Klasik zamanlarda uzun yolculukların mola mekanları hanlar idi. Bunun dışındaki mola yerlerini ise ihtiyaca binaen korunaklı ve su ihtiyacını karşılayacak alanlar belirlerdi. İller, ülkeler, kıt’alar arasındaki yolculuklar fert fert değil, gruplar halinde yapılır. Kafileler halinde yol alınır. Bu yolculuklarda da kafilenin bütünlüğünü korumaya dikkat edilirdi. Yolda kafileden kopanlar için, yol iz olmayan dağlar başında, kurda kuşa yem olmak mukadder idi. Bu nedenle kafileden, gruptan hasılı cemiyetle yürüyüşten kopmamak esas idi.
Bu durumdan ilham ile Yunus Emre ‘göçtü kervan kaldık dağlar başında’ diyerek figanını ortaya koymuş. Bir yönü ile cemiyet halinde bulunmaya manevî bir işaret vermiştir.
Uzun medeniyet yolculuğumuzun en zorlu son yüz yılını yaşamaktayız. İşte bu zamanlar, üç ayrı devrana şahitlik edenlerin aynı anda yaşadığı bir dönemi içinde barındırmakta.
‘İş de, dil de ve fikir de’ verilen çetin mücadelelerden sonra ‘dolma’ ve ‘olma’ zamanlarına doğru giden fiili ve fikri serüvenimiz oluştu. Medeniyet kervanımızın ‘tekemmül’ etme devirleri demek istiyorum yaşadığımız bu zamana.