Üniversitede ders dinlemek için sınıfı dolduran çocuklar derste uyumaya yeltenince hoca sınıfa “ne oğlum bu ya, ne bu dalgınlık?” diyor.
Çocuklardan biri; “Hocam, ev bulamadım, yurt da çıkmadı, o yüzden dalgınım” dedi…
Hoca, dersi tamamladıktan sonra Son on dakikada, dalgın öğrencilere şunu anlatır;
“Bir gün güzel bir kız, dereye yüzmeye gitmiş. Yüzüp yorulunca, öyle dalgın bir durumda, sırtını ağaca yaslayıp kalmış… Bir uyku hâli gelmiş sonra kıza. Dalgın, uykuyla uyanıklık arasındayken, göbeğinde bir dokunuş hissetmiş. İçinden; “kesin” demiş, “yaslandığım ağaçtan bir yaprak düştü şu an göbeğime. Acaba bu yaprak yeşil mi, yoksa sararmış bir yaprak mı?”
Epey sonra, dalgın dalgın yaprağın düşüncesindeyken uyanmış kız… Bakmış ki hamile kalmış…
Yani çocuklar, göbeğinizi okşayanı kontrol etmeden, yaprağın rengine dalarsanız iş içinden çıkılmaz bir hal alır.
Bütün sınıf, dalgınlıktan kurtulur ama o da ne zil çalıyor, ders bitiyor.
Bizim yaşlıların “dinayet” dediği Diyanetin bu raporu zil çaldıktan çok sonraki rapor.
Şimdi Diyanet bu raporla neyin tövbesini yapıyor?
Diyanet, Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim, MİT ve dahi Gençlik Bakanlığı gibi kurumlar bu dalgınlıktan bir an önce kurtulamazlarsa işte böyle yaprak yeşil mi sarı mı…
Gerçi çok da kafayı takmayın. Biz yine tanka kafa atarız… Anlatabildim mi bilmem? Zaten sonra siz, ya hata ettik deyip tövbede ya da alel acel raporla, görevden ayrılmada…
Dalgınlaşmayın, yaprağın rengi yüzünden…
Başyazı