Kültür
Giriş Tarihi : 29-04-2019 15:58   Güncelleme : 29-04-2019 15:58

Bir Büyük Doğu Sadığı: Üstün İnanç

Bir Büyük Doğu Sadığı: Üstün İnanç

Geçmişte Üstad Necip Fazıl ile bir arada bulunmuş insanlarla zaman zaman görüşme fırsatım oluyor. Onları dinliyorum. Bir devrin şahidi olmuş bu insanların, topluma meçhul kalmış, dikkatlerden kaçmış veya ihmal edilmiş “canlı arşiv” olduklarına inanıyorum. Üstad Necip Fazıl’ı görenleri görmenin önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum.

Gençliğinde Üstad ile tanışmış (1957), onunla sohbeti olmuş, davasına omuz vermiş insanlardan biri de Üstün İnanç’tır. Görmediğimiz bir devri, genç gözüyle bu zamanın gençlerine anlatanlardan... O, ne zaman konuşmaya başlasa sözü Üstad’a getirmesiyle tanınır. Her tanıştığına adını söyledikten sonra kimliğini verir: Büyük Doğucuyum!

Üstün ağabeyi, geçtiğimiz günlerde Altunizade Kültür Merkezi’ndeki “Zamanın Ruhu” adlı programında dinledim. Yaşı 80’e dayanmış bir Büyük Doğu evladının samimiyetine, heyecanına, gayretine şahit oldum. Altunizade’ye ilk defa geldiğini belirttikten sonra şöyle bir giriş yaptı: “Adım Üstün İnanç, Büyük Doğucuyum. Benim varoluşumu, bütün biçimlenişimi sağlayan Büyük Doğu’dur. Necip Fazıl Kısakürek...”

Büyük Doğu’nun Tesiri

Konuşmasından önce moderatör Harun Yöndem tarafından okunan Attila İlhan şiirlerinden hareketle Sait Faik Abasıyanık’ı hatırladığını söyleyen İnanç, İlhan’ın hiç içki kullanmayan, Abasıyanık’ın ise tam bir “şarapçı” olduğunu, yani zıt yönleri olan edebiyatçılar olduklarını ifade etti. Üstün İnanç, şöyle devam etti:

“Attila İlhan, Necip Fazıl hayranıydı. Bunu TRT televizyonunda apaçık ifade etmişti. ‘Ben’ demişti, ‘Necip Fazıl’ın şiirlerini okuduktan sonra şair olmaya karar verdim, şiirin yüceliğini anladım.’ En beğendiği şiiri sorulduğunda da, ‘Otel Odaları’ demişti. Sait Faik’e gelince... O, Necip Fazıl’ın bir ifadesiyle “azat kabul etmez köle”lerindendi. Üstad ne dese katlanır ve onu yapardı. Onunla Büyük Doğu yazıhanesine Üstad’ı ziyarete gittiğimde karşılaşmıştım. Sait Faik, Büyük Doğu’ya yazı verirdi. O gün de yazıları için telif ücreti vermişti. Sait Faik, ‘bereket versin Üstadım’ deyince Üstad, ‘ne oldu, gidiyor musun?’ dedi. Abasıyanık, ‘evet üstadım’ dedi. Üstad, ‘Zıkkımlanmaya mı?’ diye sorunca Sait Faik, ‘evet üstadım’ cevabını vermişti. Bu defa Üstad, ‘zıkkım iç!’ deyince Abasıyanık, ‘baş üstüne üstadım’ şeklinde cevap vermişti. Sait Faik, varlıklı bir ailenin çocuğuydu aslında... Türkçesi çok iyiydi. O mu kendini harcattı, yoksa başkası mı harcadı tartışılır fakat harcanmış biri olduğu kesindi.”

Necip Fazıl’ın Cebindeki İsimler

Üstün İnanç, Büyük Doğu’ya gelen farklı isimlerden de bahsetti.

Mesela, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın da Sait Faik’le benzeştiğini hatırlattı:

“Dağlarca’nın kitabı da yok o zaman. Dağlarca ve Abasıyanık, Tünel’den itibaren, biri İstiklâl Caddesi’nin sağından diğeri solundan yürürler ve ceplerinde içki şişesine bağlı imbikle, içerek Taksim meydanında buluşurlardı. Karşılaşmalarında birbirlerine iltifat edip tekrar geri dönerlerdi. Bu, bohem hayat tarzından bir kesittir. Bunun gibi tablolar zamanın İstanbul’unda çok yaşanırdı. Saydığım isimler gibi birbirine zıt, bir araya gelmeleri imkânsız denilebilecek insanlar vardı. Necip Fazıl’ın “gizli ceb”inde yer alan isimlerden biri de Nejat Uygur’du. Uygur, BD (Büyük Doğu) Fikir Kulübü’nün üyesiydi ve muntazaman aidatını öderdi. Bunu kimse bilmez. Bu isimler İstanbul’a renk vermişti. Bu renkler solunca, İstanbul da soldu bence... O dönemin İstanbul insanı içki kullanıyor olsa bile, kültürel olarak bugünün İstanbul insanıyla arasında büyük fark var.”

