Röportaj
Giriş Tarihi : 22-11-2018 13:55   Güncelleme : 22-11-2018 13:55

Hakan Bayram: Aşk Kalbi Kırıkların Hakkı!

Hakan Bayram: Aşk Kalbi Kırıkların Hakkı!

Ezgi sanatçısı yazar Hakan Bayram’ın ilk romanı “Şeyda” Az Yayıncılık etiketiyle raflardaki yerini aldı.Kültür sanat alanında önemli çalışmalara imza atan Bayram,“Şeyda” romanında sürükleyici cümlelerle gerçek aşkı konu ediniyor. Çok ilginç ve şaşırtıcı bir roman olan Şeyda için Tuzla Marina’da Hakan Bayram ile bir araya geldik ve Şeyda’yı konuştuk.

Hocam, daha önce bir albüm ve şiir kitabı ile çıktınız okurlarınızın ve dinleyicilerinizin karşısına. Hem sesinizle hem kaleminizle sanata katkı sağlayan bir şahsiyetsiniz. Bu röportajımızda malum son romanınız “Şeyda” kitabınızı konuşacağız. Bize kısaca romanın yazım hikâyesini anlatır mısınız?

Evet. Teşekkür ediyorum Ziya Bey. Sizinde belirttiğiniz gibi Hakan Taha adıyla 2011 yılında “Senden Bana Hüzün Kaldı” isimli şiir kitabı ve yine aynı isimle 2014 yılında “Bir Masal Gibi” ezgi albümü çalışmalarına imza attım. Şimdi ise “Şeyda” isimli bir romanla –fakat burada şimdiki ismimle- farklı bir edebi türle okurların beğenisine kitabı sunmuş oldum. Esasen her bir sanat ürününü üretebilmek çok emek ve zahmet isteyen bir süreç. Ben bu süreçleri sabırla aşmaya çalıştım.

Sorunuza gelecek olursam, roman yazmak küçüklüğümden beri yani romanla tanıştığım o ortaokullu yıllardan beri hep hayalimdi. Evvela bu hayalimi gerçekleştirdiğim için çok mutluyum. Tabii bunun için uygun zamanı bekleyerek ve bununla birlikte bilgi ve birikimi de ortaya koyarak altı aylık bir vakitte romanı kaleme aldım. Kimilerine göre bu bir ya da iki seneyi de bulabilir ya da üç ayı da. Bu yazarın kendi inisiyatifine ya da hazırlığına bağlıdır. Burada siz de takdir edersiniz ki önemli olan ortaya koyduğunuz sanat ürününün olgunluğu ve doyumlu olmasıdır.

Yıllardır kafanızda şekillenen karakterler artık sizi tabir-i caizse yazmaya itiyor ve adeta bunun için size vicdan baskısı yapıyor! Çünkü bu karakterlerin tümünün oluş sürecinden belli bir kıvama gelene kadar tüm sancılarının, niyetlerinin, nasıl bir rol üstleneceklerinin şahidi bire bir sizsiniz. Hal böyle olunca, -siz buna su kaynayıncaya ya da soğanlar pembeleşinceye kadar da diyebilirsiniz- ister istemez bu karakterleri artık yerli yerine oturtuyorsunuz.

Romanı kaleme alırken daha çok gece vakitlerini, sessiz bir ortamı tercih ettim ve yazılan şeyin ruhuna uygun müzikler dinleyerek yazdım kitabı. Bu yazma süreci kimi zaman çok bereketli kimi zaman çok durgun oldu. Fakat hedefinizi net şekilde ortaya koyduğunuzda bu süreci gayet soğukkanlı şekilde yönetebiliyorsunuz. Çok panik yapmadan gayet tutarlı ve istikrarlı bir yazı yazma serüveni sizi hedefe ulaştırabiliyor. Gel gelelim bütün teknik malzemeleriniz hazır olmasına rağmen asıl ruh halinizin yazma görevine hazır olup olmadığına. Bence bu en asli ve birinci nokta. Evet, gece olmuş, bilgisayarınız açık, bir fon müziği eşlik ediyor size fakat ruhunuz buna hiç hazır değil. Kafanız başka şeylerle meşgul, kendinizi ruh anlamında hiç iyi hissetmiyorsunuz ya da o gün çok kötü bir şey yaşadınız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Böyle bir durumda ne yazabilirsiniz ki? Yani bu öyle bir olay ki her şeyinizle, tüm bütüncül yaklaşımla, bedenen ve ruhen hazır olmanızı gerektiren bir durum ve en azından oturduğunuzda birkaç şey karalamanız gerekiyor o boş sayfalara.

