Nesillerimizi korumak Aslî Görevimizdir

Kültür - 11-03-2018 15:00

Nesillerimizi korumak Aslî Görevimizdir

İnsanın inanması ve inancını hayata geçirmesi en tabii hakkıdır. Bu gerçeği göz ardı etmemeli ve kişiyi bu en önemli hakkından mahrum etmemelidir. Ancak öteden beri buna mani olan zalimler daima bulunmuş ve bulunacaktır. Müslüman toplum olarak bizler bunu unutmamalı ve nesillerimizi tehlikelerden koruma gayreti içerisinde, onlara gerekli eğitim ve öğretimi mutlaka vermeliyiz. Bu gerçeği Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle ifade buyurmuşlardır:

“Her doğan, İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)

Görüldüğü üzere burada eğitim ve öğretim ön plana çıkmıştır. Bütün zaman ve mekânların yaratıcısı Allah (cc) bu dini, evrensel ve kıyamet saatine kadar geçerli kıldığına göre, İslâm, her devirde en güzel şekilde yaşanabilir. Bu demektir ki İslâm'ın her asra, her zaman ve mekâna söyleyeceği söz(ler) vardır. Önemli olan bizim, bunlar üzerinde tefekkür ederek, onları yaşanılır hayatın birer paydası haline getirebilmemizdir. Yeter ki bizler bu gerçeğe hakkıyla inanıp, onu hayata geçirmenin usullerine riayet edelim.

O halde öncelikli olarak niyet gerekir. Sonra da azim… Birey olarak bizlerin, ailede ebeveynin, toplumda da idarecilerin böylesine bir hedefi kabullenmeleri, İslâm’ı yaşamak zor dedikleri modern hayatta, dini ölçülere riayet ederek yaşamayı daha kolay kılacaktır. Ama maalesef bugün böylesi bir düzeyimiz olmadığı için zorluklarla karşılaşmaktayız.

Bu zaten bir emirdir. Bu emrin uygulanmaması halinde ise büyük bir azaba çarptırılacağını da bildirmiştir Yüce Rabbimiz:

 “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri; Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (66 Tahrim 6)

AİLE BİR EĞİTİM YUVASIDIR

Aslında bu iş ailede başlar. Yavrularını, Rabbine kul olmaları yolunda yetiştirmek, anne ve babaya düşen görevlerin en başında gelmektedir. Ancak ebeveyn bu konuda bilinçli olmalıdır. Çocuklarını sadece dünyaya hazırlayan aileler, bunun sıkıntısını hem dünya ve hem de âhiret yurdunda çekerler. Müslümana düşen şey, kendisiyle birlikte eşini ve yavrularını, dünya ve âhiret yurduna hazırlamaktır. Böylesi bir gayret dünya hayatının da âhirete göre şekillenmesini sağlayacaktır. Bu adeta;  "Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, ahiret yurdunda da iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru." (2 Bakara 201) duasının tecellisi olacaktır.

İşte, modern hayatın bozguna uğratamayacağı yegâne hakikat budur. Yaratılışın sırrı bu manâ ile çözülür. İnsan, insan olma davasını bu manâ ile kavrar. Kul olmanın hazzı, Allah ve Rasûlü sevgisiyle olgunlaşmanın tezahürleri, böylesi bir çizgiyle belirginlik kazanır. Bize düşen şey de ancak bu manâya, bu eşsiz ve yüksek payeye ulaşmaktır.

EN BÜYÜK SERMAYE

Şüphesiz ki en önemli sermaye kişinin îman ve ibadet hayatıdır. Bununla birlikte güzel bir ahlâk sahibi olmasıdır. Güzel ahlâk ise yumuşaklık ve affedicilikle birlikte, en başta doğruluk ve güvenilirliği hatırlatır. Bir insanın yükselmesi, ancak bu meziyetlere sarılmasıyla mümkün olacaktır. Hatta böylesi bir insan Allah’a çokça ibadet yapan âbidlerin derecesine de ulaşacaktır. Hadis-i şerifte bu gerçeğe şöyle rastlarız:

“Bir mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7; Tirmizî, Birr 62)

Bu meziyetleriyle birlikte bir Müslüman, İslâm’ın eşsizliğini, güzelliğini de ortaya koyar. Onu namazıyla, orucuyla, zekâtı ve haccıyla görürken eğer böylesi eşsiz meziyetlerine de şahit olurlarsa insanlar, onun vasıtasıyla İslâm’ı daha çok kabullenirler. İşte bunun için mü’min kimse dininin temsilcisi olduğunu asla unutmamalı, onu güzel yaşamalı ve dine karşı soğuk davrananlara da bu haliyle telkin ve tebliğde bulunmalıdır.

