Yalnızlık mı dedi “bir”i?

Cuma YILDIZ

12-12-2016 09:52

Akşamüstü hava kararmaya doğru hızla ilerlemekte ve kızıllığın şavkı vurur tepelerden evin saçağına. Kamaşan gözlerle usulca bakıyor derin derin tepelerdeki saçılan kızıllığa; bir gün daha mı yalnızlığa mahkum olacak? Kırık bir kürsüde oturup nemli ve eskimiş duvara yaslamış kamburlaşmış sırtını. Eller titrek bir şekilde bastonun ucunda edep nişanesi. Uzanmış düzensiz sakalı ve sert bakışlı mizacı yalnızlık terleri dökmekte. Nasıl bir sabırdır ki tükenmek bilmez bir hazine. Müebbet yemiş bu dünyada, sayılı günler unutulmuş özgür olduğu halde kimsesiz evinde. Ne var ki, birazdan soğuk bir fırtına esecek ve kansız vücudu üşüyecek, oysa ayaklar diretecektir küf kokulu eve girmemeye. Bir ah mı işitildi pıhtısızlaşmış kalp damarlarında. Boynu bükük ve mahzun bakışlarla son bir kere umutla bakmak isteyecek, belki de kervan geçmez sokağın ucunda gelen biri var! Oysa ki o da biliyor yıllardır su faturası için bile gelen olmamış, gerçi su saati de yok yaa. Hikaye işte böyle devam edecek her şey kılıfınca yazılacak. 

Kim bilir bu kimin hikayesi ama hepimizin bir gerçeği. Ya bu yaşlı babamızdır ya annemiz… Hadi biraz daha uzaklaştıralım kendimizden inanın ki ya dedemiz ya da nenemizdir. Dünyanın hayalperest arzuları bizi ne kadar da soyutlaştırmış. Her şeyi maddeye indirgeme sevdamız ve bir fayda maksimizasyonunda aramamız. Matematik veyahut bilim gibi net olmalı. Belki de dokunulan veya yenilen bir şeydir hayatımızdaki tüm gerçekler. Manevi duygularımız, aşklarımız, sevdalarımız… 
Bilmem kaçınız yaşadınız küçükken sobalı köy evinde dedenizin dizinde oturup masal dinlemeyi. Çoğu zaman kimseye anlatılmayan geçmiş maziler size özel anlatılır. Hele size anlatan kişi dünyadaki ciğerpare sevgilisini kaybetmişse; hikayelerin alasını dinlersiniz. Bazen tüm bunlar gerçek mi diye bir tereddüt yaşayacak anda geçmişe ait bir mektup ya da değerli bir hediyeyi önünüzde görürsünüz ve inanmamışlığın utancını yaşayıp kızarırsınız; mahcup bir şekilde. Sonra af umuduyla yanağa bir öpücük koyarsınız bir anda ortam yumuşar ve unutulur tüm mahcupluk, hikaye kaldığı yerden devam edilir. 
Maalesef teknoloji çağının eseri yapay bir toplum. ‘’Bireyselleşme’’ kapitalizmle beraber gelen bir gerçek. Sanal dostluklar, samimiyetsiz muhabbetler ve kuytu köşede kime ait olunduğu bilinmeyen mazide kalmış birkaç anekdot. Hatıralarımdan hiç çıkmaz eski bayramlar; tüm mahalle gezilir bayramlaşılır üç dört gün boyunca aynı heyecan, bayramdan sonra ise devam eden bayramî muhabbetler. Ancak günümüz bayramları ancak resmi tatillere sıkıştırılıp sevgilimiz ya da eşimizle beraber ''sosyete gözüyle'' bilinmeyen ortamlara gitme fırsatı. Annemiz ve babamızı bir telefonla hatırlama alışkanlığımız, rehberimizdekilere ise hazır bir bayram mesajı. Ne kadar da yapaylaştık değil mi!
Hikayenin başına dönelim hepimize nasip olur mu bilmem ama ''yaşlanacağız''. Ve yalnızlığa mahkum olacağız. Bizi sanal muhabbetler tatmin edemeyecek. Bir kızımız ya da torunumuz gelip bize bir kahve yapmasını isteyeceğiz. Lütfen isteyeceğimiz şeyi şimdi isteyenler için yapalım. Onların bize çok ihtiyacı var. Unutmayalım ki, onlar yıkılmaz çınarlarımız manevi yaşam biçimlerimizdir. Vesselam ile.

Cuma YILDIZ

DİĞER YAZILARI Cambridge’e Giden Aşk 01-01-1970 03:00 Televizyon ve Sinemanın Toplum Üzerindeki Etkileri 01-01-1970 03:00 Mektup Tadında Bir Elçi 01-01-1970 03:00 Kalemler Yazsın 01-01-1970 03:00 Benim Çığlıklarım 01-01-1970 03:00 İnsan özünde kimdir? 01-01-1970 03:00