Gün geldi tek bir kelime bile yazamadığım oldu ve yine gün geldi sayfalarca arka arkaya döküldü tüm kelimeler. Bu en başta dediğim gibi ciddi bir emek ve sabır istiyor.

Kitabınızda vermek istediğiniz asıl amaç nedir?

Tabii her sanat ürününün mutlaka iletmek ve vermek istediği mesajlar vardır. Evvela ben bir şey vermek istiyorsam okuruma, o okurumun uyanık ve agâh olmasını isterim! Ben mesajımı net şekilde ifade etmem! Biraz evvel dediğim gibi onu uyanık ve agâh olan okurumun çözmesinin ve anlamasının daha önemli olduğu kanaatindeyim. Zaten önemli olanda bu değil midir? Kuru ve boş kalabalıklara çok büyük laflar etmenin hem konuşana hem dinleyene zararı olmaz mı? Fakat iştahlı bir okurun, bir şey almak için didinen bir okurun, bırakın yüz kişiyi, bin kişiyi; bir kişi de olsa yazar gözüyle bunu gaye edinen bir okurun güzelliğine paha biçilebilir mi? Bu okur baş tacı edilmez mi? Bu sebeple bu bahsi bu şekilde netleştirmiş olalım.

Kitabımda yer yer anlaşılan ve yer yer okuru düşünmeye sevk eden mesajlarımın olduğu aşikâr. Bunu satır aralarında göz gezdiren okurun rahatça görmesi en büyük dileğim. Bir harf, bir kelime, bir cümle dahi olsa okuruma artı bir güzellik ve farklılık katabiliyorsam bu benim için büyük mükâfattır.

Kitapta ana karakter Melih ve Şeyda var. Biraz bize Melih ve Şeyda’yı anlatır mısınız?

Evet. Kitaptaki tüm olaylar Melih ve Şeyda ekseninde gelişiyor. Melih yapı ve karakter itibariyle gayet hoşgörülü, iyimser, mütevazı ve duygusal, şiir yazan bir genç. Üniversite de edebiyat öğrencisi aynı zamanda. Tüm olayları iyi yönetebilen, zeki ve kararlı güçlü bir karakter. Maziye ve atiye dair birikimini yer yer yaşanılan olaylar çerçevesinde sergileyen bir kişi.  Şeyda ise yine aynı üniversite de öğrenci fakat onun bölümü tarih. O da gayet alımlı, nezih, sevimli, ince ruhlu ve eli kalem tutan biri. Ailesine bağlı ve bu doğrultuda ailecek planlama yapabilen, karar alabilen ve uygulayabilen biri. Bunu da yer yer görebilecek okurlar. Kısacası iki karakterin satırbaşları bunlar. Romanın içinde birlikte duygusal ve macera dolu anlar yaşıyorlar. Her bir olay karşındaki göstermiş oldukları tavır okuru hem merakta bırakıyor hem de okur dilinden tebriki hak ettiriyor. İki karakter de birbirlerini tamamlayan pozitif karakterler.

Kitapta başka isimlerde var. Karışık dostluklar ve aşklar var. Bu dostluk ve aşkı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kitaptaki sürpriz isim Baba Rahman karakteri. Bunu fazla irdelemek istemiyorum. Sanki büyüsü bozulacakmış gibi geliyor bana. O özellikle Melih’in iç dünyasını sorgulamasını sağlayan ve Melih’i hayretlere düşüren yaklaşımıyla başat bir karakter. Okuyucuların Baba Rahman’ın penceresini tıklatmalarını özellikle istirham ediyorum.

