Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 09-06-2020 14:47   Güncelleme : 09-06-2020 14:47

Ver Elini Türkmeneli

Ver Elini Türkmeneli

O’nu tam o yaşlarda tanıma o bahtiyarlığa ermişti. Çevrenin ileri gelenleri ona Osmanlı Mollası diye derin hürmet duyarlardı. Kostroma’daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii’ne esaret kefaretini ödeyerek almışlar, onu tefekkür, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.

 

Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi’ndeki sürgün Türkmen, Tatar, Çeçen, Kırgız, Özbek, Kırgız, Kazak esirleri de ona Osmanlı Mollası diye derin hürmet duyarlardı. Kostroma’daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii’ne esaret kefaretini ödeyerek almışlar, onu tefekkür, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.

 

Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi’ndeki sürgün Türkmen, Tatar, Çeçen, Kırgız, Özbek, Kırgız, Kazak esirler de ilminin ve basiretinin genişliğine, imanından ileri gelen cesaretine, hangi şart altında bulunursa bulunsun, tebliğ vazifesini bir an bile unutmayan mesuliyet hissi ve ferasetine pervane olmuşlardı.

 

Onun Volga nehrinin hızlı, bazen de hazin akıntı seslerinin yanıbaşında, kendisine anlattığı hakikat ötesi hakikatları, Ali Atâ kimi zaman -güç de olsa- hatırlamaya çalışırdı. Zordu bu anışları, çünkü esaret ve sürgün hayatı bünyesi gibi hafızasını da yıpratmış, bazen en çok yaşadığı vakitleri bile sis bulutunun ardından seyreden birine dönüşmüştü. Mahmud’un o garip hâline sabır gösterip onu anlaması bu yüzdendi.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN