Türkiye
Giriş Tarihi : 18-10-2014 11:56   Güncelleme : 18-10-2014 11:56

Bize Bir Nazar Oldu,Cumamız Pazar Oldu !

HÜL Evlad babaya değil, Baba evlada hizmet eder oldu

Bize Bir Nazar Oldu,Cumamız Pazar Oldu !
HÜL Evlad babaya değil, Baba evlada hizmet eder oldu. Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu. Bize ne oldu ise, Hep azar azar oldu.(Arif Nihat Asya) Tozlu topraklı yollardan ,demiryollarının soğuk bedenine değince değişmeye başladı insanoğlu diyor bir düşünür.Dumanlı,güvercinli haberleşmenin yerini alan kablolu haberleşme ağları yaraladı insanlığı.Kılıçtan ve gögüs gögüse mücadeleden vazgeçilip,toplu tüfekli ateşli silahlar yaktı insanlığı.Köroğlunun deyimiyle; “Tüfenk icat oldu mertlik bozuldu” Birleştirici değil,ayrıştırıcı ilkeler,insanları hayvani içgüdüleriyle hareket etmeye yönlendirdikçe vicdan ve merhamet duyguları yok edildi. İnsanlar insanlara,halklar halklara,devletler devletlere düşman oldu. İnsanoğlu dinsel,toplumsal ve sosyal mutluluklar yerine ,kişisel mutlulukları,yaşamlarının asıl amacı yaptıkları süreçden sonra,hayatın tüm anlamlı getirileri anlamsızlaştı.Ve insanlık top yekün sefalete ,felaketlere sürüklendi.Düşünsel yetilerini kullanmayı reddeden sözde düşün insanları yok etti,dünyanında insanlığınında geleceğini.Hem dünya insanına hem de memeleketim insanına bir haller oldu! Peki Türk Toplumu olarak ne oldu bize? Nasıl bu kadar değiştik?Nasıl bu kadar olaylara duyarsız,şiddet sever,başkalarının acısına güler hale geldik?Büyüğe saygıyı,küçüğe sevgiyi unuttuk.Birbirimize tahammülsüzleştik,geçmişin güzelliklerini,değerlerimizi yaşamayı bıraktık. Azar azar değiştik,dönüştük.Yaşadığımız dönüşümü sorgulamadık. Önce Ecdadımızdan utandık.Sonra tarihimizi unuttuk.Toplumsal değerlerimizi kaybettik medenileşme kılıfı arkasında.Arka sokaklarımızda  ahlakımızı bıraktık.İnancımızı yitirdik Yaradana!Azar azar eksildik,farkedemedik.Türk toplumuna ait milli duygularımızı,kütlerimizi koruyamadık. Bize ne oldu böyle toplumca,Cumalarımızı Pazar ettik? Oysa ki Eylül bakışlı çocuklardık biz.Eski bez parçalarındandı bebeklerimiz.Gözsüz,kulaksız,ağızsız. Görmez,duymaz,söylemezdik .  Çok oyuncağımız yoktu ama gökyüzü kadar hayallerimiz vardı bizim. Mahalle aralarında top koşturur,kırsak kırsak “dokuz kiremit”taşlarını kırardık. “Haziran gülüşlü” çocuklardık.Gülüşlerimiz küçük olsa da büyüktü yüreklerimiz. Çocuklar vurulmazdı bizim zamanımızda.Küçük çocukları küçük kurşunlarla vururlar mı vurmazlar mı sorusu hiç aklımıza gelipte sormadık annelerimize.Kurşunlardan sakınılıp saklanmazdı çocuklar.Saklanan çocukların hükmü “elma” deyinceye kadardı. Çapraşık oyunları hiç bilmedik .Tek bildiğiz ipimizi çapraz sallamaktı.Ayaklarımız yerden kesilince,başımız göğe erer,göz yaşlarımız nisan yağmuru gibi mutluluktan gelirdi.Bölüşürdük neyimiz var neyimiz yoksa.Var olanı paylaşmak kolaydı da yokluğu paylaşmaktaydı marifet. Kırmızı kiremitli,bahçeli evlerde büyüdük,bacalarında leylek yuvaları olan.Anlamalıydık uzun zaman önce yuvalarına uğramayı bıraktıklarını.Ama göremedik bu ince ayrıntıyı.Bahçelerimizde dört mevsim“yediveren gülleri”açardı.