İstiklal Marşı, başlangıçtan bugüne şiirimizin en güzel örneklerinden biridir. Âkif ’i ve hayat felsefesini yansıtan bu şiirde yer alan her kelime önemlidir ve içinde farklı manalar, semboller barındırır. İstiklal Marşı’nın metni dikkatle incelendiği takdirde birtakım kelimelerin -hak, iman, cesaret, hürriyet, istiklal, vatan, gayret- öne çıkıp mısraların mana yükünü taşıdığı ve metnin bu kavramlar etrafında şekillendiği görülecektir. Her biri çok şey anlatan bu kavramlar, Âkif’in hayatında, ideallerinde, düşüncelerinde önemli bir yere sahiptirler.
Mehmet Âkif milli şairdir, İslâm şairidir, vaizdir, hatiptir, yazardır ve bunların ötesinde milli mücadeleye bizzat katılmış bir şahsiyettir. O, milli mücadelede halkı düşmana karşı en etkin şekilde vaazlarıyla uyandırmaya ve daima teyakkuz halinde olmaya çağırmıştır.
Balıkesir’de Zağanos Paşa Camii’nde 6 Şubat 1920 tarihinde verdiği vaazda Al-i İmran Suresi, 100-104. ayetlerinin anlamını vererek konuşmasına başlar. “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız sakın aranıza ayrılık gayrılık girmesine meydan bırakmayınız” “İçinizde öyle kişiler bulunmalı ki onlar, sizi hayra çağırsın, size iyiliği emretsin, sizi kötülükten vazgeçirmeye çalışsın ve onlardır kurtulanlar, muratlarına erenler.” demektedir. (Kur’an, Al-i İmran, 100-104)
Yine Sebilürreşad’da yayınlanan ‘Hasbihal’ adlı yazısında; “Artık Allah için olsun birbirimizle uğraşmaktan vaz geçelim. Artık bu fırkalara, bu mel’un tefrikalara nihayet verelim. Biliyorsunuz ki şarkta, garbta, şimalde, cenupta ne kadar Müslüman varsa hepsi mahkûm; hem de mahkumiyetlerin en zelili, en sefili ile mahkûm! İşte o zavallıların şimdilik dinlerini olsun muhafaza edebilmeleri de şu hükümet sayesindedir. Maazallah bu son Müslüman hükümeti de yıkılacak olursa Rusya’daki, Çin’deki, Hind’deki, Cava’daki elhasıl dünyanın her yerindeki yüzlerce milyon Müslüman artık dinine sahip olamayacak. O zaman biz yalnız kendi vebalimizi değil, dört yüz milyon ibadullahın vebalini de yükleneceğiz. Ne dünyayı görecek gözümüz, ne huzur-u Rabbül’alemine çıkacak yüzümüz kalmayacak!” (Sebilürreşad, C.9-2, Sy. 221, Kasım 1914, s.232-233).
Âkif Nurullah Camiindeki vaazında, aramıza sokulmuş fitne fesatları, komitecilikleri, daha bin türlü ayrılık, gayrılık sebeplerini çiğneyerek, elele gönül gönüle vererek birlikte çalışmamızı ister. Demek ki Müslümanlar Allah’ın Resulünün emrettiği birliğe, cemaate sarılmadıkça, ahiretlerini olduğu gibi, dünyalarını da kurtaramazlar. Her şeyden önce birlik, cemaat, yardımlaşma lazımdır demektedir.
Mehmet Kaplan, İstiklal Marşı’nın şu kavramlar üzerine kurulduğunu belirtiyor ve özetle şunları söylüyor: İstiklal, hak, hürriyet, iman, vatan, din.
1.İstiklâl şiire adını veren kavramdır. 1920’lerde istiklal Anadolu’da yaşayan insanların elinden alınmak istenen en önemli değerdir. İstiklâl Savaşı, bizleri tarihten silmek isteyen emperyalist Batı devletlerine karşı verilmiş bir savaştır. Mehmet Âkif Ersoy, bu marşta devlete ait bağımsızlık düşüncesi ile millete ve bireylere ait hürriyet düşüncesini birleştirmiştir ve bunları birbirinin tamamlayıcısı olarak görmüştür. Milletin hürriyetinin kaynağı ise Hakka tapmak ve hak yolda olmaktır. Denilebilir ki İstiklal Marşı kendi kendini şerh eden bir şiirdir. “Hakkı’dır Hakk’a tapan milletimin istiklal” dizesi bundan dolayı mutlaka “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” dizesi ile birlikte ele alınmalıdır.
Hürriyet, şairin hayatına yön veren temel ilkelerden biridir. Öyle ki şiir vadisindeki yönünü değiştirmesine sebep olan bu düşünce, Âkif’te kararlı bir üslup ve keskin ifadelerle karşılığını bulan bir ülküdür. Bu düşünce kendisinde öylesine yer etmiştir ki şair, hürriyeti izah ederken karşıt kavram olarak esareti değil, izmihlali tercih eder. Onun tutsaklığı aklına bile getirmediği açıktır. Başkaca söylersek varlık ya da yokluk. Şiirdeki izmihlal, istiklâlin ne denli önemli olduğunu anlatmak için kâfidir.
