Dedikodu!

M. Burhan HEDBİ

04-04-2017 15:12

Herşeyi muhatabına söylemek gerek, gerisi dedikodu olur. Dedikoduda da hayır yoktur.

Aslında basit gibi görünse de; yıldırma, bezdirme, ezme süreçlerinde dedikodu gerçekte çok ciddi yıkıcı bir güce sahip olduğundan bir tür şiddettir!

Arkadan konuşma, gıybet-dedikodu, aileyi ve toplumu içten yıkar. İki kişi bir araya gelip üçüncü kişi hakkında dedikodu etmeye başladığında, toplumun üyelerinin birbirine güveni kalmaz. Onu çekiştiren beni de çekiştirir duygusu hakim olunca da kimse kimseye sırtını dönemez haline gelinir!

Dedikodu günahı çoğaltır, sohbeti değil.

Sadece dini bilmeyenlerin gıybet hastalığına düşmesi anlaşılabilir belki. Fakat günümüze baktığımızda ne yazık ki bu hastalığı sadece dini eğitimden uzak veya 'kenar mahallelerde yaşayan' yani modern eğitimden de payesi olmayan bireylerde görmüyoruz, bizatihi dini öğretenlerin bazılarının da bu hastalığa yakalandığını görmek çok hazin olduğu kadar aynı zamanda ürkütücü.

Gazetelerden, TV ekranlarından tutun da ilim irfan yuvası olması gereken okul ve üniversite camiasında da bu hastalığın emarelerini görebilmekteyiz. Bu, daha da üzücü.

Bir araya gelen her iki kişi, yanlarında olmayan üçüncü kişiden bahsediyor. Bu durum, ilim, kültür ve seviyemizin ne durumda olduğunun da göstergesidir. Zira arkadan konuşmak, dedikodu yapmak, çözüm ve öneri sunmaktan aciz insanların işidir.

Mevlana Hazretleri der ki; "Duydum ki gıybetimi yapmışsın, yüzüme söylemekten kaçmışsın, benim gibi bir acizden korkmuş Allah'tan korkmamışsın.”

Allah'ın; "Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Hucurat-12" ikaz ve emri olmasına rağmen hala bundan tiksinmeyenler var...

Kimdir bunlar?

Derler ki; "Dedikodu; nefret edenler tarafından çıkarılır, aptallar tarafından yayılır, gerizekalılar tarafından inanılır."

Gerçek dostlar sana, sahte dostlar ise dedikodulara inanır...

Peki, salih-zeki zatların dedikodu karşısındaki tavrı nasıl olmuş?

Hasan-ı Basrî, kendisine gıybet edene bir tabak taze hurma göndermiş ve “Duydum ki sen ibadetini bana hediye göndermişsin. Ben de buna bir karşılık vermek istedim. Kusura bakma, tam karşılığını veremedim.” diye de bir not eklemiştir.

Bazıları demişler ki; "olgunluğun en bariz göstergesi, dedikodu ve iftiraya tahammül edebilmektir."

"Dedikodu yağmuruna yakalandığınızda, asalet şemsiyenizi açın. Bu şemsiye şeffaf olsun, üzerine yağan kirli damlaları görün, alttan bakıp gülümseyin, o damlalar şemsiyenin üstünden kayıp ayaklarınızın altında ezilsin…”

Şeyh Sâdî’nin Gülistan adlı eserinde naklettiği, kendisinin nasıl bir mânevî terbiye ve irşâd ile yetiştiğinin de işâretlerini veren şu hâtırası, ne kadar hikmetlidir:

“Çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumda da ibadetlere çok düşkündüm. Geceleri kalkar, ibadetle meşgul olurdum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Bütün gece gözümü yummamış, Kur’ân-ı Kerîm’i elimden bırakmamıştım. Bâzı kimseler ise etrafımızda uyuyorlardı. Babama:

«–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekât teheccüd namazı kılmıyor; sanki ölü gibi uyuyorlar.» dedim. Bu sözüm üzerine babam kaşlarını çattı ve:

“–Oğlum! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın!” karşılığını verdi.”

"Falanca adam senin hakkında konuştu" diyen adama, bazı alimler cevaben: "O bana ok attı ama isabet ettiremedi. Sen ise oku getirip kalbime sapladın" derken bazıları da " Üç cinayet işledin; kardeşim ile aramı bozdun. Kalbimi meşgul ettin. Kendini de, benim gözümden düşürdün" dedi.

"Falanca senin hakkında konuştu” diyen adama, Ali b. Hüseyin cevaben: "Eğer benim hakkımda söyledikleri doğru ise Allah beni affetsin. Eğer doğru değilse Allah onu affetsin" dedi.

"Falanca adam senin hakkında konuştu" diyen adama,  Halid b. Velid cevaben: "Kendi sayfasıdır istediği gibi doldurur" dedi.

"Falanca adam senin hakkında konuştu" diyen adama, İmam Şafii cevaben: "Eğer doğru diyorsan sen dedikoducusun. Eğer yalan söylüyorsan sen fasıksın" dedi.

"Falanca adam senin hakkında konuştu" diyen adama, Vehb b. Münebbih cevaben: "Şeytan senden başka elçi bulamadı mı? " dedi.

Rabbim bizi dedikodudan, gıybet ve su-i zandan muhafaza etsin İnşaallah.

 

M. Burhan HEDBİ 

DİĞER YAZILARI Emekçinin elini öpen peygamber! 01-01-1970 03:00 Korku Ve Ümit Arasında Yaşamak 01-01-1970 03:00 Ne zaman mutlu olacaksınız? 01-01-1970 03:00 Hz. Muhammed (s.a.s) sadece müslümanların peygamberi mi? 01-01-1970 03:00 Konuş ya aişe... 01-01-1970 03:00 Yetim Medreselerin Çığlığı 01-01-1970 03:00 İslam'daki İnsan Hakları Çıkara Değil Sevgiye Dayalıdır 01-01-1970 03:00 Helaktan Korunmanın Yolu 01-01-1970 03:00 Ayıplanma Korkusundan Ötürü Kaldırılması Hep Başkasından Beklenen Bir yara, Bir Gerçek: 'Taziye Yemekleri' 01-01-1970 03:00 Ya Savunmadan Çıkmak Veya Acıma, Üzülme ve utanmadan Birini Tercih Etmek! 01-01-1970 03:00 Sanal Sorumluluk 01-01-1970 03:00 Tarihine Sahip Çıkmak 01-01-1970 03:00 Kör olduktan sonra ne fark eder! 01-01-1970 03:00 İslam'ın En Büyük Hedefi 01-01-1970 03:00 Kimin zalimi, kime göre mazlum! 01-01-1970 03:00 Ekonomikleşmiş Değer Yargıları ve Küresel Fakirlik 01-01-1970 03:00 Kara Propaganda İle Karartma Girişimi 01-01-1970 03:00 Din Ve İnsan Hakları Perspektifinden “Küresel Fakirlik” Çalıştayından 01-01-1970 03:00 Sanal Sorumluluk 01-01-1970 03:00 Her Yer Kerbelâ… 01-01-1970 03:00 İnsan-hayvan ilişkisi ve hakları! 01-01-1970 03:00 Çabuk Yayılan Ve Toplumları Yok Eden Hastalık 01-01-1970 03:00 Gönüllere 'köprü' kuranlara 'darbe' yapmak zordur! 01-01-1970 03:00 İnsanlık onuru için ya batı değişmeli ya da biz! 01-01-1970 03:00 Kendimi bilme gayreti! 01-01-1970 03:00 Üzgünüm… 01-01-1970 03:00 Bir canlı 54 defa ölür mü? 01-01-1970 03:00