Ne mutlu Müslümanım diyene. Gerisi teferruattır, boştur. Öldükten sonra sual melekleri “Rabbin kim?” diye soracaktır. “Atan deden kim?” diye sormayacaklar.
Irkçılık yapanlar ne gariptir ki çoğunlukla Türk değildir. Genellikle Sabetay Yahudileri gizli Yahudi kaldıkları halde “ne mutlu Türküm diyene” demektedirler. Ben Türküm lakin bu şekilde konuşmam. Çünkü Türk olup ta imansız olan, Allah’tan korkmayan çoktur. Şimdi sormak gerekir: Sonsuz ahiret hayatında cehenneme gidecek bu insanlara ne mutlu denir mi?
Bir başka soruyu dahi sorarak güncel tartışmalardan biraz kendimizi geriye çekelim. İçine çekilmeye çalıştığımız fitne ve kargaşa ortamının farkına varmaya çalışalım. Bakın şu sözü ezberleyebilirsiniz: ''Türk'ün ruhu İslâm'dır, gerisi hezeyandır”.
Türklük İslamiyet ile mezc olmuştur yani kaynaşmıştır. Avrupa’da Boşnak ve Arnavutlara Türkçe dahi bilmedikleri halde hala “Türk” denir. Çünkü her nerede Türk görseler Müslümandır. Hatta Macar halkı köken itibarı ile Türk olduğu halde Hristiyan oldukları için bunlara Türk denmez.
Demek ki Türk demek; Müslüman demektir. Türkleri İslam’dan çıkarmak için türlü türlü yolları denediler. Lakin 1000 yıldır hiçbir halt edemediler. Aynı Selçuklular gibi Osmanlılar ve şimdi se Türkiye, bütün Haçlı orduları perişan etmektedir. Son örneğini Suriye’de Afrin ve El Bab da gördük. ABD’ye rağmen bağırta bağırta Suriye’ye girdik.
Ortadoğu, Anadolu ve Rumeli toprakları Haçlı ordularına mezar olmuş ve olmaya devam edecektir. Allah’ın izni ile Kıyamete kadar hiçbir güç buna engel olamaz.
Şimdi sorularımıza devam edelim ve görelim ki ne gibi tuzaklar kuruluyor:
5 yıl sonra nasıl oldu da Danıştay, Andımızı hatırladı! Durup dururken, Danıştay 8. Dairesi Andımızı kaldıran işlemi hukuka aykırı buldu!
Danıştay’ın vermiş olduğu ve temyize açık dediği bu karar; aslında Ak Parti-MHP ittifakına karşı yapılmış asimetrik bir sabotajdır. Bu kararla iki parti karşı karşıya getirilerek yerel seçimler hedeflenmiştir. Bunu anlamak için çok da zeki olmak gerekmiyor.
Tepeden tırnağa Munis Tekinalp yani Moize Cohen’in temelini attığı Kemalist ideolojinin ayrıştırıcı bir dayatması olan bu andımız metninin yazarının Reşit Galib olduğunu biliyoruz. Bu zat aynı zamanda ezanın Türkçeleştirilmesinde görev alan aynı kişi olduğunu da biliyor muydunuz?
Ne yazık ki bu mason uşakları, Sabetay Yahudileri ile birlikte 624 yıl Osmanlının yapmadığı dayatmayı yapıyorlar. Çok çeşitli etnik kökenden gelen vatandaşımızı ayrıştırarak bölücülük yapıyorlar. Hâlbuki bu vatanda her şeyden önce birlik ve beraberlik, bütünleşme gereklidir.
Ülke ve millet olarak son 150-200 yıldır sürekli savunmada kaldık ve sürekli gerilemek mecburiyetinde bırakıldık. Her biri canımızdan birer parça olan nice vatan topraklarını gözü yaşlı, kalbi kırık bir şekilde geride bıraktık.
İşte bunun için diyoruz ki; Türkiye, mevcut fiziki sınırlarından ibaret bir ülke değildir. Aynı şekilde Türk milletini de bu sınırlar içinde yaşayanlardan ibaret göremeyiz. Bu ülkenin ve milletin gerisinde koskoca bir medeniyet, koskoca bir tarih, koskoca bir birikim vardır.
Ülkemizin sınırları başkadır ama gönlümüzün sınırları bambaşkadır.
Ülkemizin sınırları içinde vatandaşlarımıza en iyi, en güzel, en ileri hizmetleri sunmak devletin görevidir. Bölücülük yapmak ve fitne çıkarmak ise FETÖ ve PKK’nın işidir.
Kafatasçılığına varan bir ırkçılıktan Osmanlı çok zarar gördü. Müslüman unsurlar dahi vatanımızdan ayrılarak Haçlı ordularına yem yapıldı. Hala dahi Haçlıların oyuncağı olmuş durumdadırlar.
Bize yakışan ırkçı ve kabileci anlayış değil; her fırsatta gönül sınırlarımız içindeki kardeşlerimizle de kucaklaşmaktır.
Halkın parası olan ve Hintli Müslümanların yardımlarından meydana gelen İş bankası hisseleri hazineye devredilmeye çalışılıyor. İşte tam bu anda Danıştay devreye girerek resmen siyasetin içine balıklama dalıyor. Hukuk mekanizmasının siyasetin dışında kalması zaruri olduğu halde “Andımız kararı” zamanlama itibarı ile dikkat çekicidir.
Bu kararı alırken şu hususu Danıştay üyeleri Beşir İyiyazar’ın şu sözlerini iyi düşünmelidirler: Eğer bu ülkenin bazı vatandaşlarına “Türküm” demek ıstırap veriyorsa onları “Türküm” demeye zorlamak zalimliktir. Böyle bir şeye razı olmak zulmü alkışlamak, sessiz kalmak da “dilsiz şeytan” olmayı kabullenmektir.
Son olarak Şanlı Nebi Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın şu hadisini nazarlarınıza sunmak isterim:
“Irkçılığa (asabiyeye) çağıran bizden değildir. Irkçılık üzere ölen bizden değildir. (Müslim, İmare 53,57, hadis no 1850); Ebu Davud, Edeb 121; İbn Mace Fiten7; Nesai, Tahrim 27,28), vesselam…
Vehbi Kara