Huzur mu istiyorsun?

Ayhan ENGİN

21-06-2018 09:08

 İnsanlar küçük yaşlarından itibaren hep birilerine güvenerek yaşamak isterler. Her şeylerini güvence altına almak zorunda hissederler kendilerini.

Çünkü insanın nefsinde her an başına kötü bir şey gelme korkusu hakimdir. Ölene kadar da insan bu hisle boğuşur durur.

Ya en yakınındaki insanın sırtından vuracağından şüphe eder, ya malını kaybedeceğinden korku duyar, ya hastalanıp öleceği korkusunu yaşar. Ama nefis dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak sürekli güvensizlik, tedirginlik, endişe hisleriyle doludur.

Aile hayatında da, okul hayatında da, evlilik hayatında da, iş hayatında da sürekli bir çekişme, sürekli bir yarış, ve o yarışın gerektirdiği kirli ve can yakıcı bir rekabet ruhu yaşanıyor. İnsanlar rahat yaşamak istiyorlar, dostluk kurmak istiyorlar, birileriyle sevinçlerini, üzüntülerini paylaşmak istiyorlar. Ama bu samimiyeti yaşayacak bir zemin eksikliği var insanlar arasında. Güven duygusu gitgide zedelendiği, yara aldığı için insanlar artık farklı tedbirlerle kendilerini güvence altına almaya çalışıyorlar.

Hiçbir şeyin keyfini doyasıya yaşayamıyor insanlar; sadece insanlara değil, hayata yönelik güvensizliklerinden dolayı. Her an bir endişe hakim tüm hayatlarına.

Herhangi bir insanı ele alalım: Yıllarca çalışıyor, para kazanıyor, sonunda belki de on yıllardır hayalini kurduğu iyi bir ev satın alıyor. O ev satın aldığı ilk günden itibaren bir endişe yuvası haline geliyor. O evi korumak için evi alırken gösterdiği çabadan çok daha fazlasını sarfetmesi gerekiyor. Evin her yerine güvenlik kameraları yerleştiriliyor. Bahçenin dört tarafı dikenli tellerle, yüksek duvarlarla sarılıyor. O da yetmiyor, evin her köşesine alarm sistemi kuruluyor. O da yetmiyor bahçeye koruma köpeği alınıyor, kapının üstüne “Dikkat köpek var” yazılı tabelalar asılıyor. Ama o da yetmiyor...

Yıllarca uyumadan, dinlenmeden, belki de yemeden içmeden çalışıp satın aldığı evi birkaç on saniyelik bir depremle yerle bir olabilir. En ufak bir kıvılcım bütün evi bir anda küle dönüştürebilir. Bunları düşünmeye başladığında insanların gözüne uyku girmemeye başlıyor. O zaman sigorta şirketlerine başvuruyorlar. En azından bir hasar oluştuğunda onu telafi edeceğini düşünüp rahat etmek istiyor insanlar. Huzurlu, konforlu yaşamak için heves edip sevinç içinde satın alınan bir ev her an başına bir şey gelip insanı başına iş açacak bir üzüntü konusu haline gelmeye başlıyor. İnsanlar başlarına her an ne geleceğini bilememenin tedirginliği içinde sürekli mallarını güvence altına almakla uğraşıyorlar.

Öyle ki evleneceği insanla bile artık evlilik antlaşması imzalamaya başladı insanlar. Olur da bir gün ayrılırlarsa, karşı tarafa malı geçmesin diye bir önlem olarak hazırlıyorlar bu antlaşmayı. Bir gün mutlaka o sevginin, aşkın, muhabbetin, dostluğun biteceği ihtimali üzerine alınan bir tedbir bu. “Hayatım, aşkım” diyeceği, bir ömür boyu aynı yastığa baş koymaya niyet ettiği, sırdaşı olacak bir insana dahi güvensizlikten kaynaklanan bir uygulama. Kendini garantiye alma, yarın bir gün dolandırılma riskini ortadan kaldırmaya yönelik bir güvenlik tedbiri adeta. Ama aynı zamanda insanların güvensizlikten ne kadar canlarının yandığını göstermesi açısından da çok anlamlı.

Sadece malı dert açmıyor insanın başına. Yaşı ilerledikçe bedenini de kendisinin koruması gerektiğini düşünüyor. Bedeninin içinde an an neler oluyor habersiz yaşıyor insanlar. Bunu düşünmek de çok sıkıntı veriyor insanlara. Her an kanser olabileceğini, sakat kalabileceğini düşündükçe insanların iyice ağızlarının tadı kaçıyor. Hemen gidiyorlar sağlıklarını da sigortalatıyorlar. Çünkü hastalanmayacaklarının hiçbir garantisi olmuyor. Mutlaka sağlığı için bir yere para ayırması gerekiyor. Bunun sıkıntısı da bütün bir ömür devam ediyor. Ölme korkusundan daha şiddetli bir sıkıntıya dönüşüyor sağlığa harcanacak paralar.

