Bediüzzaman Said Nursi, kimseden bir şey istemezdi. Hatta devletten kendisine bağlanan maaşı dahi kabul etmemiştir. Fakat devletten milletimiz için dört tane önemli talepte bulunmuştur Bunlardan iki tanesi yerine getirilmiş iki tanesi ise henüz yapılamamıştır.
Yerine getirilmeyen konulardan biri Ayasofya diğeri ise Medresetü’z Zehra Üniversitesidir. Bunlardan Ayasofya’nın ibadete açılması ve putlardan temizlenmesi için çok gayret ettim. Yazı yazdığım bütün gazete, dergi ve internet sayfalarında konunun önemini dile getirmeye çalıştım. Necip Fazıl’dan, diğer şair ve yazarlardan konunun önemine dair alıntılar yaptım.
Kısaca bu konuda dağ karşı dursaydı inanın yarılıp parçalanırdı. Fakat hükümet hiç tınmadı bile. Hatta Ayasofya’yı camilikten çıkaran M. Kamâl’i yerlere göklere sığdıramamaya başladı. Özellikle Başbakan Yıldırım, sözlerine “Atam” diyerek başlayıp “sen kalk ben yatam” diyerek, insanlarla adeta dalga geçmeye başladı. Ordunun şeref ve başarısını tek bir kişiye indirip bütün başarısızlıkları halkımıza ve ordumuza yükledi.
Yetmedi; tarihi bilgi ve belgelerle ortaya koyan dalkavukluktan uzak yazar ve medya mensuplarını cezalandırmak için var gücü ile çalıştı. Televizyonlara çıkıp ilgisi ve alakası bulunmadığı halde Hasan Akar’ın 20 yıl önce özel bir toplulukta söylemiş olduğu sözleri nedeniyle Derin Tarih dergisini suçladı. Kamu güçlerini devreye sokarak Mustafa Armağan ve Yavuz Bahadıroğlu gibi Türkiye’nin namuslu tarihçilerini için linç kampanyası başlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bütün bu yanlışlık ve zulümlere seyirci kaldı. Hâlbuki son anayasa referandumu ile kendisine güçlü icra yetkisini vermiştik. Bu sayede daha hızlı bir şekilde ülkemizin içine düştüğü sıkıntılardan kurtulmasına gayret edeceğini düşünmüştük. Maalesef büyük hayal kırıklığı yaşayıp beklentilerimizin çoğunun boşa çıktığına şahit olduk.
Peki, kadınlar gibi oturup ağlayacak mıyız? Hayır asla. Canımızın yettiği yere kadar doğruları ve vatanımız için yapılması gereken güzel işleri anlatıp bize yer veren bütün medya unsurlarında dile getireceğiz. Bu arada hükümet yanında görünüp tehditler savuran, asarız, keseriz diyerek bizleri susturmaya çalışanlara da pabuç bırakacak değiliz elbette. İnanın böyle tehdit mesajları geldikçe şevke geliyor daha bir gayretle çalışmaya başlıyorum. Beni davet edeceğine söz veren tv kanallarına sözlerini hatırlatıp çıktığım yerlerde yapılan yanlışları bilaperva anlatmaya çalışıyorum. Gayret bizden Tevfik Allah’tandır…
Bediüzzaman’ın yerine getirilen taleplerinden ilki ezan meselesi olup Adnan Menderes’in ilk icraatı da bu konuda olmuştur. 1932 yılından beri Türkçe okutulan, daha doğru bir ifadeyle aslı yasaklanan ezan; orijinal şekliyle tekrar okunmuştur. 14 Mayıs’ta iktidarın değişmesi ile mümkün olan ve 16 Haziran’da ezanın aslına uygun okunmasını sağlayan kanuna CHP milletvekillerinin de oyları destek olmuştur.
Ezan kararında, M. Kamâl ve İnönü dönemi serisinin üçüncüsü olan Demokrat Parti kurucusu ve üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar açısından biraz temkinli olunması yönünde bir gayret olsa da, Menderes her türlü riski göze almayı ve yasağı kaldırmayı başarmıştı. İşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan aynı Adnan Menderes gibi en azından Ayasofya konusunda kararlı adımlar bekliyoruz. Aksi takdirde seçim sandıklarında vermiş olduğumuz oylar helal olmaz. Ruzi mahşerde yakasına yapışılacağından şüphesi olmasın…
Bediüzzaman Said Nursi, ezan konusunda atılan bu adımı çok önemser, tarihi bir karar olarak memnuniyetini belirtir. Anadolu’nun bağrına saplanan, kalbine isabet eden ve manevi gücünü imhaya yönelik geçen döneme karşılık yeni hamlelerin devamını ister.
Emirdağ Lahikası isimli kitabında bu konuya şöyle değinmektedir: “Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya'yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslam’da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim.
Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki gün baktım ve bunu yazdım”
İşte bu mektubunda geçen ve gerçekleştirilen diğer bir talebi de Risale-i Nur eserlerinin devlet eliyle basılmasıdır. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının bu eserleri basmasının önemini defalarca izah eden Bediüzzaman, Âlem-i İslam’ın bu vatanda yaşayanlara karşı hürmet ve muhabbetinin artacağını ifade etmektedir.
İşte bu konuda Erdoğan’a duacıyız. Allah, bunun gibi güzel icraatlarından dolayı Cumhurbaşkanımızdan razı olsun. Bu önemli talep yerine getirilmiş ve Diyanet aracılığı ile bütün yurtta basılarak dağıtımını yapılmıştır. Lakin yapılacak daha çok işler vardır. İşte Ayasofya’dan sonra en önemli mesele Doğu illerimizde kurulması gereken ve en ince detayları ile Bediüzzaman’ın eserlerinde bahsedilen Medresetü’z Zehra’nın kurulması gerekmektedir.
Hadi Ayasofya’yı açmaya gücün yetmedi, bunu anladık fakat bu çok hayırlı işte niçin geri kalınır, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Belli ki yine İlke ve inkılapların başlarında yer alan “Tekke ve medreselerin kapatılması” kanununa tosluyorlar. Peki, Bu kanun Allah’ın emri midir? Değiştirilemez mi? Bir yöneticinin almış olduğu karar sonsuza kadar uygulanmak zorunda mıdır?
Allah, hükümetimize ve yöneticilerimize bu mübarek ramazan ayındaki manevi bereket hürmetine güç kuvvet ve cesaret versin. İslam düşmanlarını da kahru perişan eylesin…
Vehbi KARA