Malumunuz Hz.Ömer’in adaleti dillere destan bir yönetim tarzıydı, dolayısıyla siz de onu model alacak Ömerleri arıyorsunuz bildiğim, duyduğum kadarıyla.
O zaman onun yönetim tarzına şöyle bir göz atalım.
Önemli uygulamalarından biri şuydu, alim sahabelerin mümkün olduğu kadar etrafından ayrılmasını istemiyordu. Sebebi ise ola ki kendisi yanlış bir karar verirse onu uyarsınlar diye.
Hatırlayın bir defasında hamile bir kadının aldığı had cezasının infazı durumunda Hz.Ali onu uyarıyor; hamile kadının had cezası infazı çocuğuna da sıkıntı verir, dolayısıyla bu cezayı uygulamak dinen caiz değildir, demişti ve Hz.Ömer “Ali olmasaydı, Ömer hilaka gitmişti” şeklinde memnuniyetini dile getirmişti.
Hani o Ömer(ra) ki “ben yanlış yaparsam tepkiniz ne olacak?”, buna karşı sahabelerden biri “seni kılıcımızla doğrulturuz” deyince Hz.Ömer Allah’a şükretmişti.
Dolayısıyla şunu sormak istiyorum etrafınızda Ali’ler var mı?
Elbette ki etrafınızda onlarca danışmanlar, başdanışmanlar var, ama şu üç alanda bir eksiklik gözüküyor gibi. Çünkü bu alanlarda olumlu gelişmeler pek yok.
Hukuk profesörü yok gibi; Size yerine göre “bu konuda bir yanlışlık var” diyen bir dostunuz var mı hukuki meselelerde? Tepki gösterdiğiniz zaman “Reis’im kızsanız da burada bir yanlışlık var” diyor mu?
Eğer diyebiliyorsa bu İstanbul Sözleşmesi nasıl şerhsiz/çekincesiz kabul edildi? 6284 Numaralı yasa bu haliyle nasıl meclisten geçti, onayınızı aldı?
O İstanbul Sözleşmesi ki Kültür, Din ve Namus kavramını çöpe atarak, kadın erkek eşitliğini savunup, insan fıtratına aykırı talepleri içeriyor. Günümüzde revacta olan ara bululuk müessesini dahi eşler arasında devreye girmesini yasaklıyor.
Bu 6264 numaralı yasa ki, erkeğin şerefini iki kuruşluk yapıp boşanmanın gerçekleşmesi için katalizör oluyor.
Nafaka konusunda acayip neticeler doğuran yasaların varlığını size hatırlatan hiç oldu mu?
Tarih profesörü varlığı hissedilmiyor; yakın tarihte meydana gelen hadiselerin tarihe nasıl da taraflı yansıdığını bilmeyen yok. Kürt meselesini Anayasal düzeyde HDP ve PKK gibi siyasi parti ve terör örgütü oluşumlar olmadan çözmesi gerektiği konusunda sizi ikna etmeye çalışan cesur tarihçiler var mı?
Bu sorunu çözmek ülkemizin de bölgemizin de rahat bir nefes almasının ön şartlarından biri gibi duruyor.
Sosyoloji/Psikoloji profesöründen haber yok; Malumunuz eski devlet anlayışı istediğimiz düzeyde nitelikli insan yetiştiremiyordu. Hatta tarihimizin, inanç ve kültürü ile yoğrulmuş şahsiyet sahibi bireylerin yetişmesine hemen hemen hiç fırsat verilmiyordu.
Bundan dolayı o cemaatte, bu cemaatte yanaşan insanlar oldu/oluyordu.
Aslında cemaatlerin görevi doğru dürüst, vatanına milletine yarayacak, hayırlı insan yetiştirip hayatın kalitesini arttırmakken FETÖ vb. cemaatler hiyerarşik bir yönetim tarzı ile PARALEL devlet denecek kadar farklı bir yapılanmaya gittiler.
Ancak bu mekanizmanın sağında solunda, etrafında geçmek durumunda kalanlar da örgüt üyesi tarzında “sakıncalı piyade” haline geldiler.
Yüce Allah(cc) kullarına tövbe etme hakkını vermişse Devlet’in vatandaşına pişmanlık hakkı vermesi gerekmez mi?
KHK’lar ile görevinden uzaklaşıp sonradan görevine dönen 10 binler olduğunu biliyoruz/duyuyoruz. Peki açıkta kalmaya devam eden vatandaşlarımıza ne demeli?
Ya da kimin ne gerekçe ile hazırladığı güvenlik soruşturması yüzünden Devletine karşı kırgın haline getirilen, çiçeği burnunda genç vatandaş için ne demeli? Anayasa mahkemesi OHAL döneminde başlayıp Devlet-Vatandaş arasında bir kara kedi gibi sorun oluşturan Güvenlik Soruşturmalarını iptal etmesine rağmen eski mağdurların mağduriyeti devam etmektedir.
Gelin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını bir marka haline getirmenin yollarını arayalım.
Bu konuda size karşı dirençli bir ses ile konuşan var mı; Burada bir sıkıntı var, gidermek lazım diyen.
Siz siz olun sizi seven dostlarınızın sesine kulak verin. Başta “Külliye’de bir Ömer kaimdir” diyelim ki taşrada da Ömerler harekete geçsin.
İstanbul Sözleşmesi konusunda kadınlardan Sema Maraşlı, erkeklerden Abdurrahman dilipak’ı özellikle dinleyin.
Ekonomide Kocaeli’den Bahri Odabaş,
Mardin/Kızıltepe’den Mehmet Şerif Öter ve Kürt meselesi için acizane savunucunuz ben Diyarbakır’dan, bir çok kere size seslendik/sesleniyoruz ama avazımız bir yankı bulamıyor.
Allah kolaylık versin, bence etrafınıza size gerektiğinde sizi uyarabilecek ehil dostlar alın, üstelik bunların Danışmanlar ve İstişare üyeleri gibi maaş alma gibi bir dertleri de yok, göreceksiniz zaman içinde çok alanda olumlu gelişmeler olacak.
Genç evlilik mağduru olarak ceza evinde yıllardır yatanlar, Sivas davasında olduğu gibi haksız yere ceza evini boylayan kimselere kadar,
Ahlaksızlığı aşılayan dizilere kadar, hepsi ayrı bir dert ayrı bir sorun.
Allah kolaylık versin, şimdilik bu kadarla yetinelim.
Selam ve selametle kalın.
NOT:İlk toplantınızı 63 kişilik Akil adamlar heyeti ile yapmanızda fayda mülahaza ediyorum.