Biliyoruz ki Allah’ın Rasûlü Sevgili Peygamberimiz bu eşsiz ahlâkıyla dinini sevdirmiştir. Bu manada yüce Allah (cc) Habîbi’ni şöyle övmüştür:

 “Şüphesiz Sen en yüksek ahlâk üzeresin.” (68 Kalem 4)

“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile.” (3 Âl-i İmran 159)

İşte Müslüman, kulluğu, bu derin manasıyla düşünmelidir. Efendimiz’in (sav) eşsiz örnekliğini hiçbir zaman unutmamalıdır. O, arkadaşlarına nasıl davranıyorsa kendisi de öylece davranmalıdır. O, eş ve çocuklarına nasıl davranıyorsa o da buna riayet etme gayretinde olmalıdır. O ticari hayatta ve diğer hayatında nasıl doğruluğa riayet etmişse o da, onu uygulama çabasında olmalıdır.

Bütün bunların zıddı ise kişinin kötü ahlak sahibi olmasını sağlar ki bu, bir Müslüman için büyük bir kayıptır. Böylesi insanlar iyi arkadaş edinemezler. Aile efradı tarafından sevilmezler. Toplumda, insanlar arasında güzel bir yer edinemezler. İşte bu önemli bir şahsiyet bozukluğudur. Bunun için de kişi nefsinin terbiyesi konusunda gayret etmeli, ahlâkını güzelleştirmeye çalışmalıdır. Bu manada Allah Rasûlü’nün (sav) şu duaları bizlere ne güzel örnektir:

 “Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Müslim, Birr 74)

ÖRNEKLİK KONUSUNDA YAŞANMIŞ BİR HADİSE

Kişi kendisi konusunda gayret ederken çocuklarına da güzel örnek olmaya çalışacaktır. Bir anne baba yalan söylerken yavrusuna nasıl doğru söylemeyi telkin edebilir ki? Kendisi kin ve nefret doluyken çocuğuna nasıl sevgi ve şefkat aşılayabilir ki?

Peygamber (sav) Efendimiz’in şu davranış ve sözleri bu konuda ne güzel bir uyarıdır bizlere:

Bir gün Rasûl-i Ekrem  (sav) Efendimiz Abdullah bin Amr'ın çocukluğunda, evlerinde misafir iken, annesi ona bir şey vereceğini söyleyerek yanına çağırdı. Rasûlullah Efendimiz çocuğa ne vermek istediğini sordu. Annesi hurma vereceğini söyledi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav); "Eğer aldatıp bir şey vermeseydin sana bir yalan yazılmış olurdu." buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, 3/447)

 Güzel ahlâk, aile hayatında geçim için, en başta olması gereken bir husustur. Bir erkeğin ya da kadının evindeki eşine sertliği, kabalığı ve hoşgörüsüzlüğü acaba ne ile açıklanabilir ki! Peygamberimizin onca sıkıntı ve telaşına rağmen eşlerine gösterdiği güzel davranış bizlere neler hatırlatmıyor ki! Bunun için hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

 “Mü’minlerin imanca en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizi, Rıda, 11)

İşte insanın Allah için hedefleri bütün bunlar olmalıdır. Zira insan ancak bu güzel hasletleriyle olgun bir îmana sahip olabilir:

 “Mü’minlerin îmanca en olgunu, huy itibariyle en güzel olanıdır.” (Tirmizi, iman 6)

 “Kıyamet günü, mü’min kulun mizanında güzel huydan ağır basacak hiçbir şey yoktur. Allah, fena lâf konuşana buğzeder.” (Tirmizi, kitabü’l-birr 62)

İşte İslâm! Bu ve benzeri hakikatlere yapışan ebedî mutluğu elde edecektir. Rabbimiz hepimize lûtfetsin. 

Muzaffer Dereli / Diriliş postası

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Mağaradan İbadethaneye Sancaklar Cami

Mağaradan İbadethaneye Sancaklar Cami

02-07-2023 - Kültür

Çizgi Roman Okulu Sergisi Tuzla'da Açıldı

Çizgi Roman Okulu Sergisi Tuzla'da Açıldı

13-09-2022 - Kültür