Bir diğer karakter Melih’in en yakın arkadaşı olan Tayfun karakteri. O da ayrı trajedinin içinde yer buluyor kendisine. Melih’in Tayfun noktasındaki düşünceleri ve çabası gerçekten takdire şayan. Ama birçok olay gerçekleşiyor. Burada söylersem büyük haksızlık ederim okuyucuya. Onu da roman içinde çok iyi anlayacaklardır.

Melih’in sınıf arkadaşı olan Nagehan karakteri de yine romanın önemli bir bölümünde yer alıyor ve Nagehan’ın Melih’e olan duygularına ayrı bir parantez açılıyor. Aslında burası da bir hayli trajik. Melih, Şeyda, Tayfun ve Nagehan dörtlüsünün şifreleri çözüldüğünde romanın da konusu gün ışığına çıkmış olacak.

Bu romandan hangi dersler çıkarılmalıdır?

Herkes kendi dünya görüşü ve inancına göre mutlaka romandan dersler çıkaracaktır.  Tabii bunu söylerken klasik bir ders çıkarmadan ziyade daha derin ve içsel dönüşüm, daha ince bir yaklaşım ve bunun sonucunda başucu bir kitap olma özelliğinin olabilme ihtimalinden bahsediyorum. Dolayısıyla bu beni çok mutlu edecektir.

Kitapla ilgili olumlu veya olumsuz geri dönüşler alıyor musunuz?

Şuana kadar kitabı bitirip okuyanlardan olumsuz bir geri bildirim almadım. Ama tabi bu almayacağım anlamına gelmez. Sonuç olarak ilk romanım bu. Fakat kitabı bitirenlerin bana anlattıkları ve yazdıkları kadarıyla şunu çok net söyleyebilirim ki; kitabı çok şaşırtıcı ve sürükleyici bulduklarını, çok rahat ve meraklı bir şekilde okuduklarını belirttiler.

Son olarak kitabı yeni okumaya başlayacaklar için ne gibi tavsiyeleriniz var?

Kitaba başladıkları zaman sadece ve sadece kitaba odaklanmalarını, kitabı severek ve isteyerek okumalarını, okurken karakterlerle barışık olmalarını ve onları iyi çözümlemelerini tavsiye ediyorum. Kafası başka şeylerle meşgul olan okuyucu kitabın özünü kavrayamaz.

Roman çalışmalarınızın devamı gelecek mi?

İnşallah. Düşünüyorum tabi. Bunun için iyi gözlem ve ciddi bir okuma seferberliğine girmem gerekiyor ama. Zaten bu olmadıkça üretemezsiniz. Her üretilen şey kaliteli midir peki? Kesinlikle değildir. Bunun için yani bu kaliteyi yakalamak için ciddi bir çabanın olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bunun sonucunda lezzetli ürün ortaya çıkar. Mesele nicelik değil nitelikli olmalı vesselam.

Hocam,  kıymetli vaktinizi bize ayırdığınız için size çok teşekkür ediyorum.

Bende ilgilinizden dolayı size teşekkür ediyorum.

Hakan Bayram kimdir?

1985 yılında Bursa’da doğdu. Aslen Giresunludur. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu olup pedagojik formasyonunu Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. 2006 yılında radyo programcılığına başladı ve Gebze’de bölgesel bir radyoda yayın yönetmeni olarak çalıştı. Hakan Taha adıyla 2011 yılında “Senden Bana Hüzün Kaldı” şiir kitabını yayımladı. Yine aynı isimle 2014 yılında Eşref Ziya’nın yapımcılığını üstlendiği “Bir Masal Gibi” isimli ilk solo ezgi albümüne imza attı. Yayınlanmış klipleri ve single çalışmaları bulunmaktadır. Uzun zamandır Beyzade Organizasyon bünyesinde organizasyon işlerini yürütmektedir. Bir dönem Tügva Tuzla Şubesinin iletişim koordinatörü olarak görev yapan yazar, birçok TV ve radyo programına konuk olmanın yanı sıra ulusal ve yerel gazete ve dergilere de röportajlar vermiştir. “Şeyda” yazarın ilk romanıdır.

Röportaj: Ziya Gündüz 

adminadmin