KARA KİTAP’IN SIRRI KALDI MI?

Orhan Pamuk’un Yapı Kredi Yayınları ile yaptığı anlaşmanın sonucu olarak ortaya çıkan kitaplardan biri Kara Kitap’ın Sırları oldu

Kent Kültürü - 12-01-2014 13:21

KARA KİTAP’IN SIRRI KALDI MI?
Orhan Pamuk’un gecikmeli olarak 1990 yılında yayımlanan Kara Kitap adlı romanı, yazarın yoğun çalışma döneminin ürünlerinden. Kitabın kahramanı Galip’ten hareket edecek olursak Pamuk’u edebiyat dünyasında galip kılan bir eser Kara Kitap. Öyle ya da böyle yazarın Türkiye’deki okur sayısı bu kitap sayesinde kendiliğinden üçe katlanmıştır.

Orhan Pamuk’un Yapı Kredi Yayınları ile yaptığı anlaşmanın sonucu olarak ortaya çıkan kitaplardan biri Kara Kitap’ın Sırları oldu. Kitap, yazarınromanı kaleme alırken kullandığı defterlerden çıkan resim ve notları sunmanın yanında roman etrafındaki tartışmaları da özetliyor. Pamuk’un kendi sesini bulduğu ve sonraki hemen hemen tüm kitaplarını etkilemiş olan Kara Kitap üzerine bir kitap hazırlanması fikri Orhan Pamuk’tan çıkmış.

Bir el kitabı olarak tasarlanan Kara Kitap’ın Sırları’nı hazırlama işini Orhan Pamuk’un YKY’deki editörü Darmin Hadzibegovic üstlenmiş. Önce biraz editörden söz edelim: Genç editörümüz Türkiye’de büyümüş. Türkçeyi çok küçük yaşta öğrenmiş. Üniversitede İngiliz edebiyatı öğrenimi görmüş.

Gelelim kitabın hazırlanma gerekçesine: Kitabın arka kapağında şu sorulara dikkat çekildiği görülüyor: “Bir roman nasıl yazılır? Kitabın ilk fikrinden son haline, hangi aşamalardan geçer? Yazar ne kadarını kendi hayatından, ne kadarını hayal gücünden, ne kadarını başka düşüncelerden ve etkilerden çıkarmıştır?”

Memleketimizde yayımlanan dergilerde, gazetelerde bu ufarak kitap üzerine pek çok tanıtım yazısı çıktı. Ne var ki, Kara Kitap’ın Sırları üzerine eleştirel tek satır kaleme alınamadı. Pamuk’un dolayısıyla editörünün tutuğu yolun doğruluğunu baş tacı eden yazılardı bunlar. En kolayı, en rahatı da bu galiba. Söylemeden geçmeyelim: Bunun da bir çeşit ustalık olduğunu kabul etmemiz lazım. Belki Tahsin Yücel bir şeyler yazar. Şayet o yazarsa 1990’da başlayan eski tartışma tekrar alevlenir, açıkçası fena da olmaz hani. Materyalist eleştirmenlerin bile sır, büyü vs. kelimeleri çağırarak yazılar yazmış olmaları bir yanıyla izahı zor bir durum olarak görülebilecekken bir yanıyla da kolaydır. Zira materyalistlerin de farkında olmaksızın sürdürdükleri “arayış” aslında “fıtri” olan düşünüldüğünde son derece anlaşılabilir bir durumdur.

Bu değinide “sır” kelimesinden hareket ederek, günümüz toplumsallığının sıkıntılarından söz etmemek büyük bir eksiklik olur. Aslında kitabın adı bile bir çelişkinin dışavurumu. Zira sır tanımı gereği diğer insanlarla paylaşılması reddedilen veya yasak olan dolayısıyla sıkı bir biçimde kontrol edilen bir bilgi parçasıdır. Taslakların, romana dâhil edilmeyen parçaların, editör düzeltilerinin ifşa edilerek herkesle paylaşılması yazarın teşhir dürtüsünün ne kadar kuvvetli olduğunu ve bunu tatmin etme isteğinin uzandığı yerleri gösteriyor. Galiba Pamuk, okunurluğu ve ödülleri değil, çalışma disiplinini öne çıkararak varlığını anlamlandırmayı istiyor bu aşamada. Şayet bunun üzerinde de durulursa sorunun merkezine bir nebze de olsa yaklaşılabileceği gibi yazarın kavranabilirliğini başka bir şekilde kurmak da mümkün olabilecektir.

