Mesnevi’den Seçmeler

Vefasız Köylü

Kültür - 08-12-2017 08:56

Mesnevi’den Seçmeler

Bir köylü ile bir şehirli arkadaş olmuşlar. Köylü, şehre geldikçe şehirlinin evine kurulup otururmuş. İki ay, üç ay şehirliye misafir olurmuş.

Şehirli, köylünün ne ihtiyacı varsa karşılarmış. Köylü, her gelişinde şehirliye şöyle dermiş:

- A efendim! Sen hiç köye gelmez. Hiç seyre seyrâna çıkmaz mısın? Allah aşkına çocuklarını da al köye gel. Şimdi ilkbahar. Gül mevsimi. Ya da yazın gel. Köyümüzde üç dört ay kal.

Şehirli, her seferinde;

- Bu yıl, filân yerden misafir geldi. İşten güçten kurtulursam gelirim, der; bahaneler bulurmuş.

Böylece aradan sekiz yıl geçmiş. Köylü, her yıl gelip şehirlinin evinde üç dört ay kalırmış. Nihayet köylü, son gelişinde şehirliye şöyle serzenişte bulunmuş:

- Efendim! Kaç keredir vaat ettin. Beni kaç keredir aldattın. Ey kerem sahibi! Çoluğunu çocuğunu al gel de ikrâmı gör. Allah için gayret et de tez gel.

Bunun üzerinden on yıl geçmiş. Çocukları da şehirliye yalvarıp duruyorlarmış:

- Babacığım! Köylüye bunca hakkın geçti. Onun için nice zahmetler çektin. Bize çok kereler babanızı kandırın da köye gelin, diye ricada bulundu. Biraz gezer oynarız, ne olur?

Sonunda bu ısrarlara dayanamayan köylü, hazırlığa başladı. Eşyalarını hazırlayıp katırlara yükledi. Çoluğunu çocuğunu alıp yola koyuldu.

Bir aya yakın süre köyden köye dolaştılar. Zira köyün yolunu iyi bilmiyorlardı. Şehirli de çoluk çocuğu da birçok eziyet ve zahmet çektiler.

Bir ay sonra nihayet kendileri perişan, hayvanları aç köye vardılar. Köylünün evini sorup buldular. Akrabaları gibi bildikleri köylünün kapısına koştular.

Ancak köylünün evindekiler, kapıyı yüzlerine kapadılar. Şehirli, bu harekete çok sinirlendi; ama ne yapsın?

Tam beş gün geceleri soğuktan donarak, gündüzleri sıcaktan yanıp yakılarak köylünün kapısı önünde kaldılar. Şehirli, köylüyü her görüşünde;

- Yahu! Ben filân kişiyim. Adım da şu, deyip kendini hatırlatmaya çalışıyordu. Köylü ise;

- Olabilir. Fakat sen kimsin, nesin; ben ne bileyim? Belki kötü bir adamsın; belki temiz bir adam, diyordu.

Şehirli ise köylüye şöyle diyordu:

- Bu an tam kıyamete benzedi. Kardeş kardeşinden kaçmakta. Soframda fazlasıyla yemek yemedin mi? Ben, o adam değil miyim? Seninle buluşup görüşmez miydik? Aylarca bana konuk olmaz mıydın?

Şehirli bunun gibi daha bir sürü söz söyledi. Ne var ki köylü hiç oralı olmuyordu. Şehirliye;

-Saçma sapan ne söylenip duruyorsun ki? Ne seni tanıyorum, ne adını biliyorum, ne yerini! diyordu.

Beşinci gece gökyüzünü bulutlar kapladı. Bir yağmur başladı ki sorma. Artık bıçak kemiğe dayanınca şehirli, köylünün kapısını hızlı hızlı çaldı.

- Ev sahibini çağırın! diye bağırmaya başladı.

Köylü, uzun süre sonra nihayet kapıya geldi. Şehirli, köylüye yalvarmaya başladı:

- Bunca haktan vazgeçtim. Beş günde sıcaktan yanıp soğuktan donarak beş yıllık zahmet çektik. Dosttan gelen cefa, düşmandan gelen yüz bin cefaya eşittir. Canımı al razıyım. Yalnız şu yağışlı gecede bize bir yer ver de sen de kıyamette bunun sevabını alırsın.

Köylü, adamın yalvarmalarına şöyle karşılık verdi:

- Şurada bağcının sığındığı bir yer var. Bağcı, orada durur. Kurt gelirse öldürmek için eline yayını okunu alır bekler. Sen de o zahmeti çekersen orası senin olsun. Ama bu işi başaramazsan kendine başka bir yer ara.

Bu sözleri üzerine şehirli;

- Sen tek o yay ile oku ver elime. Ben uyumam. Üzümleri beklerim. Kurt gelirse, tam kellesinden vururum, dedi.

Şehirli adam ve çocukları, o daracık, dönüp kımıldamaya bile imkan olmayan yere sığındılar. Bütün gece kendi kendilerine şöyle diyorlardı:

- Aman ya Rabbî! Sen acı bize. Biz, değil buna; bunun yüz misline bile lâyığız. Aşağılık insanlarla dost olanın lâyığı budur.

Şehirli, gece boyunca elinde yayla ok, her yanı gezip dolaşmakta, kurt aramaktaydı. Bir ara ansızın tepeden gelen bir kurt karaltısı göründü. Hemen oku atıp hayvanı vurdu. Tepeden aşağıya düşürdü. Hayvan düşerken gaz kaçırdı. Köylü, bunu duyunca ellerini dizlerine vurup bağırmaya başladı:

- Be hey beceriksiz! Eşeğimin sıpasını vurdun!

Bunun üzerine şehirli;

- Yok canım, dev gibi kurt işte! Karaltısına baksana! Kurdun ta kendisi. Zaten şeklinden de kurt olduğu açıkça anlaşılıyor, dedi.

Köylü ise, hâlâ;

- Hayır! Düşerken gaz çıkardı. Ben onun gaz çıkarmasını her şeyden ayırt eder, tanırım. O öldürdüğün benim sıpamdı, deyip ağlamaya devam ediyordu.

Köylünün bu sözleri üzerine şehirli daha fazla dayanamadı. Adamın tepesi attı. Artık daha fazla sabredemeyip köylünün yakasına yapıştı ve ona şöyle çıkıştı:

- A hilebaz adam! Bu karanlık içinde sıpanın gaz çıkarmasını tanıyorsun da sana onca yıl ev sahipliği yaptığım hâlde, beni nasıl tanımıyorsun? Bu nasıl iştir? Gece yarısı eşek sıpasını tanıyan adam, güpegündüz kaç yıllık dostunu nasıl tanımaz?

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Mağaradan İbadethaneye Sancaklar Cami

Mağaradan İbadethaneye Sancaklar Cami

02-07-2023 - Kültür

Çizgi Roman Okulu Sergisi Tuzla'da Açıldı

Çizgi Roman Okulu Sergisi Tuzla'da Açıldı

13-09-2022 - Kültür