tek bir ayetle münferit ve münhasır kaldığı vaki değildir. Yüce Allah’ın Kur’an’da emir, nehy, haram ve helal olarak ifade ettiği bir hususun en az iki ya da daha fazla ayetlerde geçtiği ve ilgili konunun muhtelif yönlerini işaret ederek açıklayıcı bir üslup takip ettiği görülür. Bu durum usul ilminde müteşabih veya müteşabihat kelimeleri ile ifade edilmiştir.

İslam’ın dini temelleri ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan ve Elest Bezmi ya da Elest Meclisi diye adlandırılan bu hikaye nasıl uydurulmuş, asırlarca İslam’ın inanç sistemine nasıl yerleşmiş, asırlarca İslam toplumunda ve Müslümanların inançlarında nasıl yaşamış, binlerce ilim adamı bu durumu nasıl görmemiş niçin düzeltilmemiş ve buna hala nasıl inanılıyor?

“Ey Araplar dilinizi benden öğrenin” diyen Keşşaf sahibi Zemahşeri bu ayeti tefsir ederken Allah’ın Adem’in sırtını sıvazladığını ve insanların ruhlarını çıkardığını söylemektedir. Bu hayret verici durumu anlamak mümkün değildir. Kur’an da bunun gibi yanlış tercüme edilen ve bilim adamlarının yeniden bakması gereken onlarca ayet vardır.

Bunun gibi Müslümanların inançlarına ve din anlayışlarına yerleşip asırlarca İslam toplumunda gelenek haline gelmiş böylesi sayısız yanlışlar var ve bunların teker teker temizlenmesi İslami temellere uygun bir itikadi ve dini anlayışın hakim olması çok önemlidir. Bu meyanda günümüzde ve özellikle internet medyasında boy gösteren ve sayıları 10 kişiyi geçmeyen bir takım sözde bilim adamlarının İslam dışı söylemlerine itibar edilmemesi ve Müslümanların dinlerini bizzat kendileri yani Kur’an’ın anlaşılması hususunda fen bilimlerinden destek almak suretiyle İslam’ın temellerinden Kur’an ve hadisten hareketle öğrenmeleri büyük önem arz etmektedir.

Prof. Dr. İsa Doğan 

İslam Mezhepleri Tarihi Doçenti ve Kelam Profesörü

Recep YAZGANRecep YAZGAN