Denebilir ki, kitapta sıkça tekrar edilen sır sözcüğü aslında sır yokluğunun işaretidir aslında. Üstelik Orhan Pamuk; “Nasıl yazdığımı bazen ben de anlayamıyorum.” dediği Kara Kitap’ın yazılış hikâyesini, kitabın YKY’den çıkan son baskılarının arkasına eklenen bir bölümde ayrıntılarıyla anlatmıştı. Tuhaftır burada da “esrarın kıvamı”ndan bahsetmişti yazar. Gelgelelim bu satırlar sadece kitabında kalmamış kitap ekleri aracılığıyla özet olarak okurlara da iletilmişti.

Pek çok baskı yapan ve eleştirmenleri hayran bırakan Kara Kitap üzerine şunlara dikkat çekiyordu Orhan Pamuk yazmış olduğu yazıda:

“Kara Kitap’ı 1990 Mart’ında otuz sekiz yaşımdayken yayımladım. Bu kitap, edebiyattan başka hiçbir şey ile meşgul olmadığım yoğun bir çalışma ve hayal kurma döneminin ürünüdür. Kitabı bitirirken pek çok bakımlardan kahramanım Galip gibi hissediyordum kendimi.”

(…)

“Üç yıllık bir çalışmadan sonra, 1988 Kasım’ında kitabı kısa bir süre içerisinde bitirmek üzere Erenköy’de yeni yapılan on yedi katlı bir apartmanın tepesinde boş bir daireye kapanmış, hiç durmadan yazıyordum. Karım Amerika’daydı; telefonumu bilen, arayan yoktu. İyice yalnızdım ve bundan çoğu zaman şikâyetçi değildim. Zaten az olan arkadaşlarım; dergi, gazete yazısı ya da benzeri şeyler isteyecek editörler; yani kitabımdan ve Galip’in maceralarından beni alıkoyacak her şey uzaklardaydı.(...) Kara Kitap’ı beş yıla yakın bir zamanda, çok uğraşarak, iyi yazmak için kendimi her zamanki gibi zorlayarak yazdım.”

(…)

“Kara Kitap’ın ilk düşüncesi, İstanbul’da geçen ve şehrin bütün tarih ve anarşisini ve çocukluğumun sokaklarının şiirselliğini kucaklayacak bir kitap yazma fikri, ta 1970’lerin sonunda aklımda vardı. 1979’da tutmaya başladığım bir defterde, otuz beş yaşlarında evden kaçan bir aydından, onun geçirdiği uzun bir hafta sonundan, aynı anda İstanbul’da oynanan ve milli bir felâkete dönüşen bir milli futbol maçından, elektrik kesilmelerinden ve İstanbul sokaklarından, hem Bruegel’in (kar) hem de Bosch’un (şeytanlar) resimlerinin havasından, Mesnevî, Şehname ve Binbir Gece Masalları’ndan söz etmişim.”
Meseleyi ortaya koymak için bu ve benzer satırları çoğaltmanın gereği yok. Burada vurgulamak istediğim şu: Görüldüğü gibi, genel olarak Kara Kitap’ın her şeyi ortada artık. Öteden beri, daha kitap yayımlanmadan başlayan yazarın müdahaleleri/propagandası sayesinde gerçekleşti bu ifşaat. Yinelemekte yarar var; açıklanması gereken bir “sır” filan yok. Bilinmeyenle, farkında olunmayanla uzaktan yakından ilişkili değil sır ekseninde sürdürülen yayınlar.

Yeni yayımlanan Kara Kitap’ın Sırları çerçevesinde Notos dergisi (sayı:43) editör Hadzibegovic’le dar hacimli bir söyleşi gerçekleştirmiş. Hadzibegovic söyleşide kitabın hazırlanma sürecinden ve Kara Kitap’ın öneminden söz ediyor. Hadzibegovic Kara Kitap’ın döneminin bağlamı içinde ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği düşüncesini açıklayan sözlerinin hemen arkasından şunları söylemekte:

“Postmodern edebiyatın, edebiyat üzerine yazılmış kuramsal metinlerden öğrenilmiş şeylerin bariz etkisi var Kara Kitap’ta. Bu tarafıyla, kendisinden sonra gelmiş birçok Türk romanının özelliklerini içinde barındırıyor. Kısaca şu söylenebilir: Kara Kitap gibi bir romanın, 1980’lerin sonunda, 1990’ların başında Türkiye’de yazılması gerekiyordu.” Hadzibegovic’in bu düşüncelerinin yeni olduğunu varsayanlar olabilir. Ama Kara Kitap üzerine yazılan önceki yazıları dikkate aldığımızda bunun yeni bir tarafı yok.

