https://www.akasyam.com/files/uploads/user/-d4b13d2375.png
Mehmet Nuri BİNGÖL

Ver Elini Türkmeneli

09-06-2020 14:46

O’nu tam o yaşlarda tanıma o bahtiyarlığa ermişti. Çevrenin ileri gelenleri ona Osmanlı Mollası diye derin hürmet duyarlardı. Kostroma’daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii’ne esaret kefaretini ödeyerek almışlar, onu tefekkür, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.

 

Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi’ndeki sürgün Türkmen, Tatar, Çeçen, Kırgız, Özbek, Kırgız, Kazak esirleri de ona Osmanlı Mollası diye derin hürmet duyarlardı. Kostroma’daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii’ne esaret kefaretini ödeyerek almışlar, onu tefekkür, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.

 

Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi’ndeki sürgün Türkmen, Tatar, Çeçen, Kırgız, Özbek, Kırgız, Kazak esirler de ilminin ve basiretinin genişliğine, imanından ileri gelen cesaretine, hangi şart altında bulunursa bulunsun, tebliğ vazifesini bir an bile unutmayan mesuliyet hissi ve ferasetine pervane olmuşlardı.

 

Onun Volga nehrinin hızlı, bazen de hazin akıntı seslerinin yanıbaşında, kendisine anlattığı hakikat ötesi hakikatları, Ali Atâ kimi zaman -güç de olsa- hatırlamaya çalışırdı. Zordu bu anışları, çünkü esaret ve sürgün hayatı bünyesi gibi hafızasını da yıpratmış, bazen en çok yaşadığı vakitleri bile sis bulutunun ardından seyreden birine dönüşmüştü. Mahmud’un o garip hâline sabır gösterip onu anlaması bu yüzdendi.

 

Bu tür hatırlamaların verdiği hediye, çok kere elem, esef ve inkisar olurdu. Yüreğinde yine aynı hislerin filizlenmeye başladığını sezer sezmez aniden çökkünleşti. Garip bir durgunluğa yakalandığını Mahmud’a belli etmemeliydi. Adımlarını tekrar hızlandırması bu sebeptendi. Yine geride kalmıştı Mahmud. Ali Atâ’nın ani süratinin sebebini hesaplamak, Mahmud’u daha da yavaşlattı. Orta yaşını geçeli bir iki sene olmuş adamın birden değişir görünmesi, ona dokunmuştu. Şaşırsa da vaziyet buydu.

 

İçinde birikenleri gidermenin yolunun, Ali Atâ’yla konuşmadan geçtiğini iyi biliyordu. Tedirginliği terk edip adımlarını açması, Ali Atâ’ya yetişme isteğinden kaynaklanıyordu. Ter içinde kaldıysa da nihayet aynı hizaya gelmeyi başardı. Ali Atâ’nın kolundan babacan bir tavırla tutup durdurdu onu. Sâkinleştirme niyetini anlatan bir sesle: “Sanki kaçıyorsun sen…” dedi.

 

Mahmud, gözlerini sürgün evlerine ait pencerelerde yakılmış “idara” ve mum ışıklarına dikmişti. Elinde olmayan bir itelemeyle mırıldanır gibi: “Bana benzedin tıpkı.” dedi. Bu dediğine Ali Atâ gibi, o da şaşırmıştı. Çekingen ruh hâlinden, bir an için kurtulmuştu demek.

 

Zümrüt yeşili gözleri kısıldı Ali Atâ’nın, Mahmud’un karanlıkla gölgelenmiş yüzüne anlamaz bakışlarını yolladı. Her halükârda bu karşılığa içten içe memnun olmuş, genç adamın kalbinde boy veren ümit melteminin boraya dönmeye yüz tuttuğunu anlamıştı. Sezemediği ise kendisinin hangi hisse esir olup da cevap veremediğiydi, bu yüzden biteviye susuyordu. Belki de gönlündekileri dengelemeye uğraşıyordu. Sessizliğin, haddinden fazla uzadığını fark eder etmez derince nefeslendi. Hayret etmiş sesiyle sordu: “Bana mı benzedin dedin?”

 

Mahmud söylediğini inkâr edemezdi, ok yaydan fırlamıştı bir defa. Hem bir “ricata” gerek de yoktu: “Evet” dedi; “benden kaçıyormuş gibi birden süratlendin de.”

 

Ali Atâ, söylemek istediğinin vakit ve saatinin çattığını kavramıştı. Şöyle bir dikleşti, eğik belini düzeltti. Boyu şimdi Mahmud’dan uzun olmuştu. Sesindeki şefkat ve anlayışlılık vakara dönmüştü.

 

“Yanlış dersin balam; kaçan ben değil sensin. Kaçıyorsun; durmadan, dinlenmeden. Ümit ediyorum ki farkında bile olmadan.” dedi tane tane. Durup nefeslendi, Mahmud’un bir cevabının olup olmadığını öğrenmek istedi. Karşılık alamayınca da konuşmasına devam etti:

 

“Lakaytlığa ve iç âlemine sığınarak kaçma yüreksizliğine sığınıyor, bunu bir yol, bir çare biliyor, bir maharet sanıyorsun.”

 

Mahmud vakit yatsıya koşarken, ancak kendisinin bileceği bir emniyetle burukça gülümsedi. “Neden kaçacakmışım ki?”

 

“Kendinden, asıl kişilik ve yapından. Kendini bütün sürgünlere bir başka göstermen, mesuliyetten kaçma isteğinden kaynaklanıyor. Yüreğindeki tırmanış, hürriyet ve yurt hasretini perdelemeye çalışıyorsun. Sahi, nedir senin derdin?”

 

Sözlerinin burasında, Mahmud’un omuzlarına elleriyle bastırdı, yanına çömelip ekledi: “İçinde iki Mahmud yaşıyor senin. İki benliğe sahipsin. Kader’in bizce merhametsiz, ama aslında hayrımıza olan çizgileri irâdeni törpülemiş, çelik bir kafese hapsetmiş seni. İşte onları birbiriyle telif edemiyor, tek kişiliğe düşürmek için ne yapacağını bilemiyor, tereddüt içinde bocalıyor, zikzaklar çiziyor ve gelgitler yaşıyorsun.”

 

Mahmud ani bir hareketle doğrulmak, eve gitmek istedi ama Ali Atâ kolundan tutup yerinde sabitledi onu, devam etti: “O hâl bir çâre değil, tam tersine kimsesizlik beyabanıdır balam; yutucu bir bataklıktır. Bu vurdumduymazlığa dalmayı, anlamazlıktan gelmeyi ve ondan medet ummayı sürekli mazur görmek mümkün değil. Çoklarını bilmem ama bana, bütün bu hâlleri yutturamıyor, benliğinin ip uçlarını gizleyemiyorsun!”

 

Mahmud dinledikçe renk değiştiriyor, kaşları daha fazla geriliyor, alnındaki çizgiler derinleşiyordu. Karanlığa ve Ali Atâ’ya karşı çatılan kaşları söylenenlerin beynine kazınmasına engel olmuyordu. Depreşen, yenilenen, kendini arayan yüreği, yüz hatlarındaki mânasızlığı, kayıtsızlığı ve donukluğu bir çırpıda silmişti. Sesinin titrekliği, duyduklarını tasdik ifadesiydi:

 

“Ben eve gidiyorum artık.” dedi. “Bundan böyle seni dinlemek istemiyorum. Sözlerin tedirgin ediyor ruhumu. Gördüğün gibi ben böyleyim. Hakkımdaki fikirlerin ilgilendirmiyor beni.”

 

Ayakları bu siteminin ardından, yaşadıkları kulübeyi hedefleyerek mesafeleri adımlamaya başladı. Ali Atâ da çömeldiği yerden doğrulmuş, peşisıra ivme arttırıyordu. Kulübeye tırmanan yokuş başında yetişti ona, konuşulanları yok sayarcasına koluna girdi. Mahmud’un itirazını duymamış gibi davranmalıydı. Sesi canlı, sarıcı ve ümitli idi. Onun cevaplarına hiç aldırmamalı, hatta samimiliğini daha da arttırmalıydı.

 

“Sana ne için benzediğimi merak etmedin mi hiç?”

 

Mahmud’u bir düşünce esintisi yokladı. Ürperdi yine, yavaşlaması bu yüzdendi. Başını sertçe çevirirken: “Sen de bir acayipsin ağam,” dedi; “önce bana benzemediğini dedin, şimdi ise tam tersini söylersin. Maksadının ne olduğunu kavramamakta haksız değilim.”

 

Başı yere eğik ve söylenmeye pek benzer ifadeyi, Ali Atâ’ya değil, hayalî birine der gibiydi. Yaşlılık sınırındaki adam gün görmüştü, hâlden anlamayı biliyordu. Hemen cevap vermeden önce, ince eleyip sık dokuması gerektiğine inandı. Bir anlığına daldı, üslubunu rendeledi.

 

“En iyisi bırakalım bunları. Senin yaşındayken tanıdığım bir büyüğü; bir Osmanlı’yı hatırladım. Garipleşmem, kaçar gibi yürüyüşüm, kendime dargın hâlim biraz da o hatırlayıştan uzak bir hayat yaşamamdan.”

 

Bu karşılıkta biraz da hüzün vardı. Mahmud anladı onu. Bu davranışı dahi Mahmud’un ruhundaki alâka meşâlesinin tutuşmaya başladığının deliliydi. Üsteleyen soruda sarıcı bir yan da vardı: “Ali Atâ’m; yoksa onun hatırasından mı ürktün?”

 

Ali Atâ başını indirdi: “Ne yalan söyleyeyim, dediğin doğru gibi. Sen kendinden kaçarsın oğul, bense O’nun izinden gidip milleti uyandıramamaktan. Bu hâl, hicap kuyularına atar beni, geçen günlerime pişman olmak…”

 

Bu esnada yokuşu tüketmişlerdi. Yeni başlayan rüzgâr tenlerini ürpertmedeydi. Bulutlar gökteki pırlanta sağanağı yıldızları bir bir kapatıyordu. Ali Atâ yıldızlara baktı, onları an an örten bulutların hiçbirini yağmur bulutuna benzetemedi. Gök daha çok, üstlerine kar tanelerini boca edecek gibi duruyordu, sisi andırır görünüşe sahiptiler.

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI Mahzun ve şevkli notlar... Size Mi Kaldı?.. Fedâkârlık, İsar Farkı Bid'akârlık ve Bahaneler Adını Ne Koyarsan Tevhid Meşalesi- 1 Wagner- çeçen ittifakı mı? "Dini vakıf" genci neye hazırlar? 28 Mayıs, 27 Mayıs'ın Rövanşıydı Medresetü’z-Zehra ve Ehl-İ Hak Mezhebinin Muhafazası D ö n g ü Müspet Müspet De Istılahi Manası Nedir! Allah kimseyi fahiş - sefil- etmesin! Zafer Sabırdadır ve Ağustos En Büyük Burhan Mucizeler-1 Her esma tecellisi resul’ün mucizesi gibidir.-ı Vatan-i aslimiz cennet mi, dünya mı! HİLÂL ve YILDIZ’IN "TEÂLİ" ETMESİ... Dünya, Dünya Dedikleri Vatan giderse ekmek bedava satılsa ne yazar! Ehli Sünnet Cemaati İtikadı Şerrin Harcını Karmak Fetö'nün b planı M(z)illet ittifakı + "muhakeme-i akliyeden noksan" dini darlar! Kafkaslara Konan Kartal Satır Arasını Okumak Yahut Saffı Evvele Düşmanlık Osmanlı ve Fiyat Ayarlaması Siyasetle İlgili Kimi Notlar-1 Dâvet Bahar Adır Bundan Geri Gönlü İhya Seferberliği Fetö'nün B Planı Encesi Temizlemek İçin Necisi Tahrik Etmek Akıl İşi Mi! Yaptığımız Yapacaklarımızın Teminatıdır Zilleti ve usa'cı fetöyü savunmak asyacılık mı! Minnet Almayışınız, Şimdi Kanaat Şeklinde Yaşanmalı Milletçe Bizde Melik Dahar Aslında Melik Zahir Tanpınar Ekolünden Romancımız Hüseyin Yılmaz Tiftiklenen Mazim Selmanı Pak Aynasında Kut Zaferi Parladı Ahmed-İ Hâni Birlik Meşalesi Haçlı Ve Emperyalist Zihniyetlerin Zulmettiği Milletler Neyle Kurtulur! Hain içerden olunca! Kuyruklu Yalan Ve Algıdan Medet Umanlar! Bilerek Veya Bilmeyerek Şerrin Harcına Kürek Sallayanlar Hüseyin Avni Ulaş, Said Nursi Ve Hürriyet-İ Hakiki İkiyüzlülüğün Alfabesi Bir Asimetrik Savaş Çeşidi Bir Asimetrik Savaş Çeşidi Aman Aman Aman, Teyakkuz! Zillet İttifakı Adayına Sorular! İmanları Diritme Hareketi İçin... İlimden İlhama Esintiler Gönlü İhya Seferberliği Olacağı Beklemek İman Ve Amel Yalel Sedaları veya Aksa Mescidi! Ramazanda bir tefekkür! Metnin Anahtar Kelimesi Külliyat'ı Anlamak Üzerine-2 Akif İslam Şairidir Yahut İstiklal Marşı Şairi İhlas, “Îsar” Münasebeti Eski Değil, Eskimez Said 28 Şubat'çı "Kafa" Bu Sefer de Erdoğan'ı Hedef Aldı Kavala Talebi Üzerine… Düşman Kime Saldırıyorsa…! Alma Mazlumun Ahını... Manevı “Seyyidlik” Resulullah Dāvasına Sahip Çıkmaktır Geç Bir Osmanlı Yazısı Tarihi Sevdiren Adam'a Rahmet Dileğiyle Külliyat'ı Anlamak Üzerine-2 Külliyatı Anlamak Üzerine-1 "Silik Söz”lerin Gezdiği Arena Zekânın Zekâtı Borcu Silmez; Mecazidir o... Asıl Ambargo Zihinlerde; O Kalktıysa Onlarcası Bile Hava Civadır Bize... Tek Derdi Dünya Olan Şebeke İnternet ve Sosyal Medyada Türkçenin Doğru Kullanımı Tepetaklaydı İçim... “Akibet Müttakilerin” ve “Kadere Teslim” Olanların Değil mi! Taklacı Kuş Olmak Kimi Vurur Önce! Duzah mı, Vicdan mı? Ehl-İ Hak Olan Sünnet İtikad Mezhebi Muvakkat İttifak ya da Tapu Dağıtmak! Bulut Ve Ördek Meseli Mitoman Siyasi Belki Mazur, Ya Taammüden Yapan! Van Yolundaki Han Kapısı” ya da Muzdarip İslam Alemi! Mutasavvufa ‘Felsefe Yapma Deme’ Hadsizliği! Bu Asrın Bir Mücahidi: Fırıncı Ağabey Türkmenem! İpin Ucunu Verdiysen Geçmiş Olsun! Belirsiz Bırakmak da Bir Aleniyettir! Eyüp Otman Ağabey Dünya Dedikleri Acayip Yer Layt Laikratos, Artan Sekülerizm! Navteks Bir Ara Formül Asıl Hedef MEB Çığlığı Afakta Yankılanmayan Yazar” Olur Mu! Çay Deyip Geçmeyin Yine İspanyol Siyaseti veya İstanbul Sözleşmesi Osmanlı'nın Töresi Sünnetin ta Kendisidir! Doğruyu Her Yerde Dememek Ama Hangi Makamda? Sarp Ufukların Hikâyesi Nur’ların Ahirzamandaki Makamı ve Bütünlük... 15 Temmuz'da Bize Kefen mi Biçmek! Meydandayız, Gel de Biç! Düşünme Özgürlüğüne Set Haline Dönüşmüş Bir Kanun: 5816 Ayasofya Davası İçin Her Nakil Seslendirildi de... İbibikler Öttüğünde Ordayım! İhlas, Hal-i Alem Siyaseti Ve "Siyaset-i İslamiye" Hakiki Meşveret! CHP'nin Hali Pür-Melali Ve Tir Tir Titremek! Said Molla, Şeyh Said Ve Molla Said Bediüzzaman Bir Mi! Ayasofya Fethi Ve Zincirler... Sünnet İtikadında Mehdi Bay - Ram Düşünceleri... Suriye Yahut Diyar-I Şam Korona Sürecinde İslam! Her Zamanın Pakraduni'si Aya Sophia Mı, Mahzun Mabed Mi? Fatih'in Bedduasından Ne Kurtuluş Ne Zaman! Nefsi Yenmek Ve Koronayı Yenmek. Hangisi Zor! Sait Molla, Molla Said Farkı Nâbî'yi Nabi Eden Hüsn-ü Nazar... Ne Çektikse Kamal'lardan... Vatanı Sevmek... “İstiklâlden İstikbâle” Deneme Eseriyle “Efendi Bey” Romanı “İstiklâlden İstikbâle” Deneme Eseriyle “Efendi Bey” Romanı Enbiya Şehri Urfa Ama Diyarbakır Şehr-i Ashab! Halilullah (As.) Baltanın Sapı... Keşke Haklı Çıkmasaydık... Fasl-I Paşa “Hikmet-İ Kudsiye” İle Felsefe Hikmeti Münazarası Doğubayezıd Hâni Elif Öğretmen Ve Romancı Hüseyin Yılmaz! Fikir Cüceliği! Tarih; Gerçek Aynası! Yol Açıcılar- Yol Kapatıcılar İdilhan, İlhanlı Ve El-Megiddo Ovası!.. “Hakikatı dışlamış kimselerle tevhidi toplum inşa edilemez.” " Erkeğe karı libası yakışmaz" veya "kendi yürüyüşünü terk etti..." meselesi... Göbeklitepe Diye Bir Yer Kimlere? Yokuşta Yürüyenler ( Bir Emek Hülasası) "Şura-yı Hakiki" Veya "Meşveret-i Şer'iyye" Yeni FETÖLERİ “Önlemek” İçin… -2 Medeniyet dediğin tek dişi savunan kimler?.. Yeni FETÖ’lerin önünü almak... Mehdi İttihad-I İslam Ordularının Başkomutanı Züğürtlük Gazeli Akasya -1 Manevi “Seyyidlik”, Resululah (Asm)Nin Dāvasına sahip çıkmaktır! Üfürükten teyyare kripto vazife! Fedakârlığa Farklı Bir Bakış Kısır döngü yahut "fasit tevilat"