https://www.akasyam.com/files/uploads/user/-a48a763195.png
Sıddıka Zeynep BOZKUŞ

Zahideler /Teyzeler

18-06-2018 08:52

Bilirsiniz işte, hemen her mahallede vardır onlardan. Eskiden, kapı eşiğine minder atıp beklerlerdi avlarını. Sanırım git gide azalıyorlar. Zahide Teyzemiz, artık apartmanın otomatiğine basmaz oldu. Birinci katın merdiveninden parmaklarımızın ucunda çıkardık bir zamanlar.   Yakalanmadan koşmak, zevk verirdi çoğu kez. Pencerede yolunuzu gözleyen, her seferinde,  sizinle sohbet etmek için bahaneler bulan,  kimin çocuğu olduğunuzu tam çıkaramasa da anne babanıza selam söyleyen… Bilirsiniz işte, her mahallede, her köşe başında vardı Zahideler, teyzeler…

Otomatiğe basmaz oldular, yolumuzu gözlemez oldular bir gün. Önce, pencereden sallanan elleri silindi; sonra, perdenin titrek gölgesi. Ardımızdan okuyup üflemez oldular, gittiler bir bir. Nurumuzmuş, belki nârdan kurtuluşumuzmuş.

Basmaz oldu Zahide Teyzem otomatiğe. Gün olur, elinde bir nazar boncuğu; yakanıza takayım ister, direnmeniz nafiledir;  takmışsa teyzem, boncuğu üzerinize iliştirmeden geçemezsiniz kapısından. Yasin okur bir de durmadan. Dilinde, elinde tesbih” sen kimin kızısın,  yaz bakayım adını defterime?”diyor. Kayıt bedava, kontenjan sınırsız, dua defterine eklenmenin huzuru anlatılamaz. Fakat her gördükçe soracaktır Zahide’m, teyzem: Neydi senin adın, kaçıncı kattaydı eviniz? Arada” mîde ilacım bitti “ der. Aldırmak ister, genç birini apartmana girmeden eşikte yakalar otomatik teyzem. Mîde ilacını ne bilsin çoluk çocuk? Anlatamaz derdini, anlatır anlatır da anlatamaz gazoz istediğini bakkaldan. İçini yakmıştır geçen yıllar. Söndürmek ister. Hele bayram ziyaretine gittiyseniz, rahmetlinin nasıl da dağ gibi bir adam olduğunu, bir anda onu yapayalnız bıraktığını, Romanya’dan nasıl her şeylerini bırakıp geldiklerini,  anlatır durur. Trenle yurda dönüşlerini, artık hayatı boyunca burnundan gitmeyecek olan beş parasızlığın kokusunu, açlığın kokusunu anlatır Zahide Teyzem: Simit kokusu…

Alıp gitsem,  takma dişleriyle ısırabilir mi, şekeri mi çıkar, damağına susam mı kaçar, ağlar mı o günlere yeniden dönüp?

Kapısına poşetler asılır bazen. Konu komşu asılır teyzeme.. Teyzem basmıyor otomatiğe artık. Anahtarla kapıyı açmaya üşeniyoruz, bu ilgiye alışmışlık, belki bu şımarıklık yüzümüzü düşürüyor. Şimdi kim açacak kapıyı? Avcunda bayram şekerleri, yüzünde Şeker Bayramıyla kim basacak otomatiğe? Bilirsiniz işte; her köşe başında vardır Zahide’ler, teyzeler; kalmadı. Elimde simit, kapıya astım. Suratını astı perde, titremedi. Elleri hiç titremezdi verirken. Alırken sesi titrerdi. Geçmişin tünelinden süzülen ses; notası parmaklarımdan kayan bir flüt gibi titrerdi o vakit.  O vakit cırcır böcekleri susar, saygıyla dinlerdi merdiveni. Mermer basamaklara düşerdi gözleri. Tansiyonu çıkmışsa sararırdı mermer. Şekeri çıkmışsa kızarırdı basamak basamak. Geçen yaz, henüz diktiği Romanyalı asmaya, can suyu döktürmüş, çoluk çocuğun diline düşmüştü. O asma büyüyecekte…

Balkondaki çamaşırlar el sallıyor peşimizden, asma yaprakları, Romanya’nın kahraman Türklerinden Mürvet’in cömert yüzü gibi salınıyor. Mürvet “Türklere bir iyilik yaptıysanız, bunu kat kat fazlasıyla alırsınız.” dedirten kahraman olarak anılmakla kalmaz Romanya’da. İnsanların dertlerini dinler,  sıkıntılarını, ekmeğini, her şeyini paylaşır. Romenler, köylerine “Mürvet” ismini verirler. Yıllar sonra “Mürvet” ismi, dilin canlı bir varlık olması hasebiyle  “Murfat” haline dönüşecektir. Mürvet, Romen bir kızla evlenecek ve “Radu” adında bir de oğulları olacaktır. Romanya’da zenginler, yoksullara hayatı yaşanmaz kılacak ve topraklarına el koyacaklardır. Mürvet’in sıcak dostluğunun da, misafirperverliğinin de eder akçe olmayacağı günler yaşanacaktır Romanya’da. Radu ve arkadaşları, zenginden alıp fakire veren kahraman haydutlar olacaklar, günün birinde, hazinelerle dolu bir gemiye saldıracaklar, gemide binlerce çuval dolusu üzüm çubuğu kökü bulacak ve babasıyla birlikte topraklarına dikeceklerdir”.Murfat Bağları”olarak anılacak bu topraklar, zenginlik ve neşenin menbaı sayılacaktır.

Romanyalı asma büyüdü, çardağımızı sardı bugün. Zahide Teyzem, gölgesini bıraktı bizlere. Bağlarımız yoksa da, ip atmıştık dostluğa, bir asma çardağını bahane ederek.

Şimdi kim açacak bize apartman kapısını?

Balkonda asılı kalmış çamaşırlar, el sallıyor ardımızdan. Konserve kutusundan bozma saksı devrilmiş, tangır tungur yuvarlanıyor zeminde. Alüminyum kazanı alamamış içeri, yağmur damla damla deliyor eskiyi. Kim açacak şimdi kapıyı bize? !Yapraklar titriyor, elimde simit, asılı kaldım kapıda. Bilirsiniz işte, sahi sizin mahallede kaldı mı ki; Zahideler, teyzeler?

Kaldıysa, benim yerime de ellerinden öpüverin.

Sıddıka Zeynep Bozkuş

Neler Söylendi?