Ne Yapıldı da Yunanistan’ın Birdenbire Yarım Asır Gerisine Düşülebildi?

Türk topraklarında cereyan eden yarış CIA ile FBI arasındaki sidik yarışıdır ve rekabet Türk topraklarında yaşayanlardan kimin hem bugüne kadar daha makbul köle olduğu, hem de bundan böyle olacağı üzerinedir.

Gündem - 23-07-2016 12:25

Ne Yapıldı da Yunanistan’ın Birdenbire Yarım Asır Gerisine Düşülebildi?

Yunan siyasi bilincinde Albaylar Darbesi (1967) hangi yarayı açtı ise aynı yara püskürtülen darbe (2016) mantığı işletilmek suretiyle Cumhuriyet Türkiye’si bilincinde de açılmış oldu. Yunan siyasi bilinci Albaylar Darbesi sebebiyle ve aracılığıyla Helenizm hayrına bulunan, bulunabilecek çözümleri Dünya Sistemi’nden maharetle koparabildiği kadarında değil, Dünya Sistemi’nin Helenlere lütfen tahsis ettiği kadarında arayan bir karakter kazandı. Türkiye’de benzeri bir karakterin bilincine varmak ancak bir hükümet darbesi yapmak, püskürtmek ve neticede yığınlara bir devlet darbesinin gücünü hissettirmekle mümkündü. İmkân kullanıldı; ama püskürtme eyleminin zaman içinde horoz kuyruğuna (cocktail) dönüşme ihtimali mahfuz.     

Kayıtlarda devletin şiirden hiçbir şey anlamadığı ve fakat şiirin devletten millet bağlamında önemli bir şeyler anladığı hususundaki izahatım yer alıyor. Merak eden bulup okusun. Bu izahatı zamanında kıraat etmiş olan zahmet edip bir daha okusun. Kim olursak olalım, hangi çağda, dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım siyasetin şiirle girift haldeki beraberliğine müracaat mecburiyetinin yakamızdan düşmesi imkânı asla yok. Şimdilerde sözü şiirin devlet darbesinden ne anladığına getirme vaktinin aniden girişiyle meşgul olma durumundayız.

Vakit girdi: Türkiye cumhuriyetçileri 27 Mayıs 1960 sabahı sevinip sevinçlerinden göbek nasıl attılarsa, hepsi tam elli altı sene sonra 16 Temmuz 2016 sabahı yine sevinip göbek attı. Ömrüm her iki kutlamanın da müşahedesine yetti. Beri yandan ne benim ömrüm ne de Türk topraklarının sabrı bu son şenlik vesilesiyle gelecek kutlamalara yine yeni bir yirmi yıl tahsis edilmesine yetecek. Yaşayanların neler göreceğini bilmiyoruz. Görenlerin kahrından mı, gülmekten mi, korkudan mı öleceğini ise hiç bilmiyoruz.

“Bak, evlâdım” diyordu birileri, “milli bayramlarda askerler bayramlaşma gayesiyle sivil otoritenin ayağına gider. 30 Ağustos Zafer Bayramı müstesnadır. O zaman askerlerin ayağına giden siviller olur. Türkiye ikinci Cumhuriyeti’ne 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı’nın gelmesi, 30 Ağustos’u istisna olmaktan çıkardı. Artık her 27 Mayıs’ta sivil idareci kadro askerlerin ayağına gidiyor”. Akıtan olayları öyle akıttı ki, günümüz şartlarında andığım sözlere hiçbir hüküm yükleme fırsatı bırakılmadı; ama yukarıdaki sözler anlamından hiçbir şey kaybetmedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve yokluğu bahsinde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin, devriminin, darbesinin yerini tam tasrih etmeksizin Türk tarihi hakkında ileri geri lâf eden kim olursa bilin ki göz boyamağa çalışıyordur.