Söyleşi sorularından birinde “müthiş bir araştırma” ve “kazı çalışması”na vurgu yapılarak kitabın hazırlanmasının ne kadar sürdüğü sorulmuş. Hadzibegovic’in bu soruya verdiği cevap soruyu havada bırakacak nitelikte. Okuyalım: “Kitabın ortaya çıkması aşağı yukarı dört buçuk ay sürdü.” Kara Kitap’ı hatırlamanın yeridir, hatırlatmadan olmaz: “Ne tuhaf okurlarsınız siz, ne tuhaf ülke burası.”

Şimdi sıra kitaptan söz etmeye geldi. Kitabı baştan sona okudum. İlginç görseller var. Pamuk’un romanı yazarken çekilmiş fotoğrafları da Kara Kitap’ın Sırları’nda yer almakta. Zaten kitapta yer alan görseller dışında, bahsedilenler Orhan Pamuk okurlarının haberdar olmadığı konular değil. Dediğimiz gibi sırrı ifşa edile edile sırrı kalmayan bir metin hatta bir yazar var karşımızda. Buna karşın başarılı bir kitap değil Kara Kitap’ın Sırları. Sol edebî kamunun Orhan Pamuk özelinde yapmış olduğu tartışmaların kaba bir özeti. Orijinal tarafı yok mu kitabın, muhakkak var. Fakat bunun “sır”la alakası yok.

Zira biz bunları Kara Kitap Üzerine Yazılar’dan beri biliyoruz. Denilebilir ki, sadece sol edebî kamu yok kitapta. Mustafa Kutlu ile Ramazan Kaplan’ın yazılarından da bahsediliyor. Biz de deriz ki, nedense bu isimler(elbette başkaları da) kitabın dizininde geçmediği için bu bahsediş göstermelik bir bahsediştir. Dikkatli okur bu ve benzer noksanlıkları hemen fark edecektir.

Esas önemli olan sorulardan biri de şu: Bu kitap kime ait? Görüldüğü kadarıyla düzenleme işi tümüyle Darmin Hadzibegovic tarafından yapılmış. Fakat kitabın başında yer alan biyografi sayfasında Hadzibegovic’e sadece üç satır ayrılmış. Mütercim biyografisi kadar bir yer. Buna karşın, Orhan Pamuk biyografisi eksiksiz hazırlanmış.

Hadzibegovic, Orhan Pamuk’un başka bazı romanları üzerine birkaç kitap hazırlayacaklarını söylemiş kendisiyle yapılan söyleşinin sonunda. Sıradaki kitabın kendi gözünde Pamuk’un en iyi romanı olan Benim Adım Kırmızı hakkında olacağının müjdesini vermiş. Ancak aklıma takılan bir konu daha var. İlk elde kolaylıkla gözden kaçabilecek bir konu: Orhan Pamuk niye bu tür yan çalışmalara gereksinim duyuyor? Acaba edebiyat eleştirisinin yokluğunda varlığı bir tür benzetime bağlandığından kendini savunmaya mı çalışıyor? Görünüşe göre, Orhan Pamuk bundan sonra romanlarından daha çok romanları üzerine kendi rehberliğinde hazırlanan kitaplarıyla ön planda olacak. Öyle anlaşılıyor ki yazarın önceden söyleşilerle yapmış olduğu müdahaleler yerini bu tür kitaplara bırakmış.

Kara Kitap ve etrafında oluşan ikincil literatürden yapmış olduğumuz bu hatırlatmalar, yazımızın başında sormuş olduğunuz sorunun yersiz bir soru olmadığını gösteriyor. Söylemek gerekir mi bilmem, artık Orhan Pamuk görüngüsüne “yeni bir gözle” bakmak zorundayız.

http://www.dunyabulteni.net/gunun-haberleri/285924/kara-kitapin-sirri-kaldi-mi

Asım ÖZ/ Dünya Bülteni - Kültür Servisi
 
Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Çalıştayı’nı Protesto

Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Çalıştayı’nı Protesto

23-10-2023 - Kent Kültürü

Edebiyat Nöbeti 33. Sayısının Dosya Konusu Mario Levi

Edebiyat Nöbeti 33. Sayısının Dosya Konusu Mario Levi

22-04-2021 - Kent Kültürü