Komünistlikten Dönenler

“Yönetmen Metin Erksan’ın çevresi solcuydu. Ben ise onun çevresinde aykırı biriydim. Onun yakın arkadaşı ‘Köse Zeki’ bir gün bana, ‘Metin’le Yahudi ve Rum mahallelerinde cam taşlardık’ demişti. Bunu öğrendikten sonra Erksan’la ilk karşılaşmamda solcu kimliğini sorgulamıştım. ‘Bunu hangi ideolojiyle yaptınız’ demiştim. Hemen toparlanıp, ‘sen nereden biliyorsun bunları?’ diye sormuştu. Daha sonra beni Metin Erksan’la tanıştıran arkadaşıma ‘kim bu’ diye beni sormuş; arkadaşım da ‘faşist bir arkadaşım’ demiş. Metin Erksan da, ‘onu dönüştürelim yahu’ diye cevap vermiş... Metin Erksan’ın ‘ulusal sinema’ya dönüşünde Kemal Tahir’in büyük etkisi vardır. Komünist Rusya’yı gördükten sonra milliyetçi kimliği öne çıktı. Yaşar Kemal gibi... O, İşçi Partisi kurucularındandı. ‘Benim arkamda istihbarat yok, çünkü onlardandım. Ama Moskova’yı görünce durumun feci olduğunu anladım. Aman çocuklar cahil olmayın, aldanmayın.’ demişti.

İnanç’a Göre “Büyük Doğucu”

Üstün İnanç ağabeye sordum: “Bir Büyük Doğucunun tipik özelliği nedir?”

Şöyle cevapladı:

“Üstad’ı dinlerken, Üstad’a itiraz edebilen kişidir. Bu birinci özellik... İkinci özellik ise, Üstad’ın emrine asla aykırı davranmayandır.”

Peşinden Üstad Necip Fazıl’ın verdiği bir konferansla ilgili hatırasını paylaştı:

“Üstad bir konferansında İslâmî prensiplerden bahsediyor. Ben de Marks okumuş biri olarak dinliyorum, ama şaşırarak dinliyorum, çelişkiye düşmüştüm. Çünkü anlattıklarının aynı Marksizm’de vardı. Konferanstan sonra Üstad’a sordum: Üstadım, bu demek? O da, ‘Oğlum bunlar aslında İslâm’ındır. Onlar İslam’dan aldı. Gidin anlatın, bu çocuklar bunu bilmiyor’ demişti. ‘Bu çocuklar’ dediği de, Yeşilçam sinemacılarıydı.”

Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Edebiyatı Vakfı’nın ortak organizasyonuyla AKM’de (Atatürk Kültür Merkez) düzenlenen Sultanu’ş-Şuarâ (Şairler Sultanı) gecesindeki hatırasını paylaşan Üstün ağabey, o gece Üstad’ın talimatıyla Çile’yi okuduğunu, bir gün sonra Üstad’ın kendisini arayıp, “evladım çok güzel okudun, çok teşekkür ederim” diyene kadar rahatlayamadığını anlattı. Şunu da ekledi: “İşte bu bana yeter...”

Bahri Zengin’e Burs Veriyordu

Üstad’ın kendisine itiraz edildiğinde gayet yumuşak davrandığını hatırlatan Üstün İnanç, buna dair bir hikâyesini paylaştı. “MSP yöneticilerinden Bahri Zengin, Üstad’ın bursuyla okumuştur; bunu pek kimse bilmez” dedi. “Bahri, zaman zaman ispenç horoz gibi Üstad’a karşı çıkardı. Yüksek makine mühendisiydi. Üstad’ın onu usul usul dinlediğine şahidim. Hatta o kadar ki, bir yaz günü Üstad’ı ziyarete gitmiştik. Bahri oldukça genç, tartışmaya başladılar. Orada bulunanlar biri Üstad’a, “utanmıyor musun, koskoca adamsın, ne diye böyle azarlıyorsun delikanlıyı...” der demez, Bahri olduğu yerden bir koptu; adamın üzerine atlayıp gırtlağına yapıştı. Bahri judocuydu. Bu sözü Üstad’a hakaret saymıştı. Adamı duvara dayamış ve “Sen kime böyle diyorsun!?” demişti.

 Cumali DALKILIÇ

Aylık Dergisi 174. Sayı

adminadmin