https://www.akasyam.com/files/uploads/user/-60f0581f63.png
Levent BİLGİ

Kassandra Damgası veya Koronavirüs

16-03-2020 11:52

Cengiz Aymatov’un Kassandra Damgası adlı eserini hatırlamanın tam da zamanı.

Kassandra, Troya Kralı Priamos ve Hekabe'nin en güzel kızıdır. Kassandra aynı zamanda Yunan mitolojisinin bir kahramanıdır. Savaşı yaşamış ve savaşta ağabeyi Hektor'u ve sözlüsünü kaybetmiştir. Troya atı'nın getireceği tehlikeden dolayı çevresini uyarmaya çalışmıştır, ancak dinleyeni olmamıştır.

Kassandra'nın en büyük arzusu geleceği bilmek ve rahibe olmaktı. Apollon görür görmez bu güzel kızı arzuladı ve ona bir teklif sundu: Kassandra onunla birlikte olursa ona geleceği görme yeteneği verecekti.

Kassandra bu teklifi kabul etti. Apollon, Kasandra' nın ağzına tükürdü ve Kasandra geleceği görme yeteneğine sahip oldu. Ama Apollon ile birlikte olmadı. Bakire bir rahibe olma isteği Apollon'a verdiği sözden daha ağır basmıştı.

Apollon bu duruma çok sinirlendi ve Kassandra'yı lanetledi. Lanete göre; Kassandra geleceği görecek ama kimseyi buna inandıramayacaktı.

Gerçekten de öyle oldu. Troya Savaşı'nı ve savaşın sonucunu görmesine rağmen kimseyi gördüğü şeylerin yaşanacağına inandıramadı. Çaresizlikle savaşın başlamasını ve olayları izlemek zorunda kaldı.

Psikolojide, geleceğe dair başkalarını uyarmasına ve doğruları söylemesine rağmen kimseyi kendine inandıramama durumuna Kassandra Kompleksi ismi verilmektedir.

Aytmatov Kassandra damgası romanını bu mitolojiden yola çıkarak kurgulamıştır. Romanda Kassandra Uzay Rahibi Filofey ile temsil edilmiştir. Filofey bir araştırma için uzaya gitmiş, ama dünyanın yaşadığı buhranlar ve insanların kurduğu bu kötü sistemden dolayı bir daha geri dönmemiştir.

Filofey, uzay istasyonunda yapmış olduğu çalışmalar sonucu tüm insanlığın geleceğini etkileyecek büyük bir buluşa imzasını atar. Uzay rahibi, anne karnında henüz daha embriyo hâlindeyken, insanların yaşanılmaz bir yer hâline getirdikleri dünyaya gelmeyi reddeden embriyoların varlığını keşfetmiştir. Bu embriyolar, kendilerini bekleyen kötü hayat şartlarıyla karşılaşmamak için doğuma karşı olumsuz tepki göstermektedirler. Bunun sonucu olarak da rahip, kendilerini doğuracak olan kadının alnında beliren sivilce gibi bir işaretle çocukların doğmak istemediklerini bildirdiklerini keşfeder. Bu işaretleri “Kassandra Damgası”, doğmak istemeyen embriyoları ise “Kassandra Embriyosu” diye adlandırır. Zamanla Filofey’in belirttiği izler pek çok anne adayının yüzünde belirmeye başlar. Bu da dünyada büyük bir kaosun çıkmasına sebep olur. Filofey ve ona inanan futurolog Robert Bork insanlara gerçeği söyledikleri için adeta linç edilirler. İnsanlar bu uyarıları dikkate alıp dünyadaki düzeni değiştirip, kötülükleri engelleyeceklerine bu mesajı ortaya çıkaranlara saldırırlar. Sonunda Bork bir topluluk tarafından evinin önünde linç edilir. İnsanların kendisine inanmaması, bilakis onun uyarılarını dinlemeyip kendisine saldırılmaları üzerine Filofey’de uzayda intihar eder. Ve roman anne adaylarının yüzlerindeki izlerin yavaş yavaş yok olması, kötülüğün zaferi ile sona erer.

İşte aynı Kassandra Damgasında Aytmatov’un anlattığı gibi berbat bir dünya kurduk. Her gün yüzlerce insanın intihar ettiği, her gün sadece ülkemizde ortalama bir kadının öldürüldüğü, devletlerin, siyasetçilerin kendi çıkarları için her işe bulaştıkları, insanın sadece bir piyon gibi kullanıldığı, her an feda edilebildiği bir dünya bu. Bir tarafta aşırı zenginlik ve lüks içinde yaşayanlar, diğer tarafta bazı insanların karınlarını dahi doyuramadıkları, “çocuklarım aç” diyerek kendilerini sokak ortasında yaktıkları; evlerinde toplu bir şekilde siyanürle kendilerini öldürdükleri bir dünya.

Siyasetçilerin savaşları durdurmak yerine körükledikleri, yirmili otuzlu yaşlardaki gençlerin siyasetçilerin hırsları, basiretsizlikleri yüzünden ölüp gittikleri, hep anaların, babaların bedel ödediği bir dünya. Ölümlerin kutsandığı bir dünya. Nedense bu bedeli iktidardakiler ve zenginler değil, hep fakirler, garibanlar ödüyor.

Dünyanın bu gidişini şairler, filozoflar, gazeteciler vd. görüyor, yazıp duruyorlar. Ama siyasetçiler, devlet adamları, asıl tedbir alması gerekenler görmemekte direniyorlar. Belki de işlerine gelmiyor. Aytmatov “Dünyanın kötüye gittiğini görüyorum ve uyarımı dinlemezseniz, o kötü sizin de başınıza gelecek.” diyor.

İster bir yaratıcının uyarısı, ister doğanın bir isyanı deyin. Koronavirüs’ün Çin’den çıkıp böylesine dünyaya yayılması tesadüf değil. Çin ki insanın en fazla hor görüldüğü, insanın nesneleştirildiği, insanın değerinin sıfıra yakın olduğu, eşitsizliğin her yerde görüldüğü bir ülke. Dünyada yıkılmasına rağmen Komünist diktatörlüğün vatanı. Çin ki kendi insanını adeta dünyanın kölesi yapan bir ülke. Çin ki Uygurların dinlerini yaşamalarına bile tahammül edemeyen bir ülke. Çin ki kendi insanlarının Amerika’ya, Avrupa’ya kaçmak için fırsat kolladıkları bir ülke. 1989 yılında rejimin Tiananmen Meydanı’nda özgürlük istediği için katlettiği binlerce genci hala unutmadık.

Sebebini bilmiyorum ama binlerce yıllık bir medeniyetleri olan Çin halkını seviyorum. Bu musibetten ve  Komünist dikta musibetinden kurtulmaları, maddi manevi özgürlükleri için dua ediyorum.

Feuerbach’ın dediği gibi, “Gerçek muharrirler, insanların vicdan azaplarıdır.”

Aytmatov bize çok ötelerden sesleniyor: Aklınızı başınıza almazsanız, insan odaklı sistemler kuramazsanız, bu kapitalist canavarı daha da beslerseniz, kendi insanlarınızın, kendi dünyanızın sonunu siz getireceksiniz.

Neler Söylendi?