Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 26-05-2012 20:26   Güncelleme : 26-05-2012 20:26

Olmayan Şehre Veda

Şöyle bir tespit doğru mudur bilemiyorum ancak önemli bir gerçekliği ifade ettiğini zannediyordum: Büyük, kitlesel savaşlar hariç tarih, şehirlerin kurulmasına da yıkılmasına da belki 500 yılda bir şahitlik eder

Olmayan Şehre Veda
Şöyle bir tespit doğru mudur bilemiyorum ancak önemli bir gerçekliği ifade ettiğini zannediyordum:
Büyük, kitlesel savaşlar hariç tarih, şehirlerin kurulmasına da yıkılmasına da belki 500 yılda bir şahitlik eder. Bu ise 10-15 neslin yaşadığı, gelip geçtiği bir zaman dilimi demektir. Yâni “şehir idraki”nin yerleştiği, nesillerin şehri içselleştirdikleri bir zaman dilimi… Bu anlamda, tarihin şehircilikte “yeniden inşa” için bize özel imtiyaz tanıdığı, beyaz sayfalar açtığı bir döneme giriyoruz. Korkarız ki, bu tarihi imkân ve fırsat “kentsel dönüşüm” mevhum (vehim)una kurban edilecek, heba edilecek ve harcanacak. Bu endişemizi fikr-i sabiti aşmış bir kesinlikle belirtiyoruz. Niçin mi? Defalarca yazdık, yazıyoruz. Daha ne kadar yazarsak yazalım, işaret edersek edelim “faydası olmayacağı”na dair şerh düşerek gene de söyleyeceklerimizi bir cümlede şablonlaştıralım: Siyasilerde, yerel yöneticilerde, mimarlarda, şehir plancılarında, teknik ve bürokrat kadrolarda
“MEDENİYET İDRAKİ OLMAYINCA ŞEHİR İNŞA, İMAR VE İHYASI DA OLAMIYOR !”

Temenni etmiyoruz ama tarih mevcut siyasi iktidarı kültür ve şehircilikte “Hiçbir şeyi göremediler, hiçbir şeyden ders almadılar, hiçbir şey yapmadılar, her şeyi günübirlik siyasete heba ettiler!” diye yazacaktır. Çünkü 10 yıllık siyasi iktidar döneminde kültür ve şehircilik adına yapılanlar, iktidarın bundan sonra yapacaklarının da göstergesidir. “Kültüre ve şehirciliğe paydos!” diyen bir siyasî iktidarın sürekli TOKİ TABUTLUKLARI’yla öğünmesi de “şecaat arz ederken sirkatin söyleme” kalitesini gösteriyor. Şimdi de “Kentsel Dönüşüm” adıyla şehircilikte yeni bir döneme giriyoruz.

