İlk seminerimi sunduğum günü ve o günün akşamını dün gibi hatırlıyorum. Daha seminerin yorgunluğu, heyecanı üzerimden geçmeden evde, fotoğraflarını sosyal medyamda paylaşmıştım. O zamanlar sadece arkadaş ve akrabadan oluşan takipçi sayım çok fazla olmamakla birlikte, 4/3’ü ile yüz yüze görüşme fırsatım da olmuyordu. Buna rağmen neden herkesin bunu görmesini istemiştim?
Evet! Bütün yaz, arkadaşlarım tatil yaparken, boğazın tadını çıkarırken, ben işten eve koştura koştura gelip, vantilatörü tam karşıma açıp boğaz havası yaratarak saatlerce sunum hazırlamıştım. Evet! Herkes akşamları ayaklarını uzatıp televizyon seyrederken, ben ayna karşısında konuşma provaları yapmıştım. Evet! Herkesin uyumaktan gözleri şişerken, benim uykusuzluktan göz altlarımda halkalar oluşmuştu.
Bunca verdiğim emeğin karşılığında en azından sanal ortamlarda birazcık güzel yorumlar, birazcık ilgi, alaka, birazcık onaylanmak istememin ne zararı olabilirdi ki?
Sevgili Okurlar,
Bu hikayemden yola çıkarak bu ay sizin için sosyal medyanın yararları ve zararlarını araştırdım. Beynimizin salgıladığı ‘Dopamin’ adı verilen yani ‘Kendini İyi Hissetme Kimyasalı’nı hiç duydunuz mu? İşte bu kimyasal hangi durumlarda salgılanıyor biliyor musunuz?
Bir de son yıllarda bu listeye bir şık daha eklendi. O da sosyal medya ile ortaya çıkan, sosyal medya da beğeni ve takipçi aldığımız zaman.
Psikolog Emma Kenny ‘Bu bir ödül döngüsü, sosyal medya da aldığımız her olumlu yorum ve beğeni, dopamin fışkırmasına sebep oluyor’ diyor. Sosyal medya da beğeni almak aynı nutella yemek gibi, değil mi? Ne kadar beğeni alırsak, o kadar daha fazlasını istiyoruz. Kavanozun kapağını bir türlü kapatamıyoruz. Hep bu son resim deyip, 1 kaşık daha! 1 kaşık daha!
SOSYAL MEDYADA Kİ BEĞENİLER Mİ?
GERÇEK HAYATTA SEVİLMEK Mİ DAHA ÖNEMLİ?
Yapılan bir araştırmada, yüz yüze konuşurken kendi deneyimlerimizden %30 ile %40 arasında bahsederken, bu oranın sosyal medya kullanırken %80’lere çıktığını gösteriyor. Yani biz, kendimizi sosyal medyada daha fazla ifade edebiliyoruz. Az önce bahsettiğimiz gibi; uzmanlar, beynimizin aşk, motivasyon, cinsel tatmin ile uyarılan bölümünün sosyal medya kullanımıyla da uyarıldığına değiniyor. Ve bu uyarılma, kalabalık bir kitleye hitap ettiğimizi bildiğimiz zaman daha da artıyor. Psikolog Emma Kenny’nin tabir ettiği gibi adeta fışkırıyor! Vucudumuz, sosyal medya da kendimizden bahsettikçe bizi ‘Dopamin’, yani ‘Kendini İyi Hissetme Kimyasalı’ ile fizyolojik olarak ödüllendiriyor.
Yabancı basında yer alan ve beni oldukça etkileyen bir haberi sizinle paylaşmak istiyorum. 17 yaşında ki genç, bütün bir gün odasında 200’e yakın selfie çekiyor. Çektiği bu selfie’lerden hiç birinin iyi çıkmadığını ve sosyal medya da beğeni alamayacağını düşünüp, 1 kutu ilaç içerek, intihar ediyor. Sanırım bu ve bunun gibi haberler durumun ne kadar trajik noktalara doğru gittiğini gösteriyor. Gelinen bu durum, var olan sistemin bize; ‘Yeteri kadar iyi değilsin!’ mesajı sonucu olabilir mi?
SONUÇ
Sosyal medyanın mutlaka yararımıza olan tarafları da var. Örneğin; bir kampanya başlatılıyorsunuz ve bir günde, bir köy okuluna kütüphane kurabiliyorsunuz ya da bir çocuğu ameliyat ettirebilecek parayı toplayıp, hayat kurtara biliyorsunuz. Çeşitli iş fırsatları yakalayıp, network’ünüzü genişletebiliyorsunuz ve hatta artık, hayat arkadaşınızı sosyal medyadan bulup, evlenebiliyorsunuz. Özellikle belli bir yaşa gelmiş ya da sosyal yaşamı çeşitli sebeplerle olamayan kişiler için, ölçülü bir şekilde kullanıldığı takdirde, yalnızlığı önleyebilecek müthiş bir fırsat.
Ancak, ölçüyü kaçırdığımız takdirde zihinsel, fiziksel ve ruhsal tahribatlara yol açabilir. Uzmanlar yetişkin bir kişinin günde 2 saatten fazla sosyal medya kullanmasın sorunlara yol açabileceğini bildiriyor. Psikolog Emma Kenny ‘Sosyal medyaya bağımlı hale geldiğimiz durumlarda; güvensizlik sorunları, paranoya duygusu, depresyon artışı gözlenebilir. Diğer insanların yaşamlarını bizimkilerden çok daha iyi gibi hissetmemize neden olabilir’ diyor.
Unutmayalım! En iyi ve tek bir yaşamımız var. O da bizim yaşamımız!
Sevgiyle.
Pınar Holt