Bir davetim var. Mümkünse başında akıldan eser kalmış olanları fikretmeğe davet ediyorum: Türkiye’de kabul görüp itiraz edilemeyen en büyük, en dokunulmaz, en yüksek şahsiyetin 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Mustafa Kemal olup olmadığını bir düşünün. Püskürtülmüş bir darbeden bahsedilmesi Mustafa Kemal’in ne şanına, ne de ehliyetine halel geldiği içindir. Peki, paralel devlet darbesi başarıya kavuşsaydı aksi mi olacaktı? Ne münasebet! Asla tersi bir durum doğmayacaktı. Biz yine fikretmekten geri durmayalım: 15 Temmuz’daki önce hükümet, akabinde devlet darbe mise-en-scène’ i almak istediği mevhum şeyi alabilmiş olsaydı sokaklar yine eli bayraklı kalabalık tarafından sevinçle doldurulacaktı. Türk tarihinden aldığımız birçok ders dolayısıyla diyebiliriz ki, elde edilen şey Mustafa Kemal’in itibarına biraz daha katkı sağlamış olmayacaktı. İstidlalimizi nimete dönüştürelim: Püskürtülmüş haliyle darbe yüzünden Türk kimliği hususundaki cehalet katmerlendi. Birileri “Beni Atatürk keşfetti” dediğinde gerçeği ifade eden Adnan Menderes’i asmakta tereddüt etmedi. Aynı zevat “Mustafa Kemal’i millî kahraman kabul ediyorum” diyerek girdiği seçimde Ekmelettin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı seçtiremedi. Şiirin bütün bu işlerle yakından alâkası var. Aşkınlığın ve içkinliğin şiir harici bir yerlerde de pekâlâ bulunabildiği vehmi darbeleri püskürtüyor, Mustafa Kemal’i ululaştırıyor. Katmerlenen cehalet cesaret gösteriyor. Görünen o ki, daha da gösterecek.

Cehaletten kurtulmak herkesin lehinedir. Vaktiyle kurtulmuş olan Kur’an nâzil olduğu için bu nimete erebildi. Kur’an-ı Kerîm’den başka hiçbir bilgi kaynağı yok. Buna fanatik bir yaklaşım diyorsanız, öyledir. Kur’an-ı Kerîm’den başka mehaz tanımayan Türkleri fundamentalist buluyorsanız, öyledirler. Çağımızda kasten dikkatten kaçırılan şey bilginin mahiyetidir. Sarih bilgi hakkında bir fikrimiz olsaydı cehaletten kurtulma yolunun Allah’a veya bir ilâha inanma belirsizliğinden geçmediğini bilirdik. İnananlardan biri olsun da neye inanırsa inansın diyen cehalet batağının en derinine saplanmıştır. Cehaletten ancak Allah’tan başka ilâh olmadığına inanarak değil, Allah’tan başka ilâh olmadığını fehmederek kurtulabiliriz. Anlama işinde şiir gıda temin edebildiğimiz yegâne alandır. İslâm önümüze bilgiyle tanışma safhasını açar. Bilgiye ulaşma safhasına iman sayesinde geçilir. Hangisi olursa olsun söylenen şeyin dil ile ikrar edilen bir şey olması onun kalp ile tasdik edilmeğe müsait bir vasıf taşıması demektir. Yalan söylendiğinde bunun bir “ikrar” olduğu hiç kimse tarafından düşünülmez.  Şiir sanatının zirvesindeki İstiklâl Marşı ile yalanı ambalaja sokma teşebbüsü selâmeti ikrardan kaçmada arayanların hüsranından ibaret. Dil ile ikrar insanın dünya hayatında en sarsılmaz varlık mekânına şiirle varılabileceğinin imkânını tesviye eder. 

Türk topraklarında cereyan eden yarış CIA ile FBI arasındaki sidik yarışıdır ve rekabet Türk topraklarında yaşayanlardan kimin hem bugüne kadar daha makbul köle olduğu, hem de bundan böyle olacağı üzerinedir. Agâh olun ve darbenin bir tarafında CIA, diğer tarafında da FBI olduğu zannının doğuracağı tuzağa düşmeyin. İki tarafta da her ikisi var. Birer istihbarat birimi olarak her ikisi de mensup oldukları, ait oldukları mercilerin çıkarlarını kollamakla vazifeli. Türk bayrağının gölgesinde kollananın ne olduğunu ikrara gücü yetenler yapacakları hususunda tereddüt yaşamamıştır. Hayatımıza giren şeylerin hepsini dil ile ikrara bünyemizde açtığımız yer çerçevesi dâhilinde ele almak mecburiyetindeyiz. Neyi dil ile ikrar edersek, bunu o hususta bildiklerimiz ile bilinmesini istediğimizin bir iştirak noktası teşkil etmesi gayesiyle yaparız. Dil ile ikrar bir girişim, bir teşebbüstür. İkrarınız bildiğinizi öne alıp öne çıkardığında gündeminize kalp ile tasdik hazırlığı girmiştir. Ne zaman ki, önceliği tanıdığınıza, bildiğinize değil de, tanışmak istediğinize, bilinmesini istediğinize verirsiniz, işte o zaman yelkenlerinizi nifak rüzgârı şişirmeğe başlamıştır.

İsmet Özel, 21 Temmuz 2016 – İstiklal Marşı Derneği

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Depremsiz hava durumu sunulamaz!

Depremsiz hava durumu sunulamaz!

23-01-2024 - Gündem

AK Parti Büyükşehir adaylarını Pazar günü açıklayacak!

AK Parti Büyükşehir adaylarını Pazar günü açıklayacak!

04-01-2024 - Gündem