Modern zamanlarda bir şehri yıkmanın en kolay yolu, insanları “şehrin nasıl dönüşeceği” büyüsüyle illüzyon dehlizine sokup” tepki veremez hale getirmektir. Ondan sonra her şeyi yapabilirsiniz. Ardından iş makinalarının bir terminatör gibi girdiği şehirde, önüne çıkanları böcekler kadar bile önemsemediği bir “kentsel yok ediş” başlamış olur. Ne adına? Şehrin ihya ve imarı adına (!) Daha doğrusu yok edile edile “hayat emaresi” neredeyse kalmamış şehirlerimizin son bir hamleyle bütünüyle teslim alınışı… Bu son hamlenin adı: “Kentsel dönüşüm”. Başbakanın Van depreminden sonra söylediği ve “acil” kaydıyla verdiği talimatla “İktidarı kaybetme pahasına yıkacağız” dediği depreme dayanıksız yapılar yerine, şehirlerimizde başlayacak “dönüşüm”ün “yasal kılıfı” hazırlandı. Bu konuda hazırlanan tasarı geçtiğimiz günlerde TBMM’de yasalaştı. 700 milyar liralık (eski hesapla 700 katrilyon) bir dönüşümün beklediği Türkiye, artık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Yerel Yönetimlerle müteahhitlerin insafına bırakılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın çıkan kanunla ilgili tebrikleri kabul ettikten sonra yaptığı açıklamalar, bize Üstad Necip Fazıl’ın “felix culpa” dediği “mes’ut cinayet” kavramını hatırlattı. Çarpık kentleşmenin önlenmesi ve konut stokunun yenilenmesi için yasal dayanağın da hazırlanmasından sonra Bakan, “Bundan sonra nasıl bir yol haritası izleyeceksiniz?” sorusuna, “Milli bir politika' izlenecek. Şehirler yeniden yapılandırılacak. Öncelik İstanbul ve İzmir'de... İlk etapta hedefte 6 milyon konut var. Önce ev sahibine 'Sen yık' denecek. Yıkmazsa da kaçış yok. Devlet düzenleyici olacak, fiyatlar aşağıya çekilecek. Yani tam da halk ekmek modelinde olduğu gibi...“ cevabını veriyor. İşe İstanbul ve İzmir’den başlayacaklarını ve kaybedecek vakitlerinin olmadığını, hem deprem riskinin büyük, hem de konut stokunun berbat olduğunu, hangi belediye ‘hazırız’ derse hemen işe koyulacaklarını belirtiyor ilgili Bakan. Bu konuda kaynağın hazır olduğunu, “20 milyon konut stokunun bulunduğu ve bunun 6 milyonunun riskli olduğunu” söyleyen Bakan, kentsel dönüşümde nasıl bir modelin uygulanacağına ilişkin en vahim ve traji-komik cümleyi öğünerek şöyle ifade ediyor: “Tıpkı TOKİ modeli gibi olacak...” İçi boş, müphem ve meçhul moda kavramlarla, yapacakları binalara da vurgu yapıyor: “Çevre dostu, yeşil binalar, akıllı binalar yapacağız.“ Şu cümleler de işin garnitürü olsa gerek: “İstanbul'u yıkacağız. Yıkıp yeniden yapacağız. Acilen başlıyoruz. Milli bir anlayışla hareket edeceğiz. Başaracağız. Brezilya ve Meksika bunu yapamadı, biz yapacağız. TOKİ'de başardık. Dua aldık. Burada da dua alacağız.” Ne diyelim? Bundan sonra tek yapılacak şey, hep birlikte toplu olarak şehirlerimiz için “şifa” duasına çıkmak! Başka çaremiz kalmadı! Türkiye şehircilikte tarîhi ve veballi bir dönemin eşiğinde… Herkes rant için teyakkuz halinde! Kimisi siyasi rant, kimisi de malî rant teyakkuzunda! Yâni görünen o ki; kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüme evrilecek gibi.. Şair yüzyıllar önce ne güzel söylemiş: “Encâmı fenâdır bu gidişâtın!”