Eserde eğilmeyen bir baş tavrı hâkimdir. Kaynağını Hak’tan alan ve iman gücüyle beslenen bu tavır, aslında hem şairin hem de milletin tavrıdır. Âkif, burada milletin sözcüsü ve tercümanı konumundadır. Hürriyet hem dünyanın hem dinin birinci şartıdır. Şiirlerinde bu gerçeği veciz sözlerle dile getiren Âkif, daima insanlığı, adamlığı, Müslümanlığı hürriyetle özdeşleştiren anlayışla hareket etmiştir.
Unutulmamalıdır ki insan hür oldukça insandır. Çünkü hür insan düşünebilir, yazabilir, başka yerlere gidebilir, bağırabilir, inancının gereklerini yerine, istediği gibi yaşayabilir. Hürriyet, ezelden beri hür yaşayan insanların en temel karakteridir. Bu vasfın ezelden beri taşınması, sonsuza kadar süreceğine de işaret eder. Âkif, bu özelliğe sahip olan insanları hürriyetinden uzaklaştırmaya kalkışmayı çılgınlık, delilik olarak değerlendirir. Şairin ifade ettiği gibi temel karakteri hürriyet olan bir toplumun hürriyetine kastetmek, akıl kârı bir iş olmasa gerektir. Âkif’e göre hürriyetin gerçek bir hürriyet olabilmesi için olmazsa olmaz şartlar vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
- Hürriyet imanın hassasıdır, gereğidir, olmazsa olmazıdır. Kelime-i şahadet La ilahe ile başlar. Sahte ilahları reddedemeyen, hayatımızdaki sanal, müstebit ilahları, kafalarımızdaki ırkçılık, kapitalizm, üstünlük gibi ilahları reddedemeyen gerçek hür de, iman etmiş de olamaz.“Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete ram ol/Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” (Safahat, s. 390)
İnsan sadece Allah’ın kuludur. Kula kul olmak bize yakışmaz. Hürriyet Allah’tan başka kimseye boyun eğmemek, sadece O’na kul olmak demektir. Allah’a hakkıyla kul olan başkalarına kulluğa, dalkavukluğa tenezzül etmez. “Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle/ Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle” (Safahat, s.75)
- Hürriyet kimsenin istibdadı, zorbalığı, tahakkümü altına girmemektir. İrademizi, aklımızı kimsenin cebine koymamaktır. “Sade hürriyeti ilan ile bir şey çıkmaz/
Fikri hürriyeti azm ettiriniz halka biraz.” (Safahat, s.106)
- Hürriyet aynı zamanda Allah’ın yarattığı kimseye, hatta hiçbir varlığa zulüm etmemek, ona tahakküm etmeye çalışmamaktır. Zulm ve istibdat Âkif’in nefretidir.
- Âkif sultan II. Abdülhamid’i istibdatından dolayı “Ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer,” (Safahat, s.387) diye tenkit eder. Meselesi Abdülhamid’in şahsıyla değil istibdadıyladır.
- Herkes kendi âleminde bir kumandandır. Herkesin iradesine, tercihlerine, yaşama tarzına saygı duyulmalıdır. “Adam mısın, ebediyen cihanda hürsün gez/Yular takıp seni kimsecikler sürükleyemez.” (Safahat, s.335)
- Dünya için, dünyevi menfaatlerimiz için din de, hürriyetlerimiz de, irademiz de feda olunmaz. “Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale/Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale.” (Safahat, s.213)
- Hürriyet cahillikle olmaz. İlimle, bilgiyle, marifetullah ile olur. Mümin hür olmalı, adil, hakperest, faziletli olmalıdır.“Dini taklid, dünyası taklid, adatı taklid, kıyafeti taklid, selamı taklid, kelâmı taklid, hülasa her şeyi taklid olan bir milletin efradı da insan taklidi demektir ki kabil değil hakiki bir heyeti ictimaiyevücude getiremez, binaenaleyh yaşayamaz. (Sebilürreşad sayı 209, S.4)
- Hürriyet için inananların birliğini, beraberliğini, kardeşliğini, beraberliğini, eşitliğini, muhabbetini savunur. Gel ey nâzende hürriyet ki canlar ferş-i râhındır/
Emindir mevki’in: En pâk vicdanlar penâhındır” (Safahat, s.168)
- Âkif’e göre ittifak, birlik, beraberlik haktadır, Allah’tadır. Hevalarda, heveslerde, ırki üstünlüklerde değildir. Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilemez:
Aynı milliyetin altında tutan İslâm’ı,
Temelinden yıkacak zelzele kavmiyyettir
Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir.” (Safahat, s.59)
- Âkif’e göre fikirlerin, kültürlerin, geleneklerin, ırkların çeşitliliğinden hakikatler ortaya çıkar. Bunların farklılığı husumet, kavga değil, zenginliklerimizdir. Türkün, Kürtün, Arabın, Arnavutun, Çerkezin birbirlerine bir üstünlükleri yoktur. Hepsi kardeş, hepsi Adem ile Havva’nın çocuklarıdırlar:
“ArabınTürke; LazınÇerkese, yahud Kürde;
Acemin Çinliye rüchanı mı varmış? Nerde!
Müslümanlık'ta "anasır"mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyetitel'in ediyor Peygamber.” (Safahat, s.206)
Dr. Levent BİLGİ