Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 27-10-2020 09:24   Güncelleme : 27-10-2020 09:27

Ey Güllerin Rayihasındaki İnci Tebessümlü Yâr!

Ey Güllerin Rayihasındaki İnci Tebessümlü Yâr!

    Sen ki olmasaydın; olmazdı âlem-i şümûl! Senin nurun ile halk eylendi yerde ve gökte var olan ruhlar ve cisimler. Nûr-i Muhammedî ile şeref-yâb oldu kâinât.

    Küre-i arzı sarmalamıştı küfür.Dalâlet, zulüm yağıyordu her bir bucağa. Ahlâksızlık, soysuzluk baş tacı görülür olmuştu. Putlar, şamil eylemişti Mekke’yi. Nasıl da temenna ediliyordu putlara! Kız çocuklarına, vahşice davranılmasına sebep olan kalpsiz kalpler nasıl da tutmuştu birbirinin elinden!  Mekke ürperiyor, kâinât titriyordu. Herkes ve her şey, bir KURTARICI bekliyordu. Zincirleri kıracak, putları yerle yek-sân edecek, mühürlenmiş kalplerin mührünü söküp atacak bir müstefid CÂNÂN arıyordu gökte melek, yerde beşer!

   “Ol, Rebiul-evvel ayın nicesi,  

   On ikinci gice isneyn gicesi.”

    Hicret’ten 53 sene evvel, Fil Vakası’ndan iki-üç ay sonra, Rebiulevvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke’nin Haşimoğulları mahallesinde, Safa Tepesi yakınındaki bir evde vuslat vaki oldu. Aydınlandı karanlık yollar, yandı sönen kandiller, nur yayıldı kâinâtın çehresine. Âlem oldu, başka bir âlem. Geldi Kâinâtın Serveri, güllerin rayihasındaki İnci Tebessümlü Yâr!

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN