Fikir
Giriş Tarihi : 05-11-2018 14:35   Güncelleme : 05-11-2018 14:35

FETÖ’nün sahipleri, Milli Görüş’ün düşmanları

FETÖ’nün sahipleri, Milli Görüş’ün düşmanları

Fetullahçı terör örgütünün 17- 25 Aralık yargı darbesi girişiminin ardından, hükümet FETÖ’nün devlet kademelerinde açtığı yaraları sarmak ve örgütle mücadele için Milli Görüş kökenli bürokratlara daha aktif görevler vermeye başladı. 17-25 Aralık’tan sonra Milli Görüş geçmişine sahip isimler adeta aranır hale gelmişti.

AK Parti hükümetlerinin bu isabetli kararının, FETÖ’nün devletten sökülüp atılmasında da ciddi katkısı oldu. Çünkü Fetullahçıların en çok haksızlık ettiği kesim Milli Görüşçülerdi. Dolayısıyla FETÖ’yü en iyi tanıyan ve en çok mücadele azmine sahip kişiler Milli Görüş geleneğinden gelen kişilerdi.

Fetullah Gülen’in, liderliğini Necmettin Erbakan’ın yaptığı Milli Görüş’e düşmanlığı 70’li yıllara dayanıyor. Hatta Erbakan’ın siyasi arenaya adım attığı günden beri Fetullah Gülen rahmetli Erbakan’a düşmandır. Bu düşmanlık tabii ki kişisel bir düşmanlık değil, düşünsel bir düşmanlıktır. Abarttığımı düşünen varsa Fetullah Gülen’in 28 Şubat sürecinde Kanal D’de Yalçın Doğan’a verdiği röportajı izlesin. Fetullah Gülen, bırakın 60’lı-70’li yılları, ruhlar âleminde bile Erbakan’ı sevmediğini söylüyor.

Bunları niçin hatırlatıyorum? FETÖ ile mücadelede Milli Görüş geleneğinden gelenlerin öneminin herkes tarafından daha iyi anlaşılması için. Fetullah Gülen, Milli Görüş hareketine karşı Türkiye ve İslâm düşmanları tarafından sürekli beslendi. Refah Partisi’nin seçimlerde iddialı olduğu dönemde bunun önüne geçmek için televizyon televizyon dolaşan Fetullah Gülen, “Cebrail gelse parti kursa oy vermem” diyerek, Türk milletinin dini hassasiyetlerle Refah Partisi’ne oy vermesinin önüne geçmeye çalışıyordu.

Vaazlarıyla Refah Partisi’nin yükselişini önleyemeyen Fetullah Gülen, 1995 seçimlerinde birinci parti olan Refah Partisi’nin hükümet kurmaması için bu kez parti parti gezdi. 1996’da Refah-Yol hükümetine engel olamayan Gülen, artık darbecilerle açık açık iş tutmaya başladı. 28 Şubat’ın postmodern darbecileri, başta İsmail Hakkı Karadayı ve Çevik Bir ile al gülüm ver gülüm ilişkisine giren Fetullah Gülen, dönemin darbeci medyasının televizyonlarının vazgeçilmez adamıydı. Tabii gazetelerinin de manşetinden inmiyordu. Gülen, 28 Şubat cuntacılarını müctehid ilan etmiş ve yaptıkları işlerden dolayı da iki sevap yazmıştı.

Milli Görüş geleneğinden gelenler bu yüzden Fetullah Gülen’in ve hareketinin kim olduğunu en iyi bilenlerdi. İşte bu yüzden 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ ile mücadele için gözlerini budaktan sakınmadan mücadeleye giriştiler.

Fetullahçı terör örgütü, Milli Görüş geleneğinden gelen isimlerin önüne geçmek için şeytani bir plan devreye soktu. O zamana kadar düşmanlık ettiği bu siyasi geleneğe medyasının kapılarını açtı. Milli Görüş’ün siyasi temsilcisi olarak görülen Saadet Partisi’nin o zamanki genel başkanı Mustafa Kamalak’ı her gün yayınlarına alan Fetullahçı teröristler, bir taşla iki kuş vurmanın hesabı içine girdiler. Hem Milli Görüş geleneğinden gelen kişilerin bürokraside yer edinmesinin önüne geçmeyi hesap ettiler, hem de FETÖ ile mücadeleyi sekteye uğratacaklardı.

Yukarıda saydığım sebeplerle Milli Görüş geleneğinden gelen bürokratlar bu oyuna gelmedi, FETÖ ile en keskin mücadeleyi yürüttüler. Ama FETÖ pes etmedi, aynı oyunu sürdürdü. Saadet’te genel başkan değişti, anlayış değişmedi. Temel Karamollaoğlu başkanlığındaki Saadet Partisi, hem referandum hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde FETÖ’nün destek verdiği blokta yer aldı.

Saadet’in muhalefetini fırsat bilen kriptolar ve bazı çevreler, bu kez yepyeni bir tezgâh hazırladılar. Bürokraside Milli Görüş geleneğinden gelen isimler üzerinde Saadet’in muhalefetini bahane ederek baskılar kuruldu. Bürokrasideki Milli Görüş kökenli isimler kızak görevlere kaydırılırken, yeni alımlarda da aynı taktik izleniyor. Kamuda bir göreve talip olan Milli Görüş geleneğinden gelen bir isme “Sen muhalifsin” denilerek kapılar kapatılırken, aynı görevlere talip olan muhtelif isimlerin ne sosyal medya paylaşımlarına bakılıyor ne de FETÖ konusundaki hassasiyetlerine.

Saadet Partili Cihangir İslam’ın Meclis’teki tahrikleri işte bu tezgâhın son versiyonudur. Saadet Partisi CHP ile işbirliği neticesinde Meclis’e iki vekil gönderdi. FETÖ ile bir ilgileri olup olmadığını bilmiyorum. Ama her iki vekilin açıklamalarına ve sosyal medya paylaşımlarına bakıldığında tam bir FETÖ ajandası ile hareket ettikleri açıktır. Bu iki vekilin değerlendirmelerini kaale alıp Milli Görüş’e bakışımızda bir şaşılık yaşarsak, kazanan FETÖ olur. Bu iki vekili kendi haline bırakıp, işimize bakacağız. Milli Görüş’süz FETÖ ile mücadele yarım kalır, hatta başarısız olur.

Necmettin Erbakan bu ülkede Milli Görüş tohumlarını ekmeseydi, FETÖ çoktan amacına ulaşmış olacaktı. FETÖ’nün sahiplerinin en büyük düşmanlığı Milli Görüş’edir. Çünkü FETÖ, milli olan her şeye karşıdır.

Son bir not, bu yazdıklarımdan ‘FETÖ ile mücadeleyi sadece Milli Görüş geleneğinden gelenler yaptı’ anlamı çıkmasın. Bütün milli unsurların FETÖ ile mücadele ettiğinin en yakın tanığıyım.

Hüseyin Likoğlu / Yeni Şafak

adminadmin