Güncel
Giriş Tarihi : 02-01-2014 14:38   Güncelleme : 02-01-2014 14:38

BÜYÜK DEVLETE DOĞRU ADIM ADIM

Biz, bu ülkenin, bu ülke insanının 'büyük' olma yolunda bir irade ortaya koyduğunu görüyoruz.

BÜYÜK DEVLETE DOĞRU ADIM ADIM
Nasıl insanın büyüklüğü onun gövdesinin hacmiyle ölçülmüyorsa, devletin veya ulusun büyüklüğü de onun coğrafyasının genişliği veya nüfusunun çokluğu ile ölçülmez.
 
Öyleyse bir ulusu veya devleti büyük kılan etmen ne olabilir?
 
Bireyler de, toplumlar da, varlıklarının sürdürülmesini bir hikmete dayandırmak ister. Varlık nedenleri o hikmete mebni kılınır.
 
Ancak o hikmet de bir başına bir anlam ifade etmeyebilir. Başka bir deyişle, o varlığa nispet edilen hikmetin de içinin doldurulması gerekir.
 
Benim varlık hikmetim (nedenim) saldırmaktır diyen bir birey veya toplum, kabul edilebilir bir hikmete dayandırmış sayılır mı varlık nedenini?
 
Demek ki, hikmetin içeriğinin kabul edilebilir bir öz ile doldurulması gerekiyor. Yoksa hikmet denilen kavram boş bir form olmaktan ileri gitmez.
 
Dostoyevski'nin cümlesiyle konuşalım: '... toplumsal veya siyasal ülküler tek başlarına hiçbir şey değillerdir. Var olabilmeleri için toplamda manevi değerlere bağlanmaları gerekir. (...) Toplumsal ülkü nedir? Ne anlıyoruz bu kelimeden? Meselenin özü insanların kendilerine siyasal teşkilatlanma kuralları aramalarında, herkesi hoşnut kılacak kusursuz bir siyasal düzenin kurulmasını özlemelerindedir. (...) Kutsal düşünce her zaman milletin doğuşundan önce gelmiştir. Çünkü milleti yaratan odur. Kutsal düşünce de bir takım efsanevi kavramlardan doğar; insanın ölümsüz bir yaratık olduğu, dünyaya tıkılmış bir hayvandan ibaret olmadığı, başka dünyalara, ebediyete layık olduğu, inancından doğar. Bu inanç her zaman ve her yerde bir dinde, yeni bir düşüncede ifadesini bulmuş, yeni bir din ortaya çıkar çıkmaz onun yanı sıra yeni bir millet yaratılmıştır. Yahudileri inceleyin(...). Müslüman milletler de Kur'an'dan sonra ortaya çıktılar. (...) Şunu bilin ki, bir milletin gönlünde yer eden kutsal ülkü yüzyıllar geçip de gevşemeye, zayıflamaya yüz tutunca, o millet yaşama gücünü de yitiriyor demektir; siyasal örgüsü her gün biraz daha çözülecek, vaktiyle gönlünde nakışlanan siyasal ülküler solup gidecektir. Bir milletin dinî inançları ne gibi bir kalıba dökülürse, o milletin siyasal yapısı da ona uygun gelişir, onun gerektirdiği biçimlere girer. Onun için de siyasal ülküler hiçbir zaman kendi başlarına var olmazlar, çünkü ortaya çıkmalarının tek amacı halkın kutsal bildiği özlemlerin gerçekleşmesidir. Onun için 'din yolundan kişisel olgunluğa ermek' demek insanların dinlerine layık olmaları demektir. Kişisel olgunluğa erme özleminin olmadığı yerde 'siyasal ülküler' gelişmez.' (Puşkin Üzerine Konuşma, Dostoyevski, çev: Tektaş Ağaoğlu, Ağaoğlu Y. İst. 1964, s. 92-93).
 
Biz, bu ülkenin, bu ülke insanının 'büyük' olma yolunda bir irade ortaya koyduğunu görüyoruz.
 
Onun, gözünü diktiği noktada büyük devlet olma hedefini nişan aldığını, attığı adımlardan izleyebiliyoruz.
 
Bu adımların sulh, selamet, selam taşlarıyla döşendiğini tespit edebiliyoruz.
 
Öyleyse bu adımlara uyarak yürüyenlerle ona çelme takmak isteyenleri ortak bilincin ayırt edeceğinden kuşku duymayalım.
 
Aynı ortak bilinç, kendine sadık olanla nankör olanı keskin ferasetiyle anında teşhis edecektir, eder.
 
Büyük olmaktan maksat kendi istencine sahip olmak ve ona sahip çıkmaksa, onun anlamına nüfuz ederek hak yolda yürüyüşe devam...

Rasim ÖZDENÖREN - YENİŞAFAK
adminadmin