Yani insanlar aslında ruhen bir türlü huzuru bulamıyorlar hayatlarını sarmış olan güvensizliğin şiddetinden. Çözümü de başka yollarda arama hatasına düşüyorlar sıklıkla. Zannediyorlar ki malı güvende olunca huzur bulacak, sağlığı yerinde olunca mutlu olacak. Halbuki huzurun, mutluluğun asıl anahtarı Allah’a tevekkül etmektir. Allah’a dayanıp güvenmektir. İnsan her şeyin her an Allah’ın kontrolünde olduğunu düşündüğünde, bir yaprağın dahi Allah’ın izni olmaksızın düşemeyeceğini düşündüğünde, Allah’ın bir “Ol!” demesiyle her an her şeyi yaratmaya kadir olduğunu düşündüğünde ruhu huzurla dolar.

Hayatımızda karşılaştığımız olumlu ya da olumsuz bütün olayları en ince ayrıntısına kadar imtihan olmamız için Allah yaratır. Biz görebilsek de göremesek de her şerde bizler için hayırlar, güzellikler gizlidir. Bizim asıl koruyucumuz, velimiz Allah’tır. Evimizi koruyacak olan sigorta şirketi değildir, kapımızda havlayan köpek ya da kameralar değildir. Allah korur bizim evimizi. O önlemleri vesile eder. Bedenimizi koruyacak olan, hasta olduğumuzda bize şifa verecek olan Allah’tır yoksa sigorta şirketi veyahut doktorlar değildir. Sebeplere sarılıp tedbir alınması farzdır, ibadettir. Ama bütün tedbirleri alır sonra Allah’a tevekkül ederiz. Ondan sonra bir aksilik de olsa Allah’ın bunu bizi denemek için yarattığını düşünür sabrederiz. Çünkü Allah kaderde bizim için bir hayır dilediyse buna engel olacak olan yoktur. Bizim için bir zorluk dilediyse bunun da önüne geçebilecek olan yoktur. Allah’ın kaderde takdir ettiği neyse dünyanın bütün tedbirlerini de alsa bir kişi, mutlaka ve mutlaka gerçekleşir. Aksi mümkün değildir.

Malımız, canımız, sağlığımız, eşimiz, çocuğumuz her şeyimiz Allah’a aittir. Bunları bize nimet olarak veren Allah’tır, imtihan olarak bizden alacak olan da Allah’tır. Bu bilgiye sahip olmanın ve iman etmenin huzuru insanın ruhunu mutmain kılar, yoksa başka geçici önlemler değil. Nitekim Allah bir ayette şu şekilde bizlere bildirmektedir:

“ Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara-155)

Dolayısıyla bizlere düşen herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu bilip Allah’a tam güvenmektir. İnsanın nefsindeki güvensizlik, tedirginlik, endişe hislerinin tek ilacı asıl Allah’a tevekkül etmektir. 

Selam ve Dua İle…                                                                                      

Ayhan ENGİN

DİĞER YAZILARI Hazinemiz Ahlakımızdır… 01-01-1970 03:00 Ailemiz Ve Biz 01-01-1970 03:00 Irkçılık Ve Milliyetçilik Üzerine 01-01-1970 03:00 Ramazan’ı Yaşarken… 01-01-1970 03:00 Ramazan Yaklaşırken… 01-01-1970 03:00 Modern Dünya Ve Yalnızlık 01-01-1970 03:00 Gurbette Bir Düşünür; Yaşar Kaplan 01-01-1970 03:00 Arkadaşlar! 01-01-1970 03:00 Ölçüye İnanmak, Ölçülü Olmak 01-01-1970 03:00 Geldim Emmoğlu 01-01-1970 03:00 Başarılı olmak! 01-01-1970 03:00 Vietnam Notları 01-01-1970 03:00 Değerler Ve Din 01-01-1970 03:00 Avrupa İzlenimleri 01-01-1970 03:00 Gurbette Hayat -2- 01-01-1970 03:00 Gurbette Hayat… 01-01-1970 03:00 İnternet (ç)ağındayız! 01-01-1970 03:00 Çocuklarımız (2) 01-01-1970 03:00 Çocuklarımız 01-01-1970 03:00 Eş Arayanlara 01-01-1970 03:00 Tavsiyeler 01-01-1970 03:00 tövbede samimiyet 01-01-1970 03:00 Pişmanlık! 01-01-1970 03:00 Yaşamak! 01-01-1970 03:00 Esas duruş! 01-01-1970 03:00 Merhamet 01-01-1970 03:00 Yozlaşıyor muyuz? 01-01-1970 03:00 Güvenilir miyiz? Güvende miyiz? 01-01-1970 03:00 Hayırlısı Bakalım 01-01-1970 03:00 Komşu Komşu Hu Hu 01-01-1970 03:00 Genç adam! 01-01-1970 03:00 Kardeşime… 01-01-1970 03:00 Hadi evlenelim! 01-01-1970 03:00 Modern Dünyanın Hediyesi: Yalnızlık 01-01-1970 03:00 Kalp Temizliği/Tasavvuf 01-01-1970 03:00 Kardeşlik ahiret içindir! 01-01-1970 03:00