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Yerel Yönetimler tarafından gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm adeta bir “istiklal harbi” niteliğinde sunuluyor. Tek gerekçe “depreme dayanıklı bina” yapmak. Burada şu notu da düşmemiz gerekiyor: Sürekli eleştirel bir gözle baktığımız TOKİ ve yerel yönetimlerin “Kentsel dönüşüm” uygulamalarında hiç mi haklılıkları yok? Şehirlere hiç mi yeni bir şey katmıyorlar?.. Çirkin gecekonduları temizleme gerekçesini masum ve makul karşılamamıza rağmen, yapılanları görünce endişelerimizin giderek arttığını kesin bir ifadeyle söyleyebiliyoruz! Yâni NEYİ YIKTIĞINIZIN, HANGİ ÇİRKİNİ ORTADAN KALDIRDIĞINIZIN belki İDRAKİNDE OLABİLİRSİNİZ ama NEYİ YAPACAĞINIZIN, GÜZELİ NASIL İNŞA EDECEĞİNİZİN ASLA İDRAKİNDE DEĞİLSİNİZ! Söyledik ya: Bu bir MEDENİYET İDRAKİ VE ŞEHİR İNŞASI’dır. O da ortada yok! “Kentsel Dönüşüm” denilen bir kutsal kelimenin önünde herkes TAZİM’e duruyor! “Kentsel Dönüşüm” dillerde evrâd ve ezkâr haline gelmiş! Koruyucu muska adeta! Evet… “Kentsel Dönüşüm” kutsalı adına inşa edilecekler şimdiden belli: TOKİ tabutluklarının çeşitlendirilmesi… Baktığınızda “insanî” diyebileceğiniz bir siluet var mı TOKİ yapılarında? Dünya görüşü referansı olmayan, medeniyet idraki bulunmayan, şehir zevki ve estetiği kaybolan siyasiler ve bürokrasi marifetiyle “icad edilmiş” tabutluklar… İnsanların, kalabalıkların her sabah toplu bir şekilde çıkıp, bitkin olarak ‘koğuşlarına’ döndükleri toplu hapishaneler… Veya da; her sabah tabutundan çıkıp şehre dağılan, hava kararırken tekrar tabutuna dönen insanlar… Kurgu mekanlar, kurgu şehir ve kurgu-robot insanlardan ibaret plâtolar… Bunlara şehir deniyor (!) “Kentsel dönüşüm karşıtlığı” gibi gözükse de bizim derdimiz kentsel dönüşüm’le değil. Tarih, medeniyet, idrak, inşa, imar, ihya ve şehir diye bir derdi olmayanlarla. Böyle bir tasa taşımayanlarla. Bunlara emanet edilmiş, teslim edilmiş şehirlerin vay haline! Bu durum, kentsel dönüşümü hatırlatan bir karikatürü aklıma getirdi. Kürşat Zaman’a ait, ‘Yoğun kentleşme’ adlı karikatürde: Uçurumun kenarına kadar dayanmış ve adeta uçurumun derinliğini ölçmek ister gibi yıkılma pahasına uçurumdan aşağıya merakla bakmaya çalışan, birbirlerinin üzerine abanmış dev apartmanların meş’um görüntüsü. Önlerinde uçurumun ucuna tutunmuş bir yeşil ağaç. Sanki bu dev apartman kütleleri ağacın üzerine yürüyor, onu yok etmek için uçuruma atmaya çalışıyor. Beton ormanı haline gelen şehir ancak böyle karikatürize edilebilir. Gene aynı karikatüristin “Kentleşme” adlı karikatüründe namlusunun üzeri de dahil dev apartmanlardan müteşekkil bir tankın gövdesi ve paletleri güzelim coğrafyada her şeyi ezerek, parçalayarak yürüyordu ! Ülkemizdeki “Kentsel Dönüşüm”ün tablosu aynen bu! Her şeye rağmen, tesadüfen de olsa belki farkına varılır, faydası olur diye başlayacak olan “Kentsel Dönüşüm”ü HAYRA TEBDİL etmek için başta siyasî iktidar, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, valilikler ve yerel yöneticilere muhakkik mimar rahmetli TURGUT CANSEVER’i, onun da HABITAT II için hazırladığı “ŞEHİR VE KONUT ÜZERİNE DÜŞÜNCELER” rapor-kitabını bir kılavuz olarak ısrarla görmelerini, okumalarını, anlamalarını, aktarmalarını öneriyoruz.

Bu sütunlarda yazdığım 7 Eylül 2011 tarihli “Çevre ve Şehircilik Bakanı’na Okuma Kılavuzu-V” “Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler” başlıklı yazımda dikkat çektiğim Cansever’in söz konusu kitabı sadece ülkemize değil, yeni bir medeniyet idrak ve inşası için dünyaya da ufuk açabilecek nitelikte. Ayakkabınızın boyasına, pantolonunuzun ütüsüne, kravatınızın rengine verdiğiniz önem kadar yaşadığınız ve gelecek nesillerin yaşayacağı şehirlere önem veriyorsanız, böyle bir tercih ve önceliğiniz varsa TURGUT CANSEVER’i görmezden gelemezsiniz! Şunu bilmeniz gerekiyor: Şehir inşa etmeden medeniyet inşa edemezsiniz. Medeniyet idrakiniz yoksa da şehir inşa edemezsiniz. Ezberlerinizi bozmanız, iptal etmeniz ve yeni bir ezber yapmanız gerekiyor. Ezberleyeceğiniz yegâne metin de Turgut CANSEVER’in eserleridir! Kim okur, kim dinler, kim anlar, kim yapar? Biz söylüyoruz, daha doğrusu CANSEVER’i işaret ediyoruz! Aksi halde Allah şehirlerimizi korusun, encamımızı hayretsin!
adminadmin