Şeftaliler çiçek açtığında bilirdik bahar geliyor.Ortancalar,hanım elleri süslerdi camlarımızın önlerini.Perdelerimiz bile bahar bahardı bizim.Dallı,güllü,çicekli. Bassa basa açık bırakılmış musluktan su basardı evlerimizi.Hiç Köy baskını,dağ eşkiyası basmadı evlerimizi. Vicdanları rahattı her daim memleket insanımın.Şuur vardı,izan vardı.Acılar yaşansa da içte yaşanır,şimdiki zamane insanı gibi ulu orta dökülmezdi ortaya.Mahremiyet diye bir hal vardı,kol kırılsa da yen içinde kalırdı. Bildiğimiz en güzel melodi,Uzun kış gecelerinde mavi badanalı,tavanları ahşaptan oymalı odalarımızda,küçük teneke sobada yanan kuru odunların çıkardığı seslerdi.Binbir çeşit kokuların arasında boğulmadık bizler.Tek bildiğimiz esanslı koku,karnı ateşten kzarmış sobaların üzerine konan portakal kabuklarınının kokusuydu. Mangallar yakılırdı,bakırdan cezveler sürülürdü közün üstüne.Muhabbette,dostlukta öyle ucuz değildi.Zahmeti çekilirdi çekilmesine de bir fincan kahvenin de kırk yıl hatrı güdülürdü. Zahmeti olmayanın değeride olmazmış ya ondan besbelli “kahve makinası” dostluklarının hezimeti. Çekirdekten aile mi olurmuş o zamanlar duysak ne gülerdik.Çünkü biz çekirdeği bir erikte bir de üzümde bildik. Üç kuşak aynı çatı altında yaşardık.Hiç tek olmadı annemiz,babamız,kardeşimiz.Komşu annelerimiz,emmi kardeşlerimiz,kirvelerimiz,sağdıçlarımız vardı her düşmeye yeltendiğimizde bizi tutmayı görev bilmiş.Mesela kendi evimizin kapısını kendimiz açmayı hiç bilmedik bizler.Hep bir açan güler yüz bulunurdu evlerimizde.Yalnız kalmadık hiç. Tek korkumuz,Gulyabanilerle öcülerdi.Ha çıktı ha çıkacak göremeden büyüdüğümüz. Komşuda pişer mutlak bir tabağı da bize düşerdi.Ondandır hep gözümüzün tok oluşu.Başka insanların aşına ,çorbasına heveslenmememiz. Bizim mücadelemimizin tek bir adı vardı:Sivrisinekler! Sokak aralarında gördüğümüz tek duman bulutu,sivrisinek ilaçlama arabalarıydı.Bizim nesil hiç bir şeyin arkasından koşmadı belkide o arabaların arkasından koştuğu kadar.Ne biber gazını bildik ne barut kokusunu. Genç kızlarımızın tek bir tek rüyası vardı:Sınger dikiş makinası.Annelerimiz evde dikerdi giysilerimizi.Büyüklerin ki küçüklere uydurulur,büyüklerin ki ters yüz edilir ömrü bir yıl daha uzatılırdı.Kanaatkardık.Şikayet etmeyi bilmezdik. Ev salçalarınının renginde bildik “Kan”sözcüğünü.Bir tek pekmez kazanlarında yandık,yakıldık. Organik tarımı da pek bilmese de kimseler biz başlattık.Fasulye tohumlarını pamuklar içinde ilk biz yetiştirdik.Gendi etikti hiç bilmedik.Genetikle oynama diye bir oyun varmış bu zamanda duyduk meraklandık.Vicdan sahibi insanlardık.Neyle oynayıp neyle oynanmayacağını bilen.Karanfilin kırmızısını,menekşenin morunu tanıdık .Erik ağaçlarımızdan zerdali toplamadık hiç.Af buyrun bu gün şaşaladık biz,Hıyarlar adam niyetine dolaşmada memleketim sokaklarında. Kurallarımız vardı.Akşam ezanı okundu mu dağılırdık evlerimize.Yer sofralarında buluşurdu tüm aile.Diz dize,dirsek dirseğe yenirdi yemekler.Ağzımız doluyken konuşmaz,su içerken gülmezdik. Hayat pahalı olsa da yokluk görünendeydi gönüllerimiz zengindi bizim. Sevgiyle bakardık tüm dünyaya.Zamanımız insanı turşu satsa da yüzünde bizler assak assak çamaşır asardık ipe.Yüz asmak da neyin nesiydi ? Hiç bilmedik.Çarpsa çarpsa kapıyı rüzgar çarpardı,insan yüzüne kapı çarpmayı öğrenmedik. Allah’ın selamı vardı alınıp verilen.Alanı mutlu ,vereni huzurlu  kılan. Siz,günümüz postmodern insanından hiç duydunuz mu; _Huu komşum !diye seslenen birini? Duyamazsınız. O ünlem yok artık lügatımızda.Oysa tek bir sesleniş neleri barındırır içinde bir bilseniz! _Komşum seni özledim! _  Seni merak ediyorum,iyi misin? _Seni seviyorum sana değer veriyorum! Şimdi mi,insanlar ölüyor da günler sonra bulunuyor cesedi bir başına soğuk duvarlar arasında. İnsan insanı sevmiyor artık insan kendini seviyor. Kaybımız çok derinlerde.Kalplerimizdeki sevgiyi,şefkati,merhameti yitirdik. Biz yabancıyız bu gri şehirlere.Zemheri ayazları yaşıyoruz ,masal kuşlarımız ölü.Zaman,kaybetti masumiyetini.İnsanlar ona keza.Şimdi olsa da koklasak geçmişin özlemlerini.Eski bir radyoda “O Mahur Beste”çalsa,azar azar kaybettirildiğimiz, geçmiş zaman mimozalarına inat.Yazı yine ağustos böçeği anlatsa çatlayana dek. Başkalarının eline bakmaktan, kendi elimizdeki hazinelerimizi zamana çaldırdık!Görünmez kavalcıların peşine takıldık toplumca.Kültürel mirasyediciler getirdi bizi bu hale.Yavan bilinçlerin,zihin yoksullukları azar azar tüketti değerlerimizi.  Huracan Rüzgarları, hem memlektimizde hem tüm dünyada insanlığın dallarını kırdı. Tüm yer yüzü kan kokusuna boğuldu.Küresel çıkarlar uğruna çıkarılan savaşlarda,milyonlarca çocuk,kadın,masum insan öldürülüyor.İnsanlar,ihtirasın,bencilliğin,kibrin,güç tutkusunun esiri oldular.Kalpler artık “İlahi Güç” korkusuyla ürpermiyor,gözler bunca ölüme ,kana gözyaşı akıtmıyor.Bir haller oldu bu devir insanına. Acı ve açlık üreten global düzen,insanlığı hızla uçuruma götürüyor. İşte geçmişimiz,işte bu günümüz,işte hesaplaşmalarımız.İşte goblinler,işte pençeler,işte ölüm vadisinden akan  insan kanıyla boyanan bir dünya.İnsanlık sefil bir iflas halinde.Hepimiz bizim gibilerin cehenneme çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Ülke olarak çılgınca bir sürüklenmeyle çukuruma gidiyoruz.Bu gidişatı önleyecek yeni fikirlere yeni oluşumlara,kültürel mirasımızın yeni kuşaklara aktarılmasına ihtiyaç var.Ola ki son anda uçuruma yuvarlanmaktan kurtuluruz. Benim halen bir umudum var.İnsanlığın ,ülkemizin ve dünyanın kurtuluşu adına. Ne zaman ki;Batının Emperyalizmi,doğunun Vicdan Sömürüsü”biter ,eski bir radyoda çalan “O Mahur”besteye kulak vermeyi başarırız ,memleketimiz kurtulur. Dünya mı ? Olimpos Tanrılarını yok etmeyi başarırsa Dünya da kurtulur! Yok bunların hiç birini başaramazsak,tüm dünya insanlığı kurtuluş için “Mahşerin Son Atlısını”bekleriz! Çaresiz....
adminadmin