Müfredat taslağı hakkında

Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modelini, bu modeldeki Öğretim Programları Ortak Metnini ve 4-5 dersin de (okul öncesi gibi) taslağı incelendiğinde insanda şöyle bir kanaat oluşuyor:

Eğitim - 30-04-2024 15:41

Müfredat taslağı hakkında

MEB, “bu koşullar” altında yani temel alınan 1739 milli temel kanunu başta olmak üzere mevcut meri kanunlarla hareket ettiğinden yapılacak olanı yapmış. Başka bir ifadeyle ancak bu kadar olur (!). Hatta söz konusu kanunun bahse konu maddeleri yer yer gerilerek “kendi medeniyet dünyamızın referansları olan millî ve manevi değerlerimiz” bile konulmaya çalışılmış. MEB’in mevcut batıcı, seküler kanunlarla bir sorunu öteden beri zaten yok; bu pozitivist kanunlar içerisinde kalmaya alışmışlar. Bu alışkanlık da bir süre sonra inanca evrilmiş. 20 yılı aşkın bir süreden beri MEB yetkililerin zaten sorunu bu: Köklü değişiklikler yapmak yerine palyatif çözümlerle günü kurtarmak ve seküler dünyayı bir sorun olarak görmemek.

MEB’in ortaya koyduğu bu modelde yer alan metinler eğitim fakültelerinde görev yapan hocaların aşina olduğu konulardan müteşekkil olup, kimi konuların muhafazakâr söylemlerle beslendiği görülmektedir. Mesela farklılaştırılmış öğretim, zenginleştirme, okul temelli planlama, hayat boyu öğrenme, süreç temeli değerlendirme, öğrenci merkezli eğitim, öğrenmeyi öğrenme,  altı şapkalı düşünme, düşün-eşleş-paylaş, eğitsel oyun, görüş geliştirme ve istasyon gibi öğretim teknikleri vb.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bir reform değil, bir “güncelleme”. Müfredatın doğasında olan güncelleme belli aralıklarla zaten yapılıyordu, bu da onlardan biri olmuş; farkı ise içine muhafazakâr bir tat da (kalbiselim, aklıselim, zevkiselim, kalp, ruh vb.) koyulmaya çalışılmasıdır.

“Bütüncül eğitim yaklaşımı”yla kurgulanan, yapı ve ruh aynı kalmak koşuluyla eskiyen mobilyaların yerine yenilerini temin etme gayretiyle oluşturulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin hedef insanının ise şöyle olduğu anlaşılıyor: Sekülerizmden ve bunun uzantıları olan ideolojilerinden sapma göstermeden milli ve yerel özellikleri gösterilmesine müsaade edilen bir insan yetiştirmek. Başka bir deyişle ahlaklı bir seküler, muhafazakâr bir Kemalist, erdemli bir borsacı, medeniyetini bilen deist, kültürünü yadsımayan bir modernist. Bu insanı, öğretim programına göre hazırlanacak ders kitaplarında daha da net göreceğiz.

İçinde birer tane İslam, Türk kültürü, Din kavramının geçtiği ve sekiz kez medeniyet kavramı geçmesine rağmen hangi medeniyetten bahsedildiğinin belirtilmediği müfredatın, küresel sermayenin oluşturmaya çalıştığı “muhafazakâr seküler toplum” inşasının basamaklarından sayılabilmesi bakımından başarılı (!) olduğu bile söylenebilir.

Elbette müfredat önemli. Ondan önemli olan ise öğretmen yetiştirme. Herkesin üzerine mutabık kaldığı gibi müfredat ne olursa olsun öğretmende bitiyor iş. Büyük ihtimal bundan sonra bu konuya ağırlık verilecek. Mevcut seküler paradigmayla hazırlanan bu müfredat gibi öğretmen yetiştirme sistemimiz de böyle güncellenecekse- ki öyle olacaktır- burada yarar sağlayacak olan sekülerizm olacaktır.

 

Bu tür kültürel görünümlü seküler güncellemeler maalesef toplumda tahribata neden oluyor. Bu tahribatın iki şeklinden biri şu: Anadolu insanının öteden beri bu seküler okula, müfredata ve eğitime dair mesafeli bir duruşu var; kalben ve ruhen eğitimin zihniyle ve ruhuyla barışık değil. Çünkü insanımız, ifade etmese de, bilinçaltında, eğitimin tüm bileşenleriyle kendini seküler bir insana dönüştürme amacında olduğunu hissediyor. Hal böyle iken yapılan kültürel görünümlü seküler güncellemeler, insanımızda iyi bir şey yapıldığı intibaına neden oluyor, bu da onları seküler sistemle barıştırıyor. Bu tür güncellemelerin yol açtığı ikinci büyük tahribat ise ümitlerin tükenmesine yol açmasıdır. Gerçekleştirilen güncellemeler genellikle sadra şifa olmuyor, olmayınca, vaat edilen olumlu iklim oluşmuyor, bu da insanımızın mevcut seküler sisteme rıza göstermesine yol açıyor.

 

Hasılıkelam, bizim ne batılı ne doğulu yahut biraz batılı biraz doğulu kimliksizliğimizi devam ettirecek olan bu müfredat taslağı uygulanmaya geçirilecek elbette. Ne seküler kesim ne de muhafazakâr kesim mutlu olacak; biz, büyük ihtimal 5-10 yıl sonra yine değişecek olan bu müfredat üzerine konuşmaya ve tartışmaya devam edeceğiz. Ta ki asıl meseleyi idrak edene kadar. Asıl meselemiz ise eğitimde kültürel bir devrim yapmak. Bu tür kökten bir eğitim devrimi yapmadan, kültürümüzü temel alan bir eğitim modeline geçmeden yapılan her türlü güncelleme, yenilik, reform mevcut seküler sistemi besleyen birer aparat olmaktan öteye gidemeyecektir.

Kaynak: maarifinsesi.com - Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN

 

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
YÖK Başkanı Özvar’dan Samsun Üniversitesine Ziyaret

YÖK Başkanı Özvar’dan Samsun Üniversitesine Ziyaret

14-05-2024 - Eğitim

O Okulda Proje Sergisi

O Okulda Proje Sergisi

11-05